Danıştay 8. Dairesi, Prof. Dr. Veysel Batmaz’ın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Başkanlığından, Rektör Mesut Parlak tarafından kovulmasını tümüyle iptal etti.
Daha önce, İstanbul 1. İdare Mahkemesi, Prof. Veysel Batmaz’ın Bölüm Başkanlığından atılması kararını hukuka ve kanuna açıkça aykırı olduğu gerekçesi ile iptal etmişti. Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak’ın temyiz dilekçesini ret ederek, İdare Mahkemesi’nin kararına kesinlik kazandırdı.
Böylece, öğretim üyeliği görevinden ve başkanlıktan Mesut Parlak tarafından kovularak, kamu görevi yapamaz duruma getirilmiş olan Prof. Dr. Veysel Batmaz, hukuka ve kanuna açıkça aykırı işlemler yapma alışkanlığını edinmiş olan İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne karşı bir yanıt daha vermiş; dördüncü davasını da kazanmış oldu.
Bilindiği gibi, İstanbul 2. İdare Mahkemesi de, iki ay önce, Prof. Dr. Veysel Batmaz’a verilen görevden kovulma cezasını açıkça hukuka aykırı bularak yürütmesini durdurmuş ve Batmaz göreve, Rektörlüğün keyfi işlemi sonucunda bir ay gecikerek başlamıştı.
Şu anda, Prof. Dr. Veysel Batmaz, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü başkanı olarak görev yapıyor. Ancak Rektörlük yargı kararlarını gereği gibi uygulamayarak, bölüm başkanlığı görevine Batmaz’ı şu güne kadar iade etmemiş durumda.
İşin özeti şudur, 26 Haziran 2007 tarihinden bu yana Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde yapılan tüm işlemler yok hükmündedir. Mağdur olan tüm öğretim elemanları ve öğrenciler İdare Mahkemelerine dava açarak mağduriyetlerini giderebilirler.
29 Haziran 2008
REKTÖR HAPİSTE
Eski Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferhat Ecer’in rektörlük yaptığı dönemde maaş promosyonu olarak bankadan aldığı parayı zimmetine geçirdiği iddiasıyla Niğde Ağır Ceza Mahkemesi, eski Rektör Ecer'e 9 yıl 2 ay hapis cezası verdi. Prof. Dr. Ferhat Ecer hakkında, rektörlük görevini yürütürken bir banka ile personel maaş sözleşmesi imzaladığı ve bankadan aldığı 135 bin YTL'yi zimmetine geçirdiği iddiasıyla yaklaşık 2 yıl önce soruşturma açılmıştı. 4 ay cezaevinde kalan Ecer hakkında, 2006 yılında dava açılmış, YÖK Disiplin Kurulu, Ecer'e kamu görevinden çıkarma cezası vermişti. Cihan Haber Ajansı 26.06.2008
28 Haziran 2008
BAŞBAKAN DAHİL, HERKES VİSTİLEF'İ İZLİYOR...
Türkiye’de ciddi doktor eksiği bulunduğunu, bu da gidermek gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, tıp profesörlerine veryansın etti; İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Mesut PARLAK'a cevap verdi: “Bunu gidermemiz lazım. 5 yıldır bağırıyoruz. Diyoruz ki doktor ihtiyacımızın giderilmesi lazım. Aldığımız cevap hep şu olmuştur. 'Nereden yetiştireceğiz?' demişlerdir. İncelemeler de yaptırdım. Çok enteresan, Almanya'da bir profesöre 26 öğrenci, benim ülkemde 3,8 öğrenci düşüyor. Aradaki farkı görüyor musunuz? Bu kadar korkunç bir fark var. Diğer AB üyesi ülkelerde de oranlar yüksek, fark açık. Bunu aşmamız gerek. Bir öğretim üyesinin iftihar edeceği eseri nedir öğrenci yetiştirmek. Ne yazık ki rahata alıştık. Öğrenci yetiştirmek, böyle bir şey yok. Tıp fakültelerine öğrenci alma noktasında bakıyorsun bariyerler kuruyorlar. Devletin eğitim hastaneleri var, biz bu hastaneleri tıp fakültelerinin emrine veririz, buradan süratle doktorlar yetiştirelim.”
27 Haziran 2008
REKTÖRLÜK PASTASININ TALİPLERİ ÇOĞALIYOR…
BİLMEDİKLERİ TEK ŞEY, PASTAYI YİYENİN ZEHİRLENDİĞİ… REKTÖR YETKİSİZ; SADECE GÖREVLERİ VAR…
Rektörün görevlerinin ve yetkisizliğinin ayrıntılarını Vistilef’te okuyacaksınız… Rektörlük kervanına, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Kadir Edin ile Alemdar Kemal’in rektör yardımcısı Çapa Tıp’tan Prof. Dr. Emin Darendeliler de katıldı.
Rektörün görevlerinin ve yetkisizliğinin ayrıntılarını Vistilef’te okuyacaksınız… Rektörlük kervanına, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Kadir Edin ile Alemdar Kemal’in rektör yardımcısı Çapa Tıp’tan Prof. Dr. Emin Darendeliler de katıldı.
26 Haziran 2008
REKTÖRLÜK SEÇİMİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİ PARÇALIYOR...
REKTÖR'E HATIRLATMA...
18 Ocaktaki şimdiki rektörün süresinin dolması ile, başka bir siyasi gelişme olmazsa, Aralık 2008 sonu-Ocak 2009’da yapılması öngörülen İstanbul Üniversitesi rektörü seçimleri için kampanyalar şimdiden başladı.
Öne çıkan beş aday var:
Mesut Parlak ve ekibinin desteklediği Çapa Tıp Dekanı Prof. Dr. Mustafa Keçer.
Mesut Parlak’ın eski rektör yardımcısı Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Melih Boydak.
