BU KADAR CEHALET ANCAK “YÜKSEK” MEKTEPLE MÜMKÜN diyecek noktaya vardık... Anayasa Mahkemesi 650 KHK'nin 2547'nin 36. 38. ve ilh. maddelerini değiştirmesini de iptal etti ama üniversite profesörlerinin "tam gün" takıntısını iptal edemedi: 2547
sayılı Yasa’da “tam gün yok” dedik, hâlâ üniversitelerdeki öğretim üyelerinin
ve yardımcılarının kâhir ekseriyeti var zannediyor. Türkiye hukukunun, 650 dahil, hiç bir
yerinde yok dedik, üniversite, toptan yekun, "çalışma koşullarını" tartışırken hâlâ “tam gün”
çalışma diye bir şey uydurarak, tartışıyor. "Tam gün" ibaresi Türk hukukunda
sadece iki yerde geçer, o da Ecevit ve Erdoğan zamanlarında çıkartılan Kanun
adlarında, başka yerde yok... Aşağıda kanıtı... Üniversitelerde “tam gün” diye bir şey yok,
olamaz da: Akademik çalışmanın yeri ve zamanı yok!
NOT: 650
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile ikinci kez getirilen çalışma yasakları
Anayasa Mahkemesi tarafından 18 Temmuz 2012 tarihinde iptal edilmişti. İptal
kararı Resmi Gazete’nin 1 Ocak 2013 günlü sayısında yayımlandı. Anayasa
Mahkemesi; “çeşitli
kamu kurumlarında çalışan tabip, diş tabibi ve uzman tabip gibi kamu
görevlilerinin ikinci işte çalışma yasağına ilişkin kuralların” 6223
Sayılı Yetki Yasası’nın kapsamında yer almadığı, bu nedenle bu alanının KHK ile
düzenlemeyeceğini belirterek iptal kararı vermiştir . Aşağıda okuyacağınız metin daha önceki iptal
kararının metnidir.
Anayasa Mahkemesi’nin, 21.1.2010 günlü, 5947 sayılı Üniversite ve
Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun için
verdiği iptal kararının 2547 sayılı Yasanın sadece 36 ve 38. Maddeleri için
açıkladığı gerekçeli karar kısımlarında “tam” ibaresi sadece altı yerde geçmektedir. Bunlar bold ve kırmızı ile işaretlenmiştir. VİSTİLEF, Üniversite REKTÖRLERİ'nin ve BİLİM'in hizmetine sunuyor.
Buradaki hukuki garabete bir kez daha dikkat çekiyoruz. İptal edilen Kanunun adı: "üniversite ve sağlık personelinin TAM GÜN çalışmasına... dair Kanun".
Mahkeme'nin kararında ise "tam gün" diye bir terim yok. Ama çeşitli türden üniversite profları ve bir doç olan Sağlık Bakanı "tam gün" diye sayıklayıp duruyor....
4 Aralık 2010 CUMARTESİ
|
Resmî Gazete
|
Sayı : 27775
|
ANAYASA MAHKEMESİ
KARARI
|
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2010/29
Karar Sayısı
: 2010/90
Karar Günü
: 16.7.2010
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet
(Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Süha
OKAY, Kemal KILIÇDAROĞLU ve Kemal ANADOL
İPTAL DAVASININ KONUSU : 21.1.2010
günlü, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
2) 3. maddesiyle, 4.11.1981 günlü, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun değiştirilen 36. maddesinin birinci, ikinci,
üçüncü ve dördüncü fıkralarının,
3) 4. maddesiyle, 2547 sayılı
Yasa’nın 38. maddesinin değiştirilen birinci fıkrası ile eklenen ikinci
fıkrasının son tümcelerinin,
Anayasa’nın 2., 5., 6., 7., 10, 13.,
17., 18., 27., 48., 49., 50., 55., 56., 60., 70., 90., 128., 130., 131., 132.
ve 135. maddelerine aykırılığı iddiasıyla iptalleri ile yürürlüğünün
durdurulması talep edilmiştir.
|
(Bu kısım atlanmıştır. İptali
istemlerini içermektedir.)
