Add to Flipboard Magazine.

29 Ocak 2013

İSTİLEF NE ZAMAN DESTEKLEYECEK... VİSTİLEF YENİ AKİDE VARAKINI KINIYOR, İLEF'İ DESTEKLİYOR...


Marmara’dan Yeni Akit’e kınama İLEF’e destek

Bir süredir Yeni Akit gazetesinin sistematik olarak hedef gösterdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim elemanlarına Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden destek. Marmara Üniversitesi’nden akademisyenler yaptıkları açıklamayla, Yeni Akit gazetesinin yayınlarının “yaşadığımız topraklardaki hiçbir etik ve ahlaki değerle ilişkilenemeyeceğini” belirtti. Yeni Akit’in ölümlerle ve yaralanmalarla sonuçlanan, kışkırtmaya yönelik yayıncılık geçmişinin de hatırlatıldığı açıklamada, gazetenin akademik ve bilimsel özgürlükleri hedef aldığının altı çizildi.
Yeni Akit’in Genel Yayın Yönetmeni’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın uçağına binebilen az sayıdaki gazeteciden biri olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, Başbakan’ın da Yeni Akit gazetesinin gerçek dışı haberlerine referansla konuşmalar yaptığı ifade edildi.
Açıklamada “her alanda pekişmekte olan otoriter ve baskıcı ortamın Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de hayata geçirilme çabası” protesto edildi ve “başta basın camiası ve üniversiteler olmak üzere tüm toplumu bu anlayışa karşı duyarlı olmaya” davet edildi.

Açıklamanın tam metni:

Marmara İletişimli Öğretim Elemanları Olarak 
İLEF’li Meslektaşlarımızın Yanındayız!
Son yıllarda alışageldiğimiz, belirli medya kuruluşlarının işaretiyle başlayan, hedef alınan kişi ve kurumların itibarsızlaştırılarak cezaevine kapatılmasıyla dâhi sona erebilen karalama kampanyalarının bir yenisi, iletişim bilimleri ve eleştirel yaklaşımda bir ekol oluşturmuş olan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi hakkında hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Yeni Akit gazetesi ve bu gazeteye bağlı www.habervaktim.com internet sitesi, bir süredir yapmış olduğu yayınlarla Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki özgür düşünce ve ifade ortamını bir terör yuvası olarak lanse ederek, fakültenin öğretim elemanlarını tek tek isim vererek hedef göstermektedir.
Yayıncılıktaki kirli geçmişi kişi ve kurumları hiçbir gerçekliğe dayandırmadan karalama, hedef gösterme ve ortadan kaldırma çabasına dayalı olan, toplumunun her kesiminden büyük tepki toplayan, üzerinde yaşadığımız topraklarda kök salmış hiçbir etik ve ahlaki değerle ilişkilendirilemeyecek anlayıştaki Yeni Akit gazetesi, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi özelinde akademik ve bilimsel özgürlüklerin bütününü hedef almaktadır. Bu anlayış toplumun büyük kesimi tarafından itibar görmese de gazetenin genel yayın yönetmeni Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın uçağında seyahat etmek üzere akredite olmuş az sayıdaki gazeteciden biri olabilmekte, Başbakan ve bakanlar Yeni Akit’in gerçekdışı yayınlarına referansla konuşmalar yapabilmekte, üniversitelerdeki konferanslar yine bu gazetenin kışkırtmaları üzerine iptal edilebilmektedir. Yaygın medyanın yaşadığı etik ve ahlaki çöküşün en uç örneği olan Yeni Akit gazetesinin yaptığı yayınların her ne kadar nesnel gerçeklik çerçevesinde ciddiye alınmaması gerekse de yakın tarihimizde medya kışkırtmaları neticesinde gerçekleşen birçok üzücü hadise, saldırıya uğrayan, yaralanan, katledilen yüzlerce insanımız, hedef göstermeyi ve toplumu kışkırtmayı temel ilke olarak benimsemiş bu yayıncılık anlayışının toplumun her kesimince reddedilmesi zorunluluğunu doğurmuştur. Marmara İletişimli öğretim elemanları olarak, üniversitelerde hiçbir baskı altında kalmadan eleştirel görüşlerin dile getirilebildiği, akademik özgürlüklere saygı gösterilen, özgür bir düşünce ve ifade ortamı yaratmaktaki vazifemizin bilinciyle Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne karşı başlatılan bu karalama kampanyasını, meslektaşlarımızın hedef gösterilmesini ve her alanda pekişmekte olan otoriter ve baskıcı ortamın Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de hayata geçirilme çabasını protesto ediyor, bu çabayı gütmekte olanların Türkiye basın tarihine bulaştırdıkları kara lekenin temizlenebilmesi için başta basın camiası ve üniversiteler olmak üzere tüm toplumu bu anlayışa karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur,
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Öğretim Elemanları

24 Ocak 2013

Nabi AVCI'yı kutluyoruz...