Cerrahpaşa’dan eski ANAP’lı Bakan Prof. Dr. Ahad Andican.
ve Başbakan Erdoğan'a yakın isimler olarak bilinen Prof. Dr. Bülent Zülfikar (Çapa Tıp) ile Prof. Dr. Yunus Söylet (Cerrahpaşa Tıp).
Bu adaylar İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçiminde aday olarak karşı karşıya gelecekler. Son iki aday önemli: Çocuk doktoru olan her iki adayı da Başbakan daha önce YÖK üyeliğine atamıştı. Daha başka adaylar da var ve çıkacak... Vistilef hepsini izliyor, izleyecek. Vistilef’ten sürprizlere de açık olun.
Vistilef olarak rektörlük seçimlerinde tarafız ve gözlemciyiz. Bu nedenle yeni seçilecek rektöre bazı tavsiyelerimiz var:
1983’den bugüne, İstanbul Üniversitesi, tıpçı rektörlerle hukuk dışı yönetilmiştir. Son yirmi beş yıldır, rektörlüğün ve dekanlıkların aldığı kararların ve idari işlemlerin kahir ekseriyeti, İdare Hukuku içinde mahkemeye taşınmayan işlem ve eylemlerin “fiili ajanlık” ilkesi ve “kanunilik karinesi” ile geçerliği kabul edildiğinden, mahkemeye götürülmemiş olmaları nedeniyle “geçerli” olduğu zannedilirken, hukuken geçerli değildir. Şu anda zaman aşımına uğramamış bütün İ.Ü. rektörlük ve dekanlık işlemleri, mahkemelerce iptal edilecek boyutta hukuken sakattır. Basit bir örnek verelim: 2000 yılı ile 2004 yılı arasında ve 2007 ile 2008 başına kadar, akademik olarak en yetkili kurul olan İstanbul Üniversitesi Senatosu’nda İletişim Fakültesi Senatörü yoktu. İletişim Fakültesinin Dekanı tarafından seçilmesi önlenmişti. Bu basit yokluk, İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun sözkonusu dönem içinde aldığı tüm kararları yok hükmünde kılmaktadır. Ancak bu kararlardan mağdur olanların mehkemeye gitmemiş olmalarından dolayı bu kararların yol açtığı işlemler hukuka açıkça aykırıyken, geçerli zannedilerek, uygulanabilmiştir. Mağdur olanlar, zaman aşımını göz önüne alarak dava açabilirler ve kazanırlar. Daha yüzlerce bu tür hukuksuzluklar, Vistilef’in elinde mevcuttur. Vistilef’in elinde son yirmi beş yıla ait bir çok mahkeme kararı da vardır. Özetle, İstanbul Üniversitesi hukuka aykırı olarak yönetilmektedir.
Bu nedenle yeni rektörün tıp dışından biri olması gereklidir ki, hukuk nosyonunu üniversiteye hakim kılabilsin.
Çünkü, kamu idarelerinde HUZUR ancak HUKUK ile olur.
Ancak "hukuk dışı" olmak, sadece tıpçılara mahsus sanılmamalıdır.
Bunun için, yeni rektörün 2547 sayılı Yasayı “su gibi,” “ilaç adı gibi” ezbere bilmesi gerekmektedir; ayrıca doğru uygulaması gereklidir:
Zannedilmektedir ki, 2547 sayılı Yasa Rektörlere ve Dekanlara sonsuz yetki vermektedir. Bu külliyen yanlıştır. Rektör ve Dekan, sadece disiplin amiri olarak bazı işlemler yapabilir o kadar. Danıştay kararları ve içtihatları rektörlerin yetkilerinin nerede başladığını ve bittiğini her gün yeniden öğretmekte, öğrenmeyenler de, mahkeme kararları ile ağır suçlu olarak tazminat ödemeye makum olmaktadırlar. Unutmayalım, bu durum, eski rektör Kemal Alemdaroğlu’nun, “yargı kararlarına uymaması” nedeniyle, Cumhurbaşkanınca görevden alınmasında somutlaşmıştır. Örneğin, rektörler süresi dolmuş bir dekan yerine Vekil Dekan tayin edemezler. Mahkeme, var zannettikleri bu yetkilerinin olmadığını, rektörlere öğretmiştir (Bkz: http://www.vistilefhukuk.blogspot.com/ ). Daha başka öğretici bir çok Mahkeme kararı elimizde mevcuttur. Dileyene veririz.
Bu nedenle, yeni seçilecek ve atanacak rektör, “olmayan yetkilerini” fazla zorlamamalıdır. Tıpçılarda varolan “yaratıcılık sendromu”nun sonu vahimdir. Bu sendrom ayrıca başka bilim dalarına da bulaşıcıdır.
Dekanlara gelince, İ.Ü. SBF eski Dekanı idare hukukçusu Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın deyişiyle, “kurul kararı almadan pencere camı bile değiştiremeyecek” kadar YETKİSİZDİRLER. Neden? Çünkü 2547 sayılı Yasa’nın 16. maddesi, Dekan’a, fakültenin “temsilcisi”, “koordinatörü”, “denetim ve gözetimcisi” ve “kurul kararlarını uygulayan” kişi fonksiyonlarından başka bir görev ve yetki vermemiştir. Bunun aksini yapanlara, mahkemeler, Dekan’ın ne olduğunu öğretmektedir. Oysa, 21. madde, “Bölüm Başkanı Bölümü idare eder” hükmü ile, Dekan’ın Bölüme, Başkanın onayı olmadan karışamayacağını emretmektedir. Bu husus, Mahkeme hükümleri olarak da sabittir.
Rektör de, Dekan da disiplin amiri olarak bazı işlem yetkilerine sahip olmalarına karşın, Mahkemeler bu yetkilerinin de “hakkaniyet, liyakat, keyfi olmama ve husumetle yapılmama” koşullarına bağlamıştır.