(A Bölümü atlanmıştır. 2547
sayılı Yasanın 36 ve 38. Maddelerini ilgilendirmemektedir.)
B- Kanun’un 3. Maddesi İle
Değiştirilen 2547 Sayılı Kanunun 36. Maddesinin Birinci, İkinci, Üçüncü Ve
Dördüncü Fıkralarının İncelenmesi
1- Maddenin Anlam Ve Kapsamı
2547 sayılı Yasa’da diğer konuların yanında öğretim üyelerinin
görevleri ile çalışma ve denetimlerine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Bu
düzenlemelere göre öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında ve bu Kanun’daki
amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim
- öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve
seminerleri yönetmek, yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve
yayımlar yapmak, ilgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli
günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu
Kanun’daki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek,
yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek, ayrıca bu Kanun’la verilen
diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler.
Öğretim elemanlarının çalışma esaslarına ilişkin hükümler ise
Yasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiştir. Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5947 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 2547
sayılı YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Yasakoyucu yaptığı
yeni düzenlemede, kısmi çalışmaya yer vermeksizin devamlı statüde çalışmayı ve
buna ilişkin çalışma koşullarını belirlemiştir. Yeni sistemde profesör ve
doçentler de dâhil tüm öğretim elemanlarının devamlı statüde çalışmaları
öngörülerek buna ilişkin kurallara yer verilmiştir. Getirilen yeni sistemin
üniversitelerde kısmi statüde çalışan profesör ve doçentlerin durumlarını
etkilediği görülmektedir.
Yasakoyucu maddenin ikinci fıkrasında, önceki düzenlemede olduğu
gibi devamlı statüde görev yapan öğretim elemanlarının, 2547 sayılı Yasa ile
diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere,
yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya
özel başka herhangi bir iş göremeyeceklerini, ek görev alamayacaklarını ve
serbest meslek icra edemeyeceklerini belirtmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında
öğretim üyelerinin kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumuyla sınırlı
olmaksızın haftalık asgari on saat ders verme yükümlülüğü olduğu belirtilerek
önceki düzenlemedeki hüküm yeni düzenlemeye aktarılmıştır. Okutmanlar ve
öğretim görevlilerinin haftalık asgari ders verme yükümlülüğü açısından da
durum aynıdır.
Maddenin değiştirilen dördüncü fıkrasında ise yasakoyucu öğretim
elemanlarının ders dışında görevleri gereği yürüttükleri seminer, proje ve tez
danışmanlığı gibi faaliyetlerin de ders olarak kabul edildiğini belirtmiş,
ancak bunların kaç ders saatine karşılık geldiği konusunun belirlenmesini
Yükseköğretim Kuruluna bırakmıştır.
2- Anayasaya Aykırılık Sorunu
a) Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Fıkraların İncelenmesi
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değiştirilen
2547 sayılı Yasa’nın 36. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile
getirilen sistemin, nitelikli akademik personelin serbest çalışmayı tercih
ederek üniversiteden ayrılmasına neden olacağı, akademik personelin bilimsel
bilgi ve yeteneğini “yaygın” biçimde kamunun hizmetine ve yararlanmasına
sunmasını engellediği, üçüncü fıkrada belirtilen asgari ders yükünün,
üniversitenin amacını yalnızca “bilgi aktarma” olarak tanımladığı, bu durumun
bilimsel çalışmayı engelleyerek üniversiteleri asıl amacından uzaklaştırdığı,
ayrıca akademik personelin kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf
üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami
ders saatlerinin yalnızca yasayla düzenlenebilecek bir konu olduğu, yürütmenin
takdirine bırakılamayacağı belirtilerek iptali istenen kuralların
Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56., 130. ve 131.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 48. maddesinde, herkesin dilediği alanda sözleşme ve
çalışma özgürlüğüne sahip olduğu, 49. maddesinde, çalışmanın herkes için bir
hak ve ödev olduğu belirtilmiştir.