Aşağıdaki haberi bundan iki ay kadar önce yayınlamıştık. Dediğimiz oldu. Başbakan’ı bir daha kutluyoruz.  Yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı da... Beykent Üniversitesi daha henüz oluşmamışken Liverpool John Moores University-Beykent İleri Eğitim Kurumu süreci içinde aynı okuldan mezun olduğum Nabi Avcı’ya yeni kurulmakta olan Beykent Üniversitesi’nde hocalık ve bölüm başkanlığı teklif etmiştim. Daha sonra çeşitli nedenlerden bu gerçekleşmedi. Nabi bana kibarca “yol çok uzaktı istemedim” demişti. Daha sonra Adem Çelik’ten işi kurcalayınca, Nabi Avcı’yı istemeyen kişinin şimdiki selefi olduğunu anladım. Hayatın cilvesi... Ömer Dinçer Milli Eğitim’e tek yakışmayan kişiydi kanımca. Başbakan’ı bu geç kararı nedeniyle, bir kez daha kutluyorum. VB
06 Kasım 2012
TARİHÎ AZAR: BAŞBAKANI KUTLUYORUZ....
MA­KAM­DA OTU­RUR­SAN GEL­MEZ: Başbakan Er­do­ğan, Kızılcahamam toplantısı sırasında okul­lar­da ai­dat pa­ra­sı top­lan­dı­ğı­nı, hem ve­kil­le­re hem de ken­di­si­ne bu yön­de şi­ka­yet­ler ak­ta­rıl­dı­ğı­nı Mil­li Eği­tim Ba­ka­nı Ömer Din­çe­r’­e sor­du. Bakan Din­çe­r’­in “Ba­na ge­len şi­ka­yet yo­k” söz­le­ri Er­do­ğa­n’­ı kız­dır­dı: “So­run ba­na gel­di, mil­let­ve­kil­le­ri­ne ge­li­yor. Sa­na za­ten so­run gel­me­ye­cek, ba­kan ola­rak sen bu­la­cak­sın. Ta­bi­i bu so­run­lar ma­kam oda­sın­da otu­ra­rak bu­lun­maz.”

04 Ocak 2013

“TAM GÜN” YOK, “KISMİ STATÜ” ve “DAİMİ STATÜ” VAR! İŞTE KANITI...


BU KADAR CEHALET ANCAK “YÜKSEK” MEKTEPLE MÜMKÜN diyecek noktaya vardık...  Anayasa Mahkemesi 650 KHK'nin 2547'nin 36. 38. ve ilh. maddelerini değiştirmesini de iptal etti ama üniversite profesörlerinin "tam gün" takıntısını iptal edemedi: 2547 sayılı Yasa’da “tam gün yok” dedik, hâlâ üniversitelerdeki öğretim üyelerinin ve yardımcılarının kâhir ekseriyeti var zannediyor. Türkiye hukukunun, 650 dahil, hiç bir yerinde yok dedik, üniversite, toptan yekun, "çalışma koşullarını" tartışırken hâlâ “tam gün” çalışma diye bir şey uydurarak, tartışıyor. "Tam gün" ibaresi Türk hukukunda sadece iki yerde geçer, o da Ecevit ve Erdoğan zamanlarında çıkartılan Kanun adlarında, başka yerde yok... Aşağıda kanıtı... Üniversitelerde “tam gün” diye bir şey yok, olamaz da: Akademik çalışmanın yeri ve zamanı yok!