Rektör de, Dekan da, ne üniversite düzeyinde, ne de fakülte düzeyinde, işleyiş bakımından, yönlendirici etkilere sahip bulunmamaktadırlar. Gündelik hayatta sıkça karşılaştığımız bu “yönlendirici yetkilerini,” Bölüm Başkanları ve Anabilim Dalı Başkanlarını atamaları nedeniyle ele geçirme istismarına tevessül ederek, elde temye çaılşırlar. Kabul edersek de, acımasızca kullanırlar. Oysa, ne Dekan’ın, ne de Rektörün Bölüm ve Anabilim Dalı başkanlarını, reesen atama yetkisi yoktur. Dekan Bölüm Başkanlarını silsile ile, Anabilim Dalı Başkanlarının yazılı görüşünü alarak atamaktadır. Anabilim Dalı Başkanlarının onaylamadığı bir Bölüm Başkanı, Dekan tarafından atanamaz. Anabilim Dalı Başkanları da, Anabilim Dalı Kurulu’nda seçilir. Yani, ne Rektör, ne de Dekan, bir çoğunuzun zannettiği gibi, sonsuz, mutlak ve sınırsız yetkiye sahip olmadıkları gibi, hukuken yetksizdirler de. Bu durumu mahkemeler hüküm altına almaktadır. Sadece biz onlara YETKİ atfedersek, üniversiteyi “içinde yaşanmaz” hale getirmektedirler, o kadar. Üniversite ancak HUKUK içinde olarak, bilimsel ve özgür olur.
Şimdilik yeni rektöre, ve eskilerine de, hatırlatmak istediklerimiz bunlar. Devamı gelecek... Rektörlük seçiminde artık Vistilef’iniz var. ÇARE-SİZSİNİZ...
Bütün adaylara başarılar diliyoruz. Ancak, rektör olana bir de şunu öneriyoruz: HUKUKU BİLİN ve UYGULAYIN. HUZUR, HUKUK İLE OLUR.
18 Ocaktaki şimdiki rektörün süresinin dolması ile, başka bir siyasi gelişme olmazsa, Aralık 2008 sonu-Ocak 2009’da yapılması öngörülen İstanbul Üniversitesi rektörü seçimleri için kampanyalar şimdiden başladı.
Öne çıkan beş aday var:
Mesut Parlak ve ekibinin desteklediği Çapa Tıp Dekanı Prof. Dr. Mustafa Keçer.
Mesut Parlak’ın eski rektör yardımcısı Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Melih Boydak.
Cerrahpaşa’dan eski ANAP’lı Bakan Prof. Dr. Ahad Andican.
ve Başbakan Erdoğan'a yakın isimler olarak bilinen Prof. Dr. Bülent Zülfikar (Çapa Tıp) ile Prof. Dr. Yunus Söylet (Cerrahpaşa Tıp).
Bu adaylar İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçiminde aday olarak karşı karşıya gelecekler. Son iki aday önemli: Çocuk doktoru olan her iki adayı da Başbakan daha önce YÖK üyeliğine atamıştı. Daha başka adaylar da var ve çıkacak... Vistilef hepsini izliyor, izleyecek. Vistilef’ten sürprizlere de açık olun.
Vistilef olarak rektörlük seçimlerinde tarafız ve gözlemciyiz. Bu nedenle yeni seçilecek rektöre bazı tavsiyelerimiz var:
1983’den bugüne, İstanbul Üniversitesi, tıpçı rektörlerle hukuk dışı yönetilmiştir. Son yirmi beş yıldır, rektörlüğün ve dekanlıkların aldığı kararların ve idari işlemlerin kahir ekseriyeti, İdare Hukuku içinde mahkemeye taşınmayan işlem ve eylemlerin “fiili ajanlık” ilkesi ve “kanunilik karinesi” ile geçerliği kabul edildiğinden, mahkemeye götürülmemiş olmaları nedeniyle “geçerli” olduğu zannedilirken, hukuken geçerli değildir. Şu anda zaman aşımına uğramamış bütün İ.Ü. rektörlük ve dekanlık işlemleri, mahkemelerce iptal edilecek boyutta hukuken sakattır. Basit bir örnek verelim: 2000 yılı ile 2004 yılı arasında ve 2007 ile 2008 başına kadar, akademik olarak en yetkili kurul olan İstanbul Üniversitesi Senatosu’nda İletişim Fakültesi Senatörü yoktu. İletişim Fakültesinin Dekanı tarafından seçilmesi önlenmişti. Bu basit yokluk, İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun sözkonusu dönem içinde aldığı tüm kararları yok hükmünde kılmaktadır. Ancak bu kararlardan mağdur olanların mehkemeye gitmemiş olmalarından dolayı bu kararların yol açtığı işlemler hukuka açıkça aykırıyken, geçerli zannedilerek, uygulanabilmiştir. Mağdur olanlar, zaman aşımını göz önüne alarak dava açabilirler ve kazanırlar. Daha yüzlerce bu tür hukuksuzluklar, Vistilef’in elinde mevcuttur. Vistilef’in elinde son yirmi beş yıla ait bir çok mahkeme kararı da vardır. Özetle, İstanbul Üniversitesi hukuka aykırı olarak yönetilmektedir.
Bu nedenle yeni rektörün tıp dışından biri olması gereklidir ki, hukuk nosyonunu üniversiteye hakim kılabilsin.
Çünkü, kamu idarelerinde HUZUR ancak HUKUK ile olur.
Ancak "hukuk dışı" olmak, sadece tıpçılara mahsus sanılmamalıdır.