5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi yukarıda da ifade edildiği gibi
üniversitelerde çalışacak öğretim elemanlarının çalışma sistemini ve bu
sistemle ilgili çalışma koşullarını düzenleyen YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde
değişiklik yapmaktadır. İptali istenen fıkralar incelendiğinde, yasakoyucunun
bu değişiklik ile yeni bir çalışma sistemi getirmediği, önceki düzenlemede var
olan kısmi çalışma sistemine yer vermeyerek devamlı statüde çalışmayı yeniden
düzenlediği anlaşılmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında “öğretim
elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar” kuralı yer almaktadır. Yasakoyucu bu
kural ile kamuda çalışan tüm memurlarda olduğu gibi öğretim elemanlarının da
devamlı statüde görev yapacaklarını belirlemiştir. Ayrıca, yüksek düzeyde
bilimsel çalışma ve araştırma yapma, bilgi ve teknoloji üretme, bilim
verilerini yayma, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olma, yurt içi ve
yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir
üyesi haline gelme gibi yükseköğretimin temel amaçlarının gerçekleştirilmesinin
de üniversitelerde devamlı statüde çalışmayı gerekli kılabilir. Bu nedenle,
kamu görevlisi olmaları nedeniyle öğretim elemanlarının da hangi statüde
çalışacaklarının belirlenmesi yasakoyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır.
Madde’nin üçüncü fıkrasında öğretim üyelerinin, kadrosunun
bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç duyulması
halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari on saat ders verme
yükümlülüğü olduğu, bu yükümlülüğün öğretim görevlisi ve okutmanlar için
haftada asgari oniki saat olarak belirlendiği görülmektedir. Üniversitelerde
ders verme öğretim elemanı olarak çalışmanın doğal bir sonucudur. Yükseköğretim
kurumlarında 2547 sayılı Yasa’da belirtilen amaç ve ilkelere uygun biçimde
önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim ve uygulamalı
çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek
öğretim elemanlarının öncelikli görevleri arasındadır.
Çalışma özgürlüğü herkesin dilediği mesleği seçmede özgür olmasını
ve zorla çalıştırılmamayı ifade eden bir haktır. Birey bu hakkını kullanarak
dilediği alanı ve işi seçebilir. Çalışma hakkı ise bireyin özgür iradesiyle
seçtiği mesleği veya işi icra etmesi, devletin de çalışmak isteyenlere iş temin
etmek için gereken tedbirleri alması olarak ifade edilebilir. Dava konusu
kurala bu açıdan bakıldığında çalışma özgürlüğünü veya ödevini sınırlayan bir
düzenleme olmadığı, üniversitede çalışmayı tercih etmiş kamu görevlilerinin
çalışma koşullarını düzenlediği açıktır.
İptal başvurusunda, dördüncü fıkrada yer verilen konuların yasa
ile düzenlenmesi gerektiği ancak bu konuda Yükseköğretim Kuruluna yetki
verildiği ve dolayısıyla Anayasanın 130. maddesine aykırılık oluşturduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasanın 130. maddesi yükseköğretim kurumları başlığını
taşımaktadır. Maddenin dokuzuncu fıkrasında “…öğretim elemanlarının
uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının
görevlendirilmesi, öğrenim ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş
bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, Yükseköğretim Kuruluna ve
üniversitelere devletin sağladığı mali kaynakların kullanılması kanunla
düzenlenir.” kuralı yer almaktadır.
Anayasa’nın 131. maddesinde de Yükseköğretim Kurulunun,
üniversitelerdeki öğretimi planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek,
yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma
faaliyetlerini yönlendirmek, öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için
planlamalar yapmak görevi olduğu belirtilmiştir.