NOT: 650 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile ikinci kez getirilen çalışma yasakları Anayasa Mahkemesi tarafından 18 Temmuz 2012 tarihinde iptal edilmişti. İptal kararı Resmi Gazete’nin 1 Ocak 2013 günlü sayısında yayımlandı. Anayasa Mahkemesi; “çeşitli kamu kurumlarında çalışan tabip, diş tabibi ve uzman tabip gibi kamu görevlilerinin ikinci işte çalışma yasağına ilişkin kuralların” 6223 Sayılı Yetki Yasası’nın kapsamında yer almadığı, bu nedenle bu alanının KHK ile düzenlemeyeceğini belirterek iptal kararı vermiştir . Aşağıda okuyacağınız metin daha önceki iptal kararının metnidir.
Anayasa Mahkemesi’nin,  21.1.2010 günlü, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun için verdiği iptal kararının 2547 sayılı Yasanın sadece 36 ve 38. Maddeleri için açıkladığı gerekçeli karar kısımlarında “tam”  ibaresi sadece altı yerde geçmektedir. Bunlar bold ve kırmızı ile işaretlenmiştir. VİSTİLEF, Üniversite REKTÖRLERİ'nin ve BİLİM'in hizmetine sunuyor.

Buradaki hukuki garabete bir kez daha dikkat çekiyoruz. İptal edilen Kanunun adı: "üniversite ve sağlık personelinin TAM GÜN çalışmasına... dair Kanun".
Mahkeme'nin kararında ise "tam gün" diye bir terim yok. Ama çeşitli türden üniversite profları ve bir doç olan Sağlık Bakanı "tam gün" diye sayıklayıp duruyor....

4 Aralık 2010 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 27775
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı         : 2010/29
Karar Sayısı       : 2010/90 
Karar Günü       : 16.7.2010
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Süha OKAY, Kemal KILIÇDAROĞLU ve Kemal ANADOL
İPTAL DAVASININ KONUSU : 21.1.2010 günlü, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
(NOT: Aşağıdaki kısmın 2547'nin 36 ve 38 ile ilişkin olmayan fıkraları atlanmıştır. Kararın tam metni ve cehaletin tüm boyutlarını şu linklerde erişebilirsiniz: http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-3256.htmlhttp://memurlarsitesi.com/?p=649  )
2) 3. maddesiyle, 4.11.1981 günlü, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun değiştirilen 36. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının,
3) 4. maddesiyle, 2547 sayılı Yasa’nın 38. maddesinin değiştirilen birinci fıkrası ile eklenen ikinci fıkrasının son tümcelerinin, 