Bunun için, yeni rektörün 2547 sayılı Yasayı “su gibi,” “ilaç adı gibi” ezbere bilmesi gerekmektedir; ayrıca doğru uygulaması gereklidir:
Zannedilmektedir ki, 2547 sayılı Yasa Rektörlere ve Dekanlara sonsuz yetki vermektedir. Bu külliyen yanlıştır. Rektör ve Dekan, sadece disiplin amiri olarak bazı işlemler yapabilir o kadar. Danıştay kararları ve içtihatları rektörlerin yetkilerinin nerede başladığını ve bittiğini her gün yeniden öğretmekte, öğrenmeyenler de, mahkeme kararları ile ağır suçlu olarak tazminat ödemeye makum olmaktadırlar. Unutmayalım, bu durum, eski rektör Kemal Alemdaroğlu’nun, “yargı kararlarına uymaması” nedeniyle, Cumhurbaşkanınca görevden alınmasında somutlaşmıştır. Örneğin, rektörler süresi dolmuş bir dekan yerine Vekil Dekan tayin edemezler. Mahkeme, var zannettikleri bu yetkilerinin olmadığını, rektörlere öğretmiştir (Bkz: http://www.vistilefhukuk.blogspot.com/ ). Daha başka öğretici bir çok Mahkeme kararı elimizde mevcuttur. Dileyene veririz.
Bu nedenle, yeni seçilecek ve atanacak rektör, “olmayan yetkilerini” fazla zorlamamalıdır. Tıpçılarda varolan “yaratıcılık sendromu”nun sonu vahimdir. Bu sendrom ayrıca başka bilim dalarına da bulaşıcıdır.
Dekanlara gelince, İ.Ü. SBF eski Dekanı idare hukukçusu Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın deyişiyle, “kurul kararı almadan pencere camı bile değiştiremeyecek” kadar YETKİSİZDİRLER. Neden? Çünkü 2547 sayılı Yasa’nın 16. maddesi, Dekan’a, fakültenin “temsilcisi”, “koordinatörü”, “denetim ve gözetimcisi” ve “kurul kararlarını uygulayan” kişi fonksiyonlarından başka bir görev ve yetki vermemiştir. Bunun aksini yapanlara, mahkemeler, Dekan’ın ne olduğunu öğretmektedir. Oysa, 21. madde, “Bölüm Başkanı Bölümü idare eder” hükmü ile, Dekan’ın Bölüme, Başkanın onayı olmadan karışamayacağını emretmektedir. Bu husus, Mahkeme hükümleri olarak da sabittir.
Rektör de, Dekan da disiplin amiri olarak bazı işlem yetkilerine sahip olmalarına karşın, Mahkemeler bu yetkilerinin de “hakkaniyet, liyakat, keyfi olmama ve husumetle yapılmama” koşullarına bağlamıştır.
Rektör de, Dekan da, ne üniversite düzeyinde, ne de fakülte düzeyinde, işleyiş bakımından, yönlendirici etkilere sahip bulunmamaktadırlar. Gündelik hayatta sıkça karşılaştığımız bu “yönlendirici yetkilerini,” Bölüm Başkanları ve Anabilim Dalı Başkanlarını atamaları nedeniyle ele geçirme istismarına tevessül ederek, elde temye çaılşırlar. Kabul edersek de, acımasızca kullanırlar. Oysa, ne Dekan’ın, ne de Rektörün Bölüm ve Anabilim Dalı başkanlarını, reesen atama yetkisi yoktur. Dekan Bölüm Başkanlarını silsile ile, Anabilim Dalı Başkanlarının yazılı görüşünü alarak atamaktadır. Anabilim Dalı Başkanlarının onaylamadığı bir Bölüm Başkanı, Dekan tarafından atanamaz. Anabilim Dalı Başkanları da, Anabilim Dalı Kurulu’nda seçilir. Yani, ne Rektör, ne de Dekan, bir çoğunuzun zannettiği gibi, sonsuz, mutlak ve sınırsız yetkiye sahip olmadıkları gibi, hukuken yetksizdirler de. Bu durumu mahkemeler hüküm altına almaktadır. Sadece biz onlara YETKİ atfedersek, üniversiteyi “içinde yaşanmaz” hale getirmektedirler, o kadar. Üniversite ancak HUKUK içinde olarak, bilimsel ve özgür olur.
Şimdilik yeni rektöre, ve eskilerine de, hatırlatmak istediklerimiz bunlar. Devamı gelecek... Rektörlük seçiminde artık Vistilef’iniz var. ÇARE-SİZSİNİZ...
Bütün adaylara başarılar diliyoruz. Ancak, rektör olana bir de şunu öneriyoruz: HUKUKU BİLİN ve UYGULAYIN. HUZUR, HUKUK İLE OLUR.
14 Haziran 2008
BU KEZ ve 1980’DEN SONRA İLK KEZ:
TIP FAKÜLTELERİ "REKTÖRÜ" DEĞİL;
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'ne SAYGIN ve
HUKUKU BİLEN BİR REKTÖR SEÇELİM.
REKTÖRLÜK SEÇİMLERİNİ VİSTİLEF’TEN İZLEYİN...
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'ne SAYGIN ve
HUKUKU BİLEN BİR REKTÖR SEÇELİM.
REKTÖRLÜK SEÇİMLERİNİ VİSTİLEF’TEN İZLEYİN...
13 Haziran 2008
SUÇLU EGE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ İMİŞ...
Vistilef'in duyurusu: İptal edilen 2. DUYGUSAL ZEKA ve İLETİŞİM SEMPOZYUMU'nda, "bildirisi" kabul edilmiş arkadaşlar, zaman geçirmeden Vistilef'e başvurarak, konu ile ilgili yetkili ve sorumlular için idari ve cezai soruşturma işlemi başlatabilirler. İdari ve cezai soruşturma dilekçeleri Vistilef hukukçuları tarafından bilabedel yazılacak ve hukuki prosedür takip edilecektir. Kazanılacak tazminatlar, mağdurlara verilecek ve Vistilef bir hak talep etmeyecektir:
İptal ile ilgili duyuru:
İptal Edilen 2. DUYGUSAL ZEKA ve İLETİŞİM SEMPOZYUMU Hakkında Kamuoyu Duyurusu
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi işbirliği ile yapılması planlanan "II. Uluslararası Duygusal Zeka ve İletişim Sempozyumu"nu iptal etmek zorunda kaldığımızı, sizlerle üzüntü duyarak paylaşmaktayız.