Madde’nin dava konusu dördüncü fıkrası, öğretim elemanlarının ders
dışındaki bir kısım faaliyetlerinin kaç ders saatine karşılık geleceğini
belirleme konusunda Yükseköğretim Kuruluna yetki veren bir kuraldır. Fıkradaki
düzenlemeye göre, öğretim elemanlarının, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez
danışmanlıklarının kaç ders saatine tekabül ettiğinin, kendi üniversitesi
dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yüksek öğretim kurumlarında
haftada verebileceği azami ders saatlerinin, uzaktan öğretim programlarında
verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine
tekabül ettiğinin belirlenmesi Yükseköğretim Kuruluna bırakılmıştır.
İlgili fıkra tüm yüksek öğretim faaliyetlerini kapsayan ve
üniversitelerde okutulan derslerin tamamıyla
ilgili konuları düzenlemektedir. Seminer çalışmaları, tez veya bitirme ödevleri
gibi etkinlikler ile bunların süreleri öğretim faaliyeti kapsamındadır. Ayrıca
öğretim elemanlarının kendi üniversitesi dışındaki yüksek öğretim kurumlarında
vereceği azami ders saatlerinin belirlenmesinde üniversitelerin bu konudaki
ihtiyaçları dikkate alınarak her bir dal için farklılık göstereceği açıktır. Bu
nedenle dava konusu fıkrada yer alan konuların belirlenmesinin teknik ve
uzmanlık gerektiren ve öğretim elemanlarının ders dışında kalan tüm öğretim
faaliyetlerini kapsayan nitelikleri nedeniyle yasayla düzenlenmesindeki
güçlükler de göz önünde bulundurulduğunda, bu konuların yürütmeye
bırakılmasının Anayasaya aykırılığından söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar Anayasa’nın 48., 49.,
130. ve 131. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 2., 10., 13., 17. 27., 50., ve 56.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
b) İkinci Fıkranın İncelenmesi
aa) Birinci Tümce Yönünden
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değiştirilen
2547 sayılı Yasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrası ile getirilen kuralın,
nitelikli akademik personelin serbest çalışmayı tercih ederek üniversiteden
ayrılmasına neden olacağı, akademik personelin bilimsel bilgi ve yeteneğini
“yaygın” biçimde kamunun hizmetine ve yararlanmasına sunmasını engelleyeceği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56.,
130. ve 131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5947 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile değişik 2547 sayılı Kanun’un
36. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesinde, devamlı statüde görev
yapan öğretim elemanlarının 2547 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen
görevler ve telif hakları hariç olmak üzere yüksek öğretim kurumlarından başka
yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş
göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra
edemeyecekleri belirtilmiştir.
Anayasanın 130. maddesinde çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile kurulan üniversitelerin kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip olduğu, öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe her türlü
bilimsel araştırma ve yayında bulunabilecekleri belirtilmiş, madde gerekçesinde
de, yasaya bırakılan konuların “bilimsel özerklik” ilkesi göz önünde
bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin
öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip
kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine
de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer
verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu
belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları
diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir.
Yasakoyucu, yükseköğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler
doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda sağlık sorunlarının çözüme
kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı
sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebilir. Ancak getirilen bu
sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği
olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen
düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime
ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini
yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim
görevlileri, okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir
yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın
mesai sonrası ücretsiz de olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının
yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile
bağdaşmadığı açıktır.
Belirtilen nedenlerle dava konusu ikinci fıkranın birinci tümcesi
Anayasa’nın 130. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Haşim KILIÇ, Şevket APALAK ve Nuri NECİPOĞLU bu görüşe
katılmamıştır.