Anayasa’nın 2., 5., 6., 7., 10, 13., 17., 18., 27., 48., 49., 50., 55., 56., 60., 70., 90., 128., 130., 131., 132. ve 135. maddelerine aykırılığı iddiasıyla iptalleri ile yürürlüğünün durdurulması talep edilmiştir.
(Bu kısım atlanmıştır. İptali istemlerini içermektedir.)
(A Bölümü atlanmıştır. 2547 sayılı Yasanın 36 ve 38. Maddelerini ilgilendirmemektedir.)
B- Kanun’un 3. Maddesi İle Değiştirilen 2547 Sayılı Kanunun 36. Maddesinin Birinci, İkinci, Üçüncü Ve Dördüncü Fıkralarının İncelenmesi
1- Maddenin Anlam Ve Kapsamı
2547 sayılı Yasa’da diğer konuların yanında öğretim üyelerinin görevleri ile çalışma ve denetimlerine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında ve bu Kanun’daki amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek, yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, ilgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu Kanun’daki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek, yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek, ayrıca bu Kanun’la verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler.
Öğretim elemanlarının çalışma esaslarına ilişkin hükümler ise Yasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiştir. Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5947 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Yasakoyucu yaptığı yeni düzenlemede, kısmi çalışmaya yer vermeksizin devamlı statüde çalışmayı ve buna ilişkin çalışma koşullarını belirlemiştir. Yeni sistemde profesör ve doçentler de dâhil tüm öğretim elemanlarının devamlı statüde çalışmaları öngörülerek buna ilişkin kurallara yer verilmiştir. Getirilen yeni sistemin üniversitelerde kısmi statüde çalışan profesör ve doçentlerin durumlarını etkilediği görülmektedir.
Yasakoyucu maddenin ikinci fıkrasında, önceki düzenlemede olduğu gibi devamlı statüde görev yapan öğretim elemanlarının, 2547 sayılı Yasa ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyeceklerini, ek görev alamayacaklarını ve serbest meslek icra edemeyeceklerini belirtmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında öğretim üyelerinin kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumuyla sınırlı olmaksızın haftalık asgari on saat ders verme yükümlülüğü olduğu belirtilerek önceki düzenlemedeki hüküm yeni düzenlemeye aktarılmıştır. Okutmanlar ve öğretim görevlilerinin haftalık asgari ders verme yükümlülüğü açısından da durum aynıdır.
Maddenin değiştirilen dördüncü fıkrasında ise yasakoyucu öğretim elemanlarının ders dışında görevleri gereği yürüttükleri seminer, proje ve tez danışmanlığı gibi faaliyetlerin de ders olarak kabul edildiğini belirtmiş, ancak bunların kaç ders saatine karşılık geldiği konusunun belirlenmesini Yükseköğretim Kuruluna bırakmıştır.
2- Anayasaya Aykırılık Sorunu
a) Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Fıkraların İncelenmesi
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değiştirilen 2547 sayılı Yasa’nın 36. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile getirilen sistemin, nitelikli akademik personelin serbest çalışmayı tercih ederek üniversiteden ayrılmasına neden olacağı, akademik personelin bilimsel bilgi ve yeteneğini “yaygın” biçimde kamunun hizmetine ve yararlanmasına sunmasını engellediği, üçüncü fıkrada belirtilen asgari ders yükünün, üniversitenin amacını yalnızca “bilgi aktarma” olarak tanımladığı, bu durumun bilimsel çalışmayı engelleyerek üniversiteleri asıl amacından uzaklaştırdığı, ayrıca akademik personelin kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatlerinin yalnızca yasayla düzenlenebilecek bir konu olduğu, yürütmenin takdirine bırakılamayacağı belirtilerek  iptali istenen kuralların Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56., 130. ve 131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 48. maddesinde, herkesin dilediği alanda sözleşme ve çalışma özgürlüğüne sahip olduğu, 49. maddesinde, çalışmanın herkes için bir hak ve ödev olduğu belirtilmiştir.
5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi yukarıda da ifade edildiği gibi üniversitelerde çalışacak öğretim elemanlarının çalışma sistemini ve bu sistemle ilgili çalışma koşullarını düzenleyen YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde değişiklik yapmaktadır. İptali istenen fıkralar incelendiğinde, yasakoyucunun bu değişiklik ile yeni bir çalışma sistemi getirmediği, önceki düzenlemede var olan kısmi çalışma sistemine yer vermeyerek devamlı statüde çalışmayı yeniden düzenlediği anlaşılmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında “öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar” kuralı yer almaktadır. Yasakoyucu bu kural ile kamuda çalışan tüm memurlarda olduğu gibi öğretim elemanlarının da devamlı statüde görev yapacaklarını belirlemiştir. Ayrıca, yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapma, bilgi ve teknoloji üretme, bilim verilerini yayma, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olma, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelme gibi yükseköğretimin temel amaçlarının gerçekleştirilmesinin de üniversitelerde devamlı statüde çalışmayı gerekli kılabilir. Bu nedenle, kamu görevlisi olmaları nedeniyle öğretim elemanlarının da hangi statüde çalışacaklarının belirlenmesi yasakoyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır.