Yolun başında, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi aracılığıyla sempozyum hazırlıklarına katılan İzmir adresli Gürkan Boztepe’ye ait Business Center-Boztepe Turizm Organizasyon Şirketi (1379 sok. No.57/1 A Efes İşhanı Kat 2 Daire: 202-204 Çankaya/İzmir), organizasyonun tüm sekreteryasını, sponsorluk, konukların konaklaması, ulaşımı ve sempozyum katılım ücreti olan 200 Euro bedelinin kendi üzerlerinde toplanması işini üstlenmiştir.
Adı geçen şirket katılım ücretlerini toplamış ancak, yeterli derecede sponsor desteğine ulaşamamıştır.
Tüm iyi niyetimizle, son dakikaya kadar tüm hazırlıkları gerçekleştirmiş olmamıza karşın, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından devreye sokulan bu şirketin yol açtığı zor durum karşısında, sempozyumun iptali söz konusu olmuştur. Bu bağlamda İzmir adresli bu şirkete ait mağduriyetin referansı veren Ege Üniversitesi aracılığıyla giderilmesi gereği doğmuştur.
Sempozyum katılımcılarımız haklı olarak, bu iptalin, organizasyonun ev sahipliğimizde gerçekleştirilmesinden dolayı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden kaynaklandığı düşüncesine kapılmışlardır.
Fakültemizin haksız yere suçlanmasından, mağduriyetimizden ve sizlerin mağduriyetinden duyduğumuz derin üzüntüyü sizlerle paylaşmak isteriz.
Saygılarımızla,
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Organizasyon Komitesi adına
Prof. Dr. Suat GEZGİN http://www.istanbul.edu.tr/iletisim/?page=template-news/detail&int_Id=152
İptal ile ilgili duyuru:
İptal Edilen 2. DUYGUSAL ZEKA ve İLETİŞİM SEMPOZYUMU Hakkında Kamuoyu Duyurusu
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi işbirliği ile yapılması planlanan "II. Uluslararası Duygusal Zeka ve İletişim Sempozyumu"nu iptal etmek zorunda kaldığımızı, sizlerle üzüntü duyarak paylaşmaktayız.
Yolun başında, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi aracılığıyla sempozyum hazırlıklarına katılan İzmir adresli Gürkan Boztepe’ye ait Business Center-Boztepe Turizm Organizasyon Şirketi (1379 sok. No.57/1 A Efes İşhanı Kat 2 Daire: 202-204 Çankaya/İzmir), organizasyonun tüm sekreteryasını, sponsorluk, konukların konaklaması, ulaşımı ve sempozyum katılım ücreti olan 200 Euro bedelinin kendi üzerlerinde toplanması işini üstlenmiştir.
Adı geçen şirket katılım ücretlerini toplamış ancak, yeterli derecede sponsor desteğine ulaşamamıştır.
Tüm iyi niyetimizle, son dakikaya kadar tüm hazırlıkları gerçekleştirmiş olmamıza karşın, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından devreye sokulan bu şirketin yol açtığı zor durum karşısında, sempozyumun iptali söz konusu olmuştur. Bu bağlamda İzmir adresli bu şirkete ait mağduriyetin referansı veren Ege Üniversitesi aracılığıyla giderilmesi gereği doğmuştur.
Sempozyum katılımcılarımız haklı olarak, bu iptalin, organizasyonun ev sahipliğimizde gerçekleştirilmesinden dolayı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden kaynaklandığı düşüncesine kapılmışlardır.
Fakültemizin haksız yere suçlanmasından, mağduriyetimizden ve sizlerin mağduriyetinden duyduğumuz derin üzüntüyü sizlerle paylaşmak isteriz.
Saygılarımızla,
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Organizasyon Komitesi adına
Prof. Dr. Suat GEZGİN http://www.istanbul.edu.tr/iletisim/?page=template-news/detail&int_Id=152
10 Haziran 2008
DAHA FAZLA ÖĞRENCİ, DAHA NİTELİKLİ ÖĞRETİM ELEMANI...
YÖK’ÜN ÖĞRENCİ KONTENJANI ARTTIRIMINI DESTEKLİYORUZ...
YÖK, yerinde bir karar vererek, üniversitelerdeki öğrenci kontenjanını % 25 kadar arttırdı...
Bu konuda en “hesaplı” karşı çıkış İstanbul Üniversitesi Rektörü’nden geldi:
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, Üniversitelerde öğrenci kontenjanında artırıma gidilmesi konusunda,
"Çok yanlış birşey. Türkiye'de bu sık sık yapılıyor. Gerçi kontenjan artırımı kulağa hoş geliyor, kamuoyuna da güzel yansıyor ama bana göre çok yanlış. Hesap kitap işi, 3-4 kişinin oturacağı bir odaya 10 kişiyi oturtamazsınız, sıkıntı olur. Ben bunun uygun olmadığını, en azından üniversiteler arasında konuşulması gerektiğini ve hesap kitapla yapılabileceğini söylüyorum."
şeklinde konuştu. (Kaynak: cihan haber ajansı, 1 Haziran 2008, haberi altta)
Rektör Prof. Dr. Parlak, dersleri boş geçen, anfileri dolmayan, tıp fakültelerinde öğretim üyesi başına 1.8 (2-iki diyelim) düşen, koca ve atıl bir üniversite yöneticisi olarak, “hesap kitapla” kontenjan arttırımından söz ediyor.
Hesap kitap açık: Tıp fakültelerinde büyük bir öğrenci azlığı vardır. Diğer fakültelerde ise durum, yine de dünya ortalamalarının altındadır (öğrenci sayısı çok azdır). Örnek mi? İletişim Fakültesi’nde okuyan öğrenci sayısı 1366’dır. Bu fakültede çalışan öğretim üyesi sayısı ise (Yrd. Doç; Doç; Prof) 42, tüm öğretim elemanları (okutmanlar ve araştırma görevlileri dahil) 70’tir. Yani bu Fakülte’de, bir çok dersin boş geçmesine, bir çok dersin ise kalitesiz ve yetersiz verilmesine karşın, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 31; tüm öğretim elemanlarına göre ise, 20’dir. Dünya’da “öğretim üyesi/öğrenci oranı” kategorisinde en iyi ilk sıralardadır. Anfileri boş, derslikleri en az 2500 öğrenciye yeterlidir.