Dava konusu kural Anayasa’nın 130. maddesine aykırı bulunarak iptal
edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve
131. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
bb) İkinci Tümce Yönünden
2547 sayılı Yasa’nın değişik 36. maddesinin ikinci fıkrasının
ikinci tümcesinde, öğretim elemanlarının görevleri ile bağlantılı olarak
verdikleri hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi
halinde 58. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 2547 sayılı
Yasa’nın 5947 sayılı Yasa ile değişik 58. maddesi birçok konuyu içine alan
kapsamlı bir düzenleme olmakla birlikte temelde, üniversitelerde döner sermaye
işletmelerinin kuruluşu, faaliyetleri, hizmetlere ve ek ödemeye ayrılacak pay
ve oranlarını yeniden düzenleyen bir kuraldır. Kuralda ayrıca üniversitelerde
işletme adına yapılan mal ve hizmet satışlarının işletme gelirleri arasında yer
aldığı, öğretim üyelerinin, gelir getirici faaliyetlerde bulunmaları halinde,
buradan elde edilecek gelirlerin de döner sermaye geliri olduğu kurala
bağlanmıştır.
İptali istenen tümcede yasakoyucu, öğretim üyesinin görevi ile
bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla alınan bir
bedeli, döner sermaye geliri niteliğinde kabul ederek, bu bedelin döner sermaye
gelirlerinin paylaşımı ve harcanması usulüne tabi kılmıştır. Yasakoyucu bu
kuralla öğretim üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak yaptıkları mal ve
hizmet sunumunu, gelir getiren bir iş olarak değil, yükseköğretimin amaçları
arasında yer alan ve Anayasa’nın 130. maddesinde belirtilen, yayın ve
danışmanlık yapmak, ülke ve insanlığa hizmet etmek olarak değerlendirmiştir.
Döner sermaye geliri olarak nitelendirilen bu ücretler, ilgili yükseköğretim
kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım,
kiralama, devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve diğer ihtiyaçlar ile
üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanında
kullanılabilecektir. İptal konusu son tümcedeki düzenleme, üniversitelerdeki
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapma, ülkeye ve insanlığa hizmet etme
gibi etkinliklerin doğal sonucudur.
Açıklanan nedenlerle dava konusu tümce Anayasa’nın 130. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Tümcenin Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve
131. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun’un 4. Maddesi İle 2547 Sayılı Kanunun 38. Maddesinin
Değiştirilen Birinci Fıkrasının Son Tümcesi İle Eklenen İkinci Fıkrasının Son
Tümcesinin İncelenmesi
1- Birinci Fıkranın Son Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde iptal istemine konu kural ile başka kurumlarda
görevlendirilen akademik personelden bazılarının döner sermayeden
yararlandırılmayacağı yönünde düzenlemeye gidildiği, bu durumun aynı yasal
statüye tâbi kişiler arasında eşitsizliğe neden olduğu, Anayasanın herhangi bir
hükmüne aykırı olan bir düzenlemenin hukuk devleti ilkesini de zedeleyeceği
belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, “laik ve sosyal
bir hukuk devleti” olarak nitelendirilmiş, 10. maddesinde ise herkesin dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi de kararlarında yasa önünde eşitlik ilkesinden ne anlaşılması
gerektiğini belirtmiş ve Mahkemenin bu konudaki görüşü yerleşik hale gelmiştir.
Buna göre “Yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmez.
Dava konusu tümcenin yer aldığı 2547 sayılı Yasa’nın 38. maddesi
üniversitede görev yapan öğretim elemanlarının bazı koşullar altında diğer kamu
kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında
görevlendirilebileceğini düzenleyen bir kuraldır. Bu kural gereğince
görevlendirilenlerin, kadrosunun bulunduğu kurumdaki aylık ve diğer ödemeleri
ile öteki hakları devam edecek, ancak bu kişilerden, Yükseköğretim Kurulu,
bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda
görevlendirilenler hariç olmak üzere, diğer kurumlarda görevlendirilenler döner
sermayeden yararlanamayacaklardır.
İptal istemine konu fıkrada istisna tutulan kurumlar Yükseköğretim
Kurulu, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumudur. Bu
kurumlardan Yükseköğretim Kurulu, tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve
yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren bir kuruluştur.