Madde’nin üçüncü fıkrasında öğretim üyelerinin, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç duyulması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari on saat ders verme yükümlülüğü olduğu, bu yükümlülüğün öğretim görevlisi ve okutmanlar için haftada asgari oniki saat olarak belirlendiği görülmektedir. Üniversitelerde ders verme öğretim elemanı olarak çalışmanın doğal bir sonucudur. Yükseköğretim kurumlarında 2547 sayılı Yasa’da belirtilen amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek öğretim elemanlarının öncelikli görevleri arasındadır.
Çalışma özgürlüğü herkesin dilediği mesleği seçmede özgür olmasını ve zorla çalıştırılmamayı ifade eden bir haktır. Birey bu hakkını kullanarak dilediği alanı ve işi seçebilir. Çalışma hakkı ise bireyin özgür iradesiyle seçtiği mesleği veya işi icra etmesi, devletin de çalışmak isteyenlere iş temin etmek için gereken tedbirleri alması olarak ifade edilebilir. Dava konusu kurala bu açıdan bakıldığında çalışma özgürlüğünü veya ödevini sınırlayan bir düzenleme olmadığı, üniversitede çalışmayı tercih etmiş kamu görevlilerinin çalışma koşullarını düzenlediği açıktır.
İptal başvurusunda, dördüncü fıkrada yer verilen konuların yasa ile düzenlenmesi gerektiği ancak bu konuda Yükseköğretim Kuruluna yetki verildiği ve dolayısıyla Anayasanın 130. maddesine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Anayasanın 130. maddesi yükseköğretim kurumları başlığını taşımaktadır. Maddenin dokuzuncu fıkrasında “…öğretim elemanlarının uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının görevlendirilmesi, öğrenim ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere devletin sağladığı mali kaynakların kullanılması kanunla düzenlenir.”  kuralı yer almaktadır.
Anayasa’nın 131. maddesinde de Yükseköğretim Kurulunun, üniversitelerdeki öğretimi planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlamalar yapmak görevi olduğu belirtilmiştir.
Madde’nin dava konusu dördüncü fıkrası, öğretim elemanlarının ders dışındaki bir kısım faaliyetlerinin kaç ders saatine karşılık geleceğini belirleme konusunda Yükseköğretim Kuruluna yetki veren bir kuraldır. Fıkradaki düzenlemeye göre, öğretim elemanlarının, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine tekabül ettiğinin, kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yüksek öğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatlerinin, uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine tekabül ettiğinin belirlenmesi Yükseköğretim Kuruluna bırakılmıştır.
İlgili fıkra tüm yüksek öğretim faaliyetlerini kapsayan ve üniversitelerde okutulan derslerin tamamıyla ilgili konuları düzenlemektedir. Seminer çalışmaları, tez veya bitirme ödevleri gibi etkinlikler ile bunların süreleri öğretim faaliyeti kapsamındadır. Ayrıca öğretim elemanlarının kendi üniversitesi dışındaki yüksek öğretim kurumlarında vereceği azami ders saatlerinin belirlenmesinde üniversitelerin bu konudaki ihtiyaçları dikkate alınarak her bir dal için farklılık göstereceği açıktır. Bu nedenle dava konusu fıkrada yer alan konuların belirlenmesinin teknik ve uzmanlık gerektiren ve öğretim elemanlarının ders dışında kalan tüm öğretim faaliyetlerini kapsayan nitelikleri nedeniyle yasayla düzenlenmesindeki güçlükler de göz önünde bulundurulduğunda, bu konuların yürütmeye bırakılmasının Anayasaya aykırılığından söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar Anayasa’nın 48., 49., 130. ve 131. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 2., 10., 13., 17. 27., 50., ve 56. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
b) İkinci Fıkranın İncelenmesi
aa) Birinci Tümce Yönünden
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değiştirilen 2547 sayılı Yasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrası ile getirilen kuralın, nitelikli akademik personelin serbest çalışmayı tercih ederek üniversiteden ayrılmasına neden olacağı, akademik personelin bilimsel bilgi ve yeteneğini “yaygın” biçimde kamunun hizmetine ve yararlanmasına sunmasını engelleyeceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56., 130. ve 131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5947 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile değişik 2547 sayılı Kanun’un 36. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesinde, devamlı statüde görev yapan öğretim elemanlarının 2547 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri belirtilmiştir.
Anayasanın 130. maddesinde çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile kurulan üniversitelerin kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu, öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilecekleri belirtilmiş, madde gerekçesinde de, yasaya bırakılan konuların “bilimsel özerklik” ilkesi göz önünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir.
Yasakoyucu, yükseköğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebilir. Ancak getirilen bu sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri, okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın mesai sonrası ücretsiz de olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı açıktır.