İstanbul Üniversitesi’nde 2007-2008 yılı içinde okuyan öğrenci sayısı, (Lisansüstü ve ikinciş öğretim dahil) 60027’dir. Aynı dönemde öğretim üyesi sayısı (Yrd. Doç; Doç; Prof) 2462’dir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 24’dür. Eğer toplam öğretim elemanı (okutman ve araştırma görevlisi dahil) üzerinden bir hasaplama yapacaksak, ki bu daha doğrudur, 5139 öğretim elemanın çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nde, öğretim elamanı başına, tam 11 öğrenci düşmektedir. (Kaynak: http://www.istanbul.edu.tr/ 2007 Faaliyet Raporu).
Amerikanın ve dünyanın en önemli üniversitelerinde öğretim üyesi/öğrenci sayıları ise şunlardır (ilk yüz üniversite içinde):
İstanbul Üniversitesi 24.3 veya 11.2
Duke Üniversitesi 11
Harvard Üniversitesi 17
Pekin Universitesi 33
Tomsk Devlet Üniversitesi-Rusya 35
Johns Hopkins Üniversitesi 37
Princeton Üniversitesi 39
Colombia Üniversitesi 40
Helsinki Üniversitesi 41
King’s College London 45
Dartmouth Colllge- ABD 49
Kaynak: http://www.topuniversities.com/worlduniversityrankings/results/2007/criteria/staffstudent_ratio/
İşte hesap... Dışarıda 1.5 milyon öğrenci, bunların en az % 70’i yeni mezun, üniversite beklerken, İstanbul Üniversitesi’nde dersler ve anfiler boşken, Rektör, hesaptan kitaptan bahsediyor. Hem de, üniversite içinde değil Malatya’da:
İşte hesap, işte haber:
Malatya'da açıklamalarda bulunan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Mesut Parlak, "Bu ulus bizim, bu insanlar bunun hesabını soracak. Bu çok uzun değil" dedi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak, "Bu ulus bizim, bu insanlar bir gün bunun hesabını soracaklar. Bu da çok uzun değil." dedi.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak, Malatya'da işadamı Ekrem Dernek tarafından babası Hasan Dernek adına yaptırılan sağlık ocağının açılışına katıldı.
Burada basın mensuplarının sorularını cevaplayan Parlak, üniversitelerin kadro sorunu ile ilgili bir soru üzerine şunları söyledi: "Ülkede herşey tartışılıyor ama sonuç yok. Bir şeyi tartışmak için uzmanı ile oturup konuşmak lazım. Öyle çıkıp da ortalıkta kulağa hoş gelsin sedaları ile bir takım beyanatlar vererek bu ülkeyi bir yere taşıyamazsınız. Bu ulus bizim, bu insanlar bir gün bunun hesabını soracaklar. Bu da çok uzun değil."
Haziran ayında yapılacak rektörlük seçimlerinin hayırlı olmasını dileyen Parlak, "6 aday seçiliyor, YÖK 3'e indiriyor, Cumhurbaşkanı da atıyor kimsenin yapacak birşeyi yok. Üniversitelerde öğrenci kontenjanında artırıma gidilmesi konusunda ise "Çok yanlış birşey. Türkiye'de bu sık sık yapılıyor.
Gerçi kontenjan artırımı kulağa hoş geliyor, kamuoyuna da güzel yansıyor ama bana göre çok yanlış. Hesap kitap işi, 3-4 kişinin oturacağı bir odaya 10 kişiyi oturtamazsınız, sıkıntı olur. Ben bunun uygun olmadığını, en azından üniversiteler arasında konuşulması gerektiğini ve hesap kitapla yapılabileceğini söylüyorum." şeklinde konuştu.
Kaynak: Cihan Haber Ajansı, 1 Haziran 2008
YÖK’ün kontenjan arttırımı azdır, bile... Mezunların iş durumlarını ne yapacaksınız diye soranlara cevabımız ise, yılda 200 kişilik bir istihdama sahip olan medya sektörü ve 1000 kişilik istihdam açığı bulunan tüm iletişim sektörleri için, 35 tane iletişim fakültesinden mezun olan ortalama, 8000’e yakın mezunu ne yapıyorsanız, onu yapacaksınız... Ya da, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde uygulayacağımız gibi, öğretim elemanı sayısını 35’e düşüreceğiz. Devlet boşuna para ödemekten kurtulacak.
YÖK, yerinde bir karar vererek, üniversitelerdeki öğrenci kontenjanını % 25 kadar arttırdı...
Bu konuda en “hesaplı” karşı çıkış İstanbul Üniversitesi Rektörü’nden geldi:
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, Üniversitelerde öğrenci kontenjanında artırıma gidilmesi konusunda,
"Çok yanlış birşey. Türkiye'de bu sık sık yapılıyor. Gerçi kontenjan artırımı kulağa hoş geliyor, kamuoyuna da güzel yansıyor ama bana göre çok yanlış. Hesap kitap işi, 3-4 kişinin oturacağı bir odaya 10 kişiyi oturtamazsınız, sıkıntı olur. Ben bunun uygun olmadığını, en azından üniversiteler arasında konuşulması gerektiğini ve hesap kitapla yapılabileceğini söylüyorum."
şeklinde konuştu. (Kaynak: cihan haber ajansı, 1 Haziran 2008, haberi altta)
Rektör Prof. Dr. Parlak, dersleri boş geçen, anfileri dolmayan, tıp fakültelerinde öğretim üyesi başına 1.8 (2-iki diyelim) düşen, koca ve atıl bir üniversite yöneticisi olarak, “hesap kitapla” kontenjan arttırımından söz ediyor.