Yükseköğretim Kuruluna bağlı birimler ise; Yükseköğretim Denetleme Kurulu,
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile gerekli planlama, araştırma,
geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile
ilgili birimlerdir. Üniversitelerarası Kurul, yukarıdaki kurullar gibi
yükseköğretim planlaması çerçevesinde, üniversitelerin eğitim - öğretim,
bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, uygulamaları
değerlendirmek, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere önerilerde bulunmak,
teşkilat ve kadro yönünden ve Yükseköğretim Kurulu kararları doğrultusunda
üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek,
üniversitelerin tümünü ilgilendiren eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve
yayım faaliyetleri ile ilgili yönetmelikleri hazırlamak veya görüş bildirmek,
gibi yükseköğretime hizmet eden bir organdır.
Adli Tıp Kurumu ise diğer görevlerinin yanında özellikle adalet
işlerinde bilirkişilik görevi yapan ve adli tıp uzmanlığı ile yan dal uzmanlığı
eğitimini veren önemli bir kamu kurumudur.
İptal istemine konu tümcede istisna tutulan, Adli Tıp Kurumu ve
Yükseköğretim Kurulu ile Üniversitelerarası Kurulda görev yapan öğretim
elemanlarının döner sermayesi olan üniversitelerdeki idari ve bilimsel
çalışmalarla bağlantıları gözetildiğinde yüksek öğretimle ilgisi bulunmayan
diğer kamu kurumları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görev
alan öğretim elemanlarının aynı hukuksal durumda olmadıkları açıktır. Hukuksal
durumları farklı olanlara ayrı kuralların uygulanması Anayasa’nın 2. ve 10.
maddelerine aykırılık oluşturmaz. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 55. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
2- İkinci Fıkranın Son Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde 38. maddenin ikinci fıkrasının son tümcesiyle
ilgili olarak; Anayasanın 70. maddesinde her meslek mensubuna mesleki kuruluşlara
üye olma, yönetim ve denetim kurullarında görev alma hakkı tanındığı, ancak
dava konusu kuralda bu hakkın kullanılmasının öğretim elemanlarının YÖK
Kanunundan kaynaklanan mesailerini aksatmama koşuluna bağlanarak
sınırlandırıldığı, bu sınırlamanın Anayasaya uygun olmadığı belirtilerek
kuralın, Anayasanın 70. ve 135. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa’nın 135. maddesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve üst kuruluşları tanımlanmıştır. Buna göre, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri
ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere
meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları
kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi
altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişileridir. Maddenin ikinci fıkrasına
göre kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve
sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti
aranmayacaktır.
Yasakoyucu dava konusu tümcenin yer aldığı 38. maddenin ikinci
fıkrasında, üniversitede çalışan öğretim elemanlarının kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile dernek ve vakıfların yönetim ve denetim
organlarında ayrıca bir görevlendirme kararına ihtiyaç olmaksızın görev
yapabilmelerine olanak tanımaktadır. Fıkranın iptali istenen son cümlesinde ise
öğretim elemanlarının, dernek ve vakıflardaki görevlerini, 2547 sayılı Yasa’dan
kaynaklanan mesailerini aksatmadan yürütmeleri gereği belirtilmektedir.
Öğretim elemanlarının öncelikli ve asli görevi hiç kuşkusuz
yükseköğretim kurumlarında, kanunlarda belirtilen amaç ve ilkelere uygun
biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim ve
uygulamalı çalışmalar yapmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek,
bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, öğrenci yetiştirmek, öğrencilere
rehberlik etmektir. Öğretim elemanlarının kamu görevlisi olmaları nedeniyle
yukarıda belirtilen bu görevlerini aksatmadan yerine getirmeleri esastır.
