15 Haziran 2013
09 Haziran 2013
ZORUNLU AÇIKLAMA
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi
Rektörü
Sayın Hocam:
Anladığım kadarıyla dün gece Twitter’da benim nedenimle
epey başınız ağrımış. Hemen beni arasaydınız gerekli kriz iletişimi yönetimini
yapabilirdik. Bu işlerde mahirimdir, biliyorsunuz. Benim Twitter veya Facebook hesabım
yok, sadece LinkedIn’deyim, öğrencilerim sizin hesabınızın twit’lerini bana
email yoluyla gönderdiklerinde olaydan ve bana ve size saldırıdan haberdar
oldum. Gece geç vakit sizi mobil telefonla aradım. Bu sabah da aradım ama cevap
veren olmadı. Konuşsaydık, bu açıklamayı yapmaya da belki gerek olmayacaktı, adalet dağıtan bir öğretim üyesi yüzünden adalete şimdiye kadar çok önem veren bir Rektör töhmet altında kalmayacaktı.
Twitter’da sizi de hedef alanların suçladığının aksine yaptığım
işte hiç bir hukuksuzluk olmadığı gibi “ilahi denilebilecek” kadar büyük ve ince bir adalet
vardır.
İlkönce, siz biliyorsunuz ama bilmeyenlere buradan
kendimi tanıtayım, Internet’te, burada sunduklarımın büyük bir kısmını ve daha fazlasını bulmak
olanaklı ama zordur. Ben kolaylaştırdım.
Şubat 2008’deki sizin de imzanız bulunan Başörtüsüne
Üniversitede Özgürlük Bildirisi’ne imza atanlardanım. http://www.milliyet.com.tr/2008/02/02/siyaset/siy01.html
Prof. Dr. Hazma
Aktan
|
Atatürk Üniversitesi
|
Doç. Dr. Şakir
Aydoğan
|
Atatürk Üniversitesi
|
Prof. Dr. Veysel
Batmaz
|
|
Dr. Murat Memiş
|
Dokuz Eylül Üniversitesi
|
Doç. Dr. Bülent
Çakmak
|
Atatürk Üniversitesi
|
Yrd. Doç. Dr. Naci
Çağlar
|
Sakarya Üniversitesi
|
Bu
imzamı şerhli attım, başörtülü öğrencilerin üniversitede eğitim görmesi için
1986’da ve 2000 yılında iki kez “dersine başörtülüleri kabul ediyor” suçlaması
ile hakkımda polisiye ve idari soruşturma açılmış olması da bu imzamın ne kadar
sahici olduğunu gösterir, imza kampanyası hazırlayanlara dedim ki, “diğer tüm
özgürlükler herkese tanınırsa, bu özgürlük de anlamlı olur. Bu nedenle tüm
özgürlükler için imzamı atıyorum.” Bu bildiriye imza atmak kolaydı. 1986 ve
2000’de başörtüsü soruşturması şimdiki iktidarı destekleyen tek öğretim üyesine
açılmadı. Şimdiki Başbakan Belediye Başkanı olduğu 1994’ten beri (ki Belediye Başkanlığında kıyısından köşesinden dahlim var) tek başörtülüyü Belediye’de
çalıştıramadı. Ben “askeri vesayet” günlerinde ekmek paramı ve mesleğimi tehlikeye atarak o
öğrencilerin özgürlüklerini savundum. Etrafımda tek milli içeceğimiz ayranı kabarmış “babayiğit”
yoktu.
"Medyaya Düşman Yetiştiririm". Bu demecimi de ilk kez Zaman gazetesi manşet yaptı. "Askeri vesayet" medyasına düşman yetiştirdim. Şimdi de tüm medyaya devam ediyorum.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Batmaz sert bir çıkış yaparak, "Ertuğrul Özkök haklı. Ben 20 yıldır İletişim'de öğrenci yetiştiriyorum. Son 5 -6 yıldır ise öğrencilerimi bu medyaya düşman olarak yetiştiriyorum. Çünkü bu medya ahlaksız. Bizim öğrencilerimizi bedavaya çalıştırıyorlar." iddiasında bulundu. Prof. Batmaz, 'ahlaksız ve herkese düşman' diye nitelediği medyaya düşman öğrenci yetiştirmenin kendilerinin bir görevi olduğunu savundu. Prof. Batmaz'ın bu sözlerine toplantıyı yöneten Prof. Aysel Aziz tepki gösterdi. Prof. Aziz, bütün medyaya 'ahlaksız' denilemeyeceğini kaydetti." Zaman, Zafer Özcan, 25 Mayıs 2001, http://arsiv.zaman.com.tr/2001/05/25/haberler/haberlerdevam.htm
2
Nisan 2004’de, İstanbul Üniversitesi o zamanki Rektörü Kemal Alemdaroğlu sabah
saat 07:00’de beni makamına çağırarak, daha başka bir çok şeyin yanısıra, benim
“AKP’nin YÖK Yasası taslağını hazırlayanlardan biri olduğum için provakatör
olduğumu” söyledi. Ben de gereken cevabı verdim. Böyle bir komisyonu ilk kez
ondan duymuştum.