Belirtilen nedenlerle dava konusu ikinci fıkranın birinci tümcesi Anayasa’nın 130. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Haşim KILIÇ, Şevket APALAK ve Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
Dava konusu kural Anayasa’nın 130. maddesine aykırı bulunarak iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve 131. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
bb) İkinci Tümce Yönünden
2547 sayılı Yasa’nın değişik 36. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinde, öğretim elemanlarının görevleri ile bağlantılı olarak verdikleri hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi halinde 58. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 2547 sayılı Yasa’nın 5947 sayılı Yasa ile değişik 58. maddesi birçok konuyu içine alan kapsamlı bir düzenleme olmakla birlikte temelde, üniversitelerde döner sermaye işletmelerinin kuruluşu, faaliyetleri, hizmetlere ve ek ödemeye ayrılacak pay ve oranlarını yeniden düzenleyen bir kuraldır. Kuralda ayrıca üniversitelerde işletme adına yapılan mal ve hizmet satışlarının işletme gelirleri arasında yer aldığı, öğretim üyelerinin, gelir getirici faaliyetlerde bulunmaları halinde, buradan elde edilecek gelirlerin de döner sermaye geliri olduğu kurala bağlanmıştır.
İptali istenen tümcede yasakoyucu, öğretim üyesinin görevi ile bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla alınan bir bedeli, döner sermaye geliri niteliğinde kabul ederek, bu bedelin döner sermaye gelirlerinin paylaşımı ve harcanması usulüne tabi kılmıştır. Yasakoyucu bu kuralla öğretim üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak yaptıkları mal ve hizmet sunumunu, gelir getiren bir iş olarak değil, yükseköğretimin amaçları arasında yer alan ve Anayasa’nın 130. maddesinde belirtilen, yayın ve danışmanlık yapmak, ülke ve insanlığa hizmet etmek olarak değerlendirmiştir. Döner sermaye geliri olarak nitelendirilen bu ücretler, ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama,  devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve diğer ihtiyaçlar ile üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanında kullanılabilecektir. İptal konusu son tümcedeki düzenleme, üniversitelerdeki bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapma, ülkeye ve insanlığa hizmet etme gibi etkinliklerin doğal sonucudur.
Açıklanan nedenlerle dava konusu tümce Anayasa’nın 130. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Tümcenin Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve 131. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun’un 4. Maddesi İle 2547 Sayılı Kanunun 38. Maddesinin Değiştirilen Birinci Fıkrasının Son Tümcesi İle Eklenen İkinci Fıkrasının Son Tümcesinin İncelenmesi
1- Birinci Fıkranın Son Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde iptal istemine konu kural ile başka kurumlarda görevlendirilen akademik personelden bazılarının döner sermayeden yararlandırılmayacağı yönünde düzenlemeye gidildiği, bu durumun aynı yasal statüye tâbi kişiler arasında eşitsizliğe neden olduğu, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı olan bir düzenlemenin hukuk devleti ilkesini de zedeleyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, “laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak nitelendirilmiş, 10. maddesinde ise herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi de kararlarında yasa önünde eşitlik ilkesinden ne anlaşılması gerektiğini belirtmiş ve Mahkemenin bu konudaki görüşü yerleşik hale gelmiştir. Buna göre “Yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez.
Dava konusu tümcenin yer aldığı 2547 sayılı Yasa’nın 38. maddesi üniversitede görev yapan öğretim elemanlarının bazı koşullar altında diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görevlendirilebileceğini düzenleyen bir kuraldır. Bu kural gereğince görevlendirilenlerin, kadrosunun bulunduğu kurumdaki aylık ve diğer ödemeleri ile öteki hakları devam edecek, ancak bu kişilerden, Yükseköğretim Kurulu, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirilenler hariç olmak üzere, diğer kurumlarda görevlendirilenler döner sermayeden yararlanamayacaklardır.
İptal istemine konu fıkrada istisna tutulan kurumlar Yükseköğretim Kurulu, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumudur. Bu kurumlardan Yükseköğretim Kurulu, tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren bir kuruluştur. Yükseköğretim Kuruluna bağlı birimler ise; Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile gerekli planlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile ilgili birimlerdir. Üniversitelerarası Kurul, yukarıdaki kurullar gibi yükseköğretim planlaması çerçevesinde, üniversitelerin eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, uygulamaları değerlendirmek, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere önerilerde bulunmak, teşkilat ve kadro yönünden ve Yükseköğretim Kurulu kararları doğrultusunda üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek, üniversitelerin tümünü ilgilendiren eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleri ile ilgili yönetmelikleri hazırlamak veya görüş bildirmek, gibi yükseköğretime hizmet eden bir organdır.
Adli Tıp Kurumu ise diğer görevlerinin yanında özellikle adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapan ve adli tıp uzmanlığı ile yan dal uzmanlığı eğitimini veren önemli bir kamu kurumudur.