Öğretim elemanları üniversitelerdeki eğitim-öğretim ve akademik
çalışma yapma gibi asli görevlerinin yanında kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarında veya dernek ve vakıflarda, gönüllü olarak herhangi bir
görevlendirme koşuluna ihtiyaç duymaksızın görev alabilirler. Bu nedenle dava
konusu tümcenin öğretim elemanlarının kamu hizmeti niteliğinde sayılan meslek
kuruluşlarında görev almalarını engelleyen veya sınırlayan bir niteliği
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa’nın 135. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Tümcenin Anayasa’nın 70. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun’un 5. Maddesi İle Değiştirilen 2547 Sayılı Kanunun 58.
Maddesinin (h) Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa’nın 5. maddesi ile değiştirilen
2547 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde yer alan ek ödemelerin, Anayasanın 128.
maddesi uyarınca devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin yasayla
düzenlenmesi gereken özlük hakları kapsamında yer aldığı, iptali istenen kural
ile söz konusu ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerinin
yönetmelikle düzenlenmesi konusunda idareye sınırsız bir yetki verildiği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 6., 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Anayasanın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiş,
128. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir”
kuralına yer verilmiştir.
Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasına göre, kamu
personelinin özlük haklarına ilişkin esasların kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir. Kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına,
genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilemez. Ancak kanunda temel esaslar belirlenerek çerçevenin çizilmiş olması
koşuluyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntılar yürütme organının
takdir yetkisine bırakılabilir.
2547 sayılı Yasanın 58. maddesinin iptali istenen (h) fıkrası,
döner sermaye işletmelerinin hâsılat paylaşımına ilişkin yapılacak ek ödeme
oranları ile bu ödemelerin esas ve usullerinin, Maliye Bakanlığının uygun
görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirleneceğini düzenleyen bir kuraldır. Yasakoyucu, döner sermaye
gelirlerinden öğretim elemanlarına yapılacak ek ödeme oranları ile bu
ödemelerin esas ve usullerinin belirlenmesi konusunda yürütmeye yetki verirken;
aynı maddede bu ödemeye ilişkin temel esasları ve yürütmeye bırakılan alanın
çerçevesini çizmiştir. Her şeyden önce döner sermaye gelirlerinden kimlere
hangi oranda ödeme yapılacağı 58. maddenin (c), (d), (e) ve (f) fıkralarında
belirlenmiştir. Yasakoyucu adı geçen fıkralarda, ek ödeme alacak öğretim
elemanlarını fakülte ve statülerine göre; 657 sayılı Yasa’ya tabi olanlarla,
sözleşmeli personeli de yaptıkları iş ve mesleklerine göre gruplandırarak,
yapılacak ödemelerin temel kurallarını ve oranını belirlemiştir.
Yasakoyucu, bu fıkralarda belirlediği ana ilkelerin yanında,
ayrıca iptal istemine konu (h) fıkrasında da yürütmeye bırakılan yetkinin
çerçevesini daraltacak bir kısım ilkeler koymuştur. Yasakoyucunun belirlediği
bu ilkelere göre yürütme, çalışanlara yapılacak ek ödeme oranları ile bu
ödemelerin esas ve usullerini belirlerken; öncelikle yükseköğretim kurumlarının
hizmet sunum şartları ve kriterlerini de dikkate almak suretiyle, personelin
unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma
faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı, özellik arz eden
riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurlarını esas almak zorundadır.
İptal konusu kuralda yer alan yükseköğretim kurumlarının hizmet
sunum şartları ve kriterleri ile eğitim-öğretim, araştırma faaliyetleri ve
mesleki uygulamalarla ilgili performans kriterleri döner sermaye işletmesi olan
her bir üniversite için farklılık göstereceğinden Yasa’da belirtilen genel
çerçeve ve esaslar doğrultusunda, ayrıntı ve uzmanlık gerektiren konuların
yönetmelikle düzenlenmesi konusunda yürütmeye yetki verilmesinde Anayasa’ya
aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa’nın 7. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun’un 6. Maddesi İle 2547 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici Madde
57’nin Son tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde iptali istenen kural ile kişilere hukuka uygun
biçimde tanınan süreli bir statünün iradeleri zorlanmak suretiyle
değiştirildiği ve süresi bitmeden bu statünün sonlandırıldığı
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve
131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5947 sayılı Yasa’nın 6. maddesi ile 2547 sayılı Yasaya eklenen
Geçici Madde 57, Yasa’nın yayımlandığı tarihte üniversitelerde kısmi statüde
çalışan doçent ve profesörlerin hukuksal durumlarını belirleyen bir kuraldır.