Hesap kitap açık: Tıp fakültelerinde büyük bir öğrenci azlığı vardır. Diğer fakültelerde ise durum, yine de dünya ortalamalarının altındadır (öğrenci sayısı çok azdır). Örnek mi? İletişim Fakültesi’nde okuyan öğrenci sayısı 1366’dır. Bu fakültede çalışan öğretim üyesi sayısı ise (Yrd. Doç; Doç; Prof) 42, tüm öğretim elemanları (okutmanlar ve araştırma görevlileri dahil) 70’tir. Yani bu Fakülte’de, bir çok dersin boş geçmesine, bir çok dersin ise kalitesiz ve yetersiz verilmesine karşın, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 31; tüm öğretim elemanlarına göre ise, 20’dir. Dünya’da “öğretim üyesi/öğrenci oranı” kategorisinde en iyi ilk sıralardadır. Anfileri boş, derslikleri en az 2500 öğrenciye yeterlidir.
İstanbul Üniversitesi’nde 2007-2008 yılı içinde okuyan öğrenci sayısı, (Lisansüstü ve ikinciş öğretim dahil) 60027’dir. Aynı dönemde öğretim üyesi sayısı (Yrd. Doç; Doç; Prof) 2462’dir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 24’dür. Eğer toplam öğretim elemanı (okutman ve araştırma görevlisi dahil) üzerinden bir hasaplama yapacaksak, ki bu daha doğrudur, 5139 öğretim elemanın çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nde, öğretim elamanı başına, tam 11 öğrenci düşmektedir. (Kaynak: http://www.istanbul.edu.tr/ 2007 Faaliyet Raporu).
Amerikanın ve dünyanın en önemli üniversitelerinde öğretim üyesi/öğrenci sayıları ise şunlardır (ilk yüz üniversite içinde):
İstanbul Üniversitesi 24.3 veya 11.2
Duke Üniversitesi 11
Harvard Üniversitesi 17
Pekin Universitesi 33
Tomsk Devlet Üniversitesi-Rusya 35
Johns Hopkins Üniversitesi 37
Princeton Üniversitesi 39
Colombia Üniversitesi 40
Helsinki Üniversitesi 41
King’s College London 45
Dartmouth Colllge- ABD 49
Kaynak: http://www.topuniversities.com/worlduniversityrankings/results/2007/criteria/staffstudent_ratio/
İşte hesap... Dışarıda 1.5 milyon öğrenci, bunların en az % 70’i yeni mezun, üniversite beklerken, İstanbul Üniversitesi’nde dersler ve anfiler boşken, Rektör, hesaptan kitaptan bahsediyor. Hem de, üniversite içinde değil Malatya’da:
İşte hesap, işte haber:
Malatya'da açıklamalarda bulunan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Mesut Parlak, "Bu ulus bizim, bu insanlar bunun hesabını soracak. Bu çok uzun değil" dedi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak, "Bu ulus bizim, bu insanlar bir gün bunun hesabını soracaklar. Bu da çok uzun değil." dedi.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak, Malatya'da işadamı Ekrem Dernek tarafından babası Hasan Dernek adına yaptırılan sağlık ocağının açılışına katıldı.
Burada basın mensuplarının sorularını cevaplayan Parlak, üniversitelerin kadro sorunu ile ilgili bir soru üzerine şunları söyledi: "Ülkede herşey tartışılıyor ama sonuç yok. Bir şeyi tartışmak için uzmanı ile oturup konuşmak lazım. Öyle çıkıp da ortalıkta kulağa hoş gelsin sedaları ile bir takım beyanatlar vererek bu ülkeyi bir yere taşıyamazsınız. Bu ulus bizim, bu insanlar bir gün bunun hesabını soracaklar. Bu da çok uzun değil."
Haziran ayında yapılacak rektörlük seçimlerinin hayırlı olmasını dileyen Parlak, "6 aday seçiliyor, YÖK 3'e indiriyor, Cumhurbaşkanı da atıyor kimsenin yapacak birşeyi yok. Üniversitelerde öğrenci kontenjanında artırıma gidilmesi konusunda ise "Çok yanlış birşey. Türkiye'de bu sık sık yapılıyor.
Gerçi kontenjan artırımı kulağa hoş geliyor, kamuoyuna da güzel yansıyor ama bana göre çok yanlış. Hesap kitap işi, 3-4 kişinin oturacağı bir odaya 10 kişiyi oturtamazsınız, sıkıntı olur. Ben bunun uygun olmadığını, en azından üniversiteler arasında konuşulması gerektiğini ve hesap kitapla yapılabileceğini söylüyorum." şeklinde konuştu.
Kaynak: Cihan Haber Ajansı, 1 Haziran 2008
YÖK’ün kontenjan arttırımı azdır, bile... Mezunların iş durumlarını ne yapacaksınız diye soranlara cevabımız ise, yılda 200 kişilik bir istihdama sahip olan medya sektörü ve 1000 kişilik istihdam açığı bulunan tüm iletişim sektörleri için, 35 tane iletişim fakültesinden mezun olan ortalama, 8000’e yakın mezunu ne yapıyorsanız, onu yapacaksınız... Ya da, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde uygulayacağımız gibi, öğretim elemanı sayısını 35’e düşüreceğiz. Devlet boşuna para ödemekten kurtulacak.
07 Haziran 2008
RTÜK BAŞKANI AKMAN HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Veysel Batmaz, katıldığı bir televizyon programında, yayından kaldırılan "Gerçek Gelecek" programı ve Erhan Göksel hakkında açıklamalarda bulunan RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın yetkisiz ve görevsiz bir şekilde kamuoyuna görüş bildirdiğini ifade etti.
Batmaz, Akman hakkında "görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal, yetkisiz ve görevsiz olarak yasalara aykırı davranmak ve ifade özgürlüğünü engellemeye teşebbüsten" suç duyurusunda bulundu.