İptal istemine konu tümcede istisna tutulan, Adli Tıp Kurumu ve Yükseköğretim Kurulu ile Üniversitelerarası Kurulda görev yapan öğretim elemanlarının döner sermayesi olan üniversitelerdeki idari ve bilimsel çalışmalarla bağlantıları gözetildiğinde yüksek öğretimle ilgisi bulunmayan diğer kamu kurumları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görev alan öğretim elemanlarının aynı hukuksal durumda olmadıkları açıktır. Hukuksal durumları farklı olanlara ayrı kuralların uygulanması Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılık oluşturmaz. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 55. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
2- İkinci Fıkranın Son Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde 38. maddenin ikinci fıkrasının son tümcesiyle ilgili olarak; Anayasanın 70. maddesinde her meslek mensubuna mesleki kuruluşlara üye olma, yönetim ve denetim kurullarında görev alma hakkı tanındığı, ancak dava konusu kuralda bu hakkın kullanılmasının öğretim elemanlarının YÖK Kanunundan kaynaklanan mesailerini aksatmama koşuluna bağlanarak sınırlandırıldığı, bu sınırlamanın Anayasaya uygun olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasanın 70. ve 135.  maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 135. maddesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları tanımlanmıştır. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişileridir. Maddenin ikinci fıkrasına göre kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmayacaktır.
Yasakoyucu dava konusu tümcenin yer aldığı 38. maddenin ikinci fıkrasında, üniversitede çalışan öğretim elemanlarının kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile dernek ve vakıfların yönetim ve denetim organlarında ayrıca bir görevlendirme kararına ihtiyaç olmaksızın görev yapabilmelerine olanak tanımaktadır. Fıkranın iptali istenen son cümlesinde ise öğretim elemanlarının, dernek ve vakıflardaki görevlerini, 2547 sayılı Yasa’dan kaynaklanan mesailerini aksatmadan yürütmeleri gereği belirtilmektedir.
Öğretim elemanlarının öncelikli ve asli görevi hiç kuşkusuz yükseköğretim kurumlarında, kanunlarda belirtilen amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, öğrenci yetiştirmek, öğrencilere rehberlik etmektir. Öğretim elemanlarının kamu görevlisi olmaları nedeniyle yukarıda belirtilen bu görevlerini aksatmadan yerine getirmeleri esastır.
Öğretim elemanları üniversitelerdeki eğitim-öğretim ve akademik çalışma yapma gibi asli görevlerinin yanında kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında veya dernek ve vakıflarda, gönüllü olarak herhangi bir görevlendirme koşuluna ihtiyaç duymaksızın görev alabilirler. Bu nedenle dava konusu tümcenin öğretim elemanlarının kamu hizmeti niteliğinde sayılan meslek kuruluşlarında görev almalarını engelleyen veya sınırlayan bir niteliği bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa’nın 135. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Tümcenin Anayasa’nın 70. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun’un 5. Maddesi İle Değiştirilen 2547 Sayılı Kanunun 58. Maddesinin (h) Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 5. maddesi ile değiştirilen 2547 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde yer alan ek ödemelerin, Anayasanın 128. maddesi uyarınca devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin yasayla düzenlenmesi gereken özlük hakları kapsamında yer aldığı, iptali istenen kural ile söz konusu ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerinin yönetmelikle düzenlenmesi konusunda idareye sınırsız bir yetki verildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 6., 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu  ileri sürülmüştür.
Anayasanın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiş, 128. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” kuralına yer verilmiştir.
Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasına göre, kamu personelinin özlük haklarına ilişkin esasların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilemez. Ancak kanunda temel esaslar belirlenerek çerçevenin çizilmiş olması koşuluyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntılar yürütme organının takdir yetkisine bırakılabilir.
2547 sayılı Yasanın 58. maddesinin iptali istenen (h) fıkrası, döner sermaye işletmelerinin hâsılat paylaşımına ilişkin yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerinin, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceğini düzenleyen bir kuraldır. Yasakoyucu, döner sermaye gelirlerinden öğretim elemanlarına yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerinin belirlenmesi konusunda yürütmeye yetki verirken; aynı maddede bu ödemeye ilişkin temel esasları ve yürütmeye bırakılan alanın çerçevesini çizmiştir. Her şeyden önce döner sermaye gelirlerinden kimlere hangi oranda ödeme yapılacağı 58. maddenin (c), (d), (e) ve (f) fıkralarında belirlenmiştir. Yasakoyucu adı geçen fıkralarda, ek ödeme alacak öğretim elemanlarını fakülte ve statülerine göre; 657 sayılı Yasa’ya tabi olanlarla, sözleşmeli personeli de yaptıkları iş ve mesleklerine göre gruplandırarak, yapılacak ödemelerin temel kurallarını ve oranını belirlemiştir.