2547sayılı YÖK Kanunu’nun 36. maddesinde yapılan değişiklik sonucu, profesör ve
doçentlerin kısmi statüde çalışmalarına son verilerek, yükseköğretim
kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tamamının üniversitelerde devamlı statüde çalışmaları öngörülmüştür.
Bu nedenle geçici madde 57’de, kuralın yayımlandığı tarihte kısmi statüde görev
yapmakta olan öğretim üyelerinden kanunun yayımlandığı tarihten itibaren bir
yıl içinde talepte bulunanların devamlı statüye geçirileceği, bu süre içinde
talepte bulunmayanların ise istifa etmiş sayılacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü
işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı
amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir. Öte yandan “hukuk
devleti” ilkesi, yürütme organının faaliyetlerinin yönetilenlerce belli ölçüde
öngörülebilir olmasını, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden
bilmesini, ekonomik ve sosyal yaşamlarındaki tutum ve davranışlarını buna göre
düzene sokabilmesini gerektirir. Zira hukuk devletinin gereği olan belirlilik
ve hukuki güvenlik ilkesi, idarenin keyfi hareket etmesini engeller.
5947 sayılı Yasadan önce üniversitelerde çalışma, devamlı ve kısmi
statüde olmak üzere iki şekilde yapılmaktaydı. 2547 sayılı Yasa’nın
değişiklikten önceki 36. maddesinde üniversitede beş yıl devamlı statüde
çalışmış olan doçent veya profesörlerin, kısmi statüye geçmek istemesi halinde
üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla iki yıllık süre için
kısmi statüye atanabileceği, görev devamlarında yarar görülmesi koşulu ile
üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla her iki yılda bir bu
statülerinin yinelenebileceği, maddenin ikinci fıkrasının son bendinde ise
kısmi statüde bulunanlardan devamlı statüye geçmek isteyenlerin, atamaları, o anabilim dalında boş
kadro bulunması koşuluyla, üniversitenin olumlu görüşü üzerine doğrudan
Yükseköğretim Kurulu kararı ile yapılacağı belirtilmiştir.
Değişiklikten önceki düzenlemede, kısmi statüde çalışan öğretim
üyelerinin kendi talepleri hariç, öngörülen iki yıllık süre dolmadan bu
statünün sona erdirilemeyeceği konusunda yasal bir güvenceye sahip oldukları
anlaşılmaktadır. Dava konusu tümce ile üniversitelerde öğretim üyesi olarak
kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlere devamlı statüye geçmemesi
halinde kanunla tanınan süreli çalışmanın, kanunla tanınan süre dolmadan istifa
etmiş sayılmaları hukuk devletinin gereği olan belirlilik ve hukuki güvenlik
ilkeleri ile bağdaşmaz.
Diğer taraftan kısmi statüde çalışanların, bu durumlarının en az
iki yıllık bir dönemi kapsadığı düşüncesiyle üniversite dışındaki serbest
çalışmalarını planladıkları, ekonomik ve sosyal hayatlarını bu koşuları öngörmek
suretiyle belirledikleri açıktır. Yasayla elde edilen bu statünün çalışanlar
için kazanılmış hak olarak değerlendirilmesi olanaklı olmasa da yasada
öngörülen süre yönünden meşru bir beklentiye sahip oldukları, bu beklentinin
hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri gereğince korunmasının kabulü gerekir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu tümce Anayasa’nın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Dava konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bulunarak iptal
edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 10., 13., 17., 27., 48., 49., 50., 56. ve 131.
maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
Haşim KILIÇ, Engin YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU bu görüşe
katılmamıştır.