Prof. Dr. Veysel Batmaz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği dilekçede, RTÜK'ün Başkan dahil üyelerinin, özel radyo ve televizyon kanallarının yayınlarına katılarak görüş açıklamak yetki ve görevi olmadığını belirtti. Dünyada da benzer yayıncılık üst kuruluşlarının başkanının, denetlemekle yükümlü olduğu bir basın-yayın kuruluşunun yayınında görüş bildirmesinin hukuken olanaksız olduğunu vurgulayan Batmaz, şunları kaydetti:"Oysa, RTÜK Başkanı Zahid AKMAN bir çok kereler, çeşitli televizyon kanallarında yayına çıkarak, çeşitli konularda görüş bildirmekte ve yetkisi ve görevi olmadığı alde RTÜK'ün aldığı kararları kamuoyu önünde savunmakta ve tartışmaya açmaktadır."
Medyatava
Kaynak ve haberin ayrıntısı için tıklayın: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=45137
Batmaz, Akman hakkında "görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal, yetkisiz ve görevsiz olarak yasalara aykırı davranmak ve ifade özgürlüğünü engellemeye teşebbüsten" suç duyurusunda bulundu.
Prof. Dr. Veysel Batmaz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği dilekçede, RTÜK'ün Başkan dahil üyelerinin, özel radyo ve televizyon kanallarının yayınlarına katılarak görüş açıklamak yetki ve görevi olmadığını belirtti. Dünyada da benzer yayıncılık üst kuruluşlarının başkanının, denetlemekle yükümlü olduğu bir basın-yayın kuruluşunun yayınında görüş bildirmesinin hukuken olanaksız olduğunu vurgulayan Batmaz, şunları kaydetti:"Oysa, RTÜK Başkanı Zahid AKMAN bir çok kereler, çeşitli televizyon kanallarında yayına çıkarak, çeşitli konularda görüş bildirmekte ve yetkisi ve görevi olmadığı alde RTÜK'ün aldığı kararları kamuoyu önünde savunmakta ve tartışmaya açmaktadır."
Medyatava
Kaynak ve haberin ayrıntısı için tıklayın: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=45137
04 Haziran 2008
Dünyanın ve Türkiye'nin en büyük şairlerinden ve eylem adamlarından...
Nazım Hikmet’in ölümünün 45. yıldönümü. 1902’de doğdu, 1963’te sürgünde bulunduğu Moskova’da öldü...
Saman Sarısı
Vera Tulyakova'ya derin saygılarımla
I
sen el resimleri yaparsın Abidin
bizim ırgatların demircilerin ellerini
Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem
kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan
ve okşamayı bir daha yitirmeyecek
Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini
kocaman bir el
deniz kaplumbağası bir el
ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
artık bütün sevinçlere inanan bir el
güneşli denizli kutsal bir el
Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan umutların eli
1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi
evler ve çok rahat evler gibi
ağaçlar diken ellerden biri
çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el yalansız hürriyetin eli
Fidel'in sıktığı el
ömrünün ilk kurşunkalemiyle
ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü yazan el
hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları
Kübalıların balkutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi
ve gözleri parlıyor erkeklerinin ve kızlarının eziliyor içi
dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip
kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
hürriyet sözcüğünün resmini
ama yalansızının
akşam oluyor Paris'te Notr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
ve Paris'in bütün eski yeni taşları turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
bizim zanaatları düşünüyorum
şiirciliği resimciliği çalgıcılığı filan düşünüyorum
ve anlıyorum ki bir ulu ırmak akıyor
insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri
sonra bütün çaylar yeni balıkları
yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor onun içine
ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odur.
Paris'te bir kestane ağacı olacak
Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası
İstanbul'dan gelip yerleşmiş Paris'e
Boğaz sırtlarından hâlâ sağ mıdır bilmem
sağsa iki yüz yaşında filân olmalı
gidip elini öpmek isterdim
varıp gölgesinde yatsak isterdim
bu kitabın kâadını yapanlar
yazısını dizenler
nakışını basanlar
bu kitabı dükkânında satanlar
para verip alanlar
alıp da seyredenler
bir de Abidin
bir de ben
bir de bir saman sarısı, belâsı başımın.
Tamamı için: http://www.siirperisi.net/siir.asp?siir=4492
Saman Sarısı
Vera Tulyakova'ya derin saygılarımla
I
sen el resimleri yaparsın Abidin
bizim ırgatların demircilerin ellerini
Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem
kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan
ve okşamayı bir daha yitirmeyecek
Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini
kocaman bir el
deniz kaplumbağası bir el
ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
artık bütün sevinçlere inanan bir el
güneşli denizli kutsal bir el
Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan umutların eli
1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi
evler ve çok rahat evler gibi
ağaçlar diken ellerden biri
çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el yalansız hürriyetin eli
Fidel'in sıktığı el
ömrünün ilk kurşunkalemiyle
ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü yazan el
hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları
Kübalıların balkutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi
ve gözleri parlıyor erkeklerinin ve kızlarının eziliyor içi
dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip
kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
hürriyet sözcüğünün resmini
ama yalansızının
akşam oluyor Paris'te Notr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
ve Paris'in bütün eski yeni taşları turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
bizim zanaatları düşünüyorum
şiirciliği resimciliği çalgıcılığı filan düşünüyorum
ve anlıyorum ki bir ulu ırmak akıyor
insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri
sonra bütün çaylar yeni balıkları
yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor onun içine
ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odur.
Paris'te bir kestane ağacı olacak
Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası
İstanbul'dan gelip yerleşmiş Paris'e
Boğaz sırtlarından hâlâ sağ mıdır bilmem
sağsa iki yüz yaşında filân olmalı
gidip elini öpmek isterdim
varıp gölgesinde yatsak isterdim
bu kitabın kâadını yapanlar
yazısını dizenler
nakışını basanlar
bu kitabı dükkânında satanlar
para verip alanlar
alıp da seyredenler
bir de Abidin
bir de ben
bir de bir saman sarısı, belâsı başımın.
Tamamı için: http://www.siirperisi.net/siir.asp?siir=4492
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)