Yasakoyucu, bu fıkralarda belirlediği ana ilkelerin yanında, ayrıca iptal istemine konu (h) fıkrasında da yürütmeye bırakılan yetkinin çerçevesini daraltacak bir kısım ilkeler koymuştur. Yasakoyucunun belirlediği bu ilkelere göre yürütme, çalışanlara yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerini belirlerken; öncelikle yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve kriterlerini de dikkate almak suretiyle, personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı, özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurlarını esas almak zorundadır.
İptal konusu kuralda yer alan yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve kriterleri ile eğitim-öğretim, araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalarla ilgili performans kriterleri döner sermaye işletmesi olan her bir üniversite için farklılık göstereceğinden Yasa’da belirtilen genel çerçeve ve esaslar doğrultusunda, ayrıntı ve uzmanlık gerektiren konuların yönetmelikle düzenlenmesi konusunda yürütmeye yetki verilmesinde Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun’un 6. Maddesi İle 2547 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici Madde 57’nin Son tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde iptali istenen kural ile kişilere hukuka uygun biçimde tanınan süreli bir statünün iradeleri zorlanmak suretiyle değiştirildiği  ve süresi bitmeden bu statünün sonlandırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve 131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5947 sayılı Yasa’nın 6. maddesi ile 2547 sayılı Yasaya eklenen Geçici Madde 57, Yasa’nın yayımlandığı tarihte üniversitelerde kısmi statüde çalışan doçent ve profesörlerin hukuksal durumlarını belirleyen bir kuraldır. 2547sayılı YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde yapılan değişiklik sonucu, profesör ve doçentlerin kısmi statüde çalışmalarına son verilerek, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tamamının üniversitelerde devamlı statüde çalışmaları öngörülmüştür. Bu nedenle geçici madde 57’de, kuralın yayımlandığı tarihte kısmi statüde görev yapmakta olan öğretim üyelerinden kanunun yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içinde talepte bulunanların devamlı statüye geçirileceği, bu süre içinde talepte bulunmayanların ise istifa etmiş sayılacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir. Öte yandan “hukuk devleti” ilkesi, yürütme organının faaliyetlerinin yönetilenlerce belli ölçüde öngörülebilir olmasını, herkesin bağlı  olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesini, ekonomik ve sosyal yaşamlarındaki tutum ve davranışlarını buna göre düzene sokabilmesini gerektirir. Zira hukuk devletinin gereği olan belirlilik ve hukuki güvenlik ilkesi, idarenin keyfi hareket etmesini engeller.
5947 sayılı Yasadan önce üniversitelerde çalışma, devamlı ve kısmi statüde olmak üzere iki şekilde yapılmaktaydı. 2547 sayılı Yasa’nın değişiklikten önceki 36. maddesinde üniversitede beş yıl devamlı statüde çalışmış olan doçent veya profesörlerin, kısmi statüye geçmek istemesi halinde üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla iki yıllık süre için kısmi statüye atanabileceği, görev devamlarında yarar görülmesi koşulu ile üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla her iki yılda bir bu statülerinin yinelenebileceği, maddenin ikinci fıkrasının son bendinde ise kısmi statüde bulunanlardan devamlı statüye geçmek isteyenlerin, atamaları, o anabilim dalında boş kadro bulunması koşuluyla, üniversitenin olumlu görüşü üzerine doğrudan Yükseköğretim Kurulu kararı ile yapılacağı belirtilmiştir.
Değişiklikten önceki düzenlemede, kısmi statüde çalışan öğretim üyelerinin kendi talepleri hariç, öngörülen iki yıllık süre dolmadan bu statünün sona erdirilemeyeceği konusunda yasal bir güvenceye sahip oldukları anlaşılmaktadır. Dava konusu tümce ile üniversitelerde öğretim üyesi olarak kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlere devamlı statüye geçmemesi halinde kanunla tanınan süreli çalışmanın, kanunla tanınan süre dolmadan istifa etmiş sayılmaları hukuk devletinin gereği olan belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri ile bağdaşmaz.
Diğer taraftan kısmi statüde çalışanların, bu durumlarının en az iki yıllık bir dönemi kapsadığı düşüncesiyle üniversite dışındaki serbest çalışmalarını planladıkları, ekonomik ve sosyal hayatlarını bu koşuları öngörmek suretiyle belirledikleri açıktır. Yasayla elde edilen bu statünün çalışanlar için kazanılmış hak olarak değerlendirilmesi olanaklı olmasa da yasada öngörülen süre yönünden meşru bir beklentiye sahip oldukları, bu beklentinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri gereğince korunmasının kabulü gerekir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu tümce Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Dava konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bulunarak iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve 131.  maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
Haşim KILIÇ, Engin YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

03 Ocak 2013

REKTÖR YUNUS SÖYLET'İ KUTLUYORUZ...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne yeniden Prof. Dr. Yunus Söylet’i  atadı.