2008
yılında, İstanbul Üniversitesi o zamanki Rektörü Mesut Parlak, Fatih Altaylı’nın
bir programında, “türbanlı öğrencilere belki de hak ettikleri notu vermeyeceğiz”
dediği zaman, bu ifadeyi Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu olarak bildiren
tek öğretim üyesi benim. YÖK şu ana kadar, bu soruşturmayı başlatmamış durumda:
Şu
günlerde, adilmedya.com’da yazı yazıyorum ve gündemi değerlendiriyorum. Taksim
gündemi ile ilgili iki yazı yazdım, bunlardan biri şu linkte: http://www.adilmedya.com/taksim-gezisi-isyani-h37097.haber
Diğerinin başlığı şu: “Taksim Gezisi İsyanı Nasıl Sonlanmalı?” Bu yazı henüz
yayınlanmadı ama bir iki güne kadar şu linkten izleyebilirsiniz: http://www.adilmedya.com/index.php
Sizin
başınızı ağrıtan son olaya gelince.
Ben
Taksim’e gidenlerdenim. Her gün olmasa da, son yedi gündür Taksim’de Anti-Kapitalist
Müslümanlar ile birlikte bulunuyorum. Başbakan’ın “Taksim’e Cami” diye ısrarını
gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Orada gezici ve geçici bir Mescit var ve isteyen
herkes namazını eda edebiliyor. Taksim bugünlerde aynı Hicret sonrası Medine’ye
benziyor.
Taksim
aynı zamanda, iletişim ve kitle iletişimi bilimleri için şu anda bulunmaz bir canlı
laboratuvar, tüm iletişim ve sosyal bilim öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin oraya gitmesi ve o
havayı derslerde okudukları, okuttukları ile karşılaştırarak soluması gerekiyor. Bana bir
çok öğrenci, siz hazırlayın da orada araştırma yapalım diyorlar.
Hiç
kimseye bugüne kadar Taksim’e gidin demedim. Dememiş olmama da şu anda üzülüyorum.
Öğrencilerim, aynı sizin Tıp biliminizde öğrencileriniz alanda bir salgın
hastalık dalgasında ne kadar çok şey
öğrenirlerse, orada da o kadar çok şey öğrenirler. Bizim fakültedeki öğretim üyelerimiz belki de daha fazla... Neyse kaçırdık bu kez, belki
bir sonraya!
Kapıma
astığım, https://twitter.com/WUAttack/status/343453329029988352/photo/1
linkinde de okuduğunuz duyuru tam bir adalet dağıtıyor. Çünkü, bu dönem
verdiğim iki dersle de çok yakından ilgili Taksim. Her iki derste de Taksim
İsyanı sanki olacakmış gibi konuları haftalar öncesinde işledik. Aynen oldu. Ben şaşırmadım ama öğrencilerim "siz kâhin misiniz" dediler. Eğer Rektörlük tüm üniversiteye “telafi” sınav hakkı tanımazsa, bu büyük bir adaletsizlik olur. Bunun da
sorgusu belki diğer tarafta yapılır.
Bu
duyuruyu kapıma asmadan once Dekanlığa bir dilekçe verdim. Linkteki
fotoğraftaki duyurunun altında okunamıyor, burada veriyorum:
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DEKANLIĞI’NA
Başbakan Vekili
Bülent Arınç, bilindiği gibi Taksim Gezisi sivil eylemleri için“ çevre
duyarlılığı sonucu şiddet görenlerden özür dilerim. Gezi Parkı eylemine başlayanlar makul ve
haklı tepkilerini ortaya koydular. Ancak daha sonra olayın geldiği nokta farklı
bir yerdi.” diyerek, yüksek bir duyarlılık göstermiş ve kısmen haklı olarak
eleştirse de, bu eylemlerin temsilcilerini makamında kabul ederek, eylemin
Hükümet tarafından da muhatap kabul edildiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, bu
eylem vergi veren, katma değer üreten ve vatandaşlık talebi bulunan geniş bir
kesim için sivil bir sorumluluk eylemine dönüşmüştür.
Bu sivil hak eylemine
katılmış olan öğrencilerin mağdur olmaması ve vatandaşlık hakkını kullanmaktan
ötürü hak kısıtlanmasına uğramamaları için daha önce de Rektörlük tarafından
mevzuatta olmayan bir tanım ve yetki içinde hareketle, “telafi” ve “telafinin
telafisi” türünden yapılan bütün üniversiteye şamil nedeni meçhul mazeret sınavı
biçiminde bir sınavın, her öğrenciye her ders için, final döneminden sonra
ve bütünleme sınavlarından önce yapılabilmesi için Yönetim Kurulu’nun acilen karar
almasını arz ederim. 06.06.2013
Prof. Dr. M. Veysel BATMAZ
Bu
dilekçeyi verirken Dekan’a sözlü bir açıklama yaptım, şunu söyledim: “Rektörlüğün
hemen telafi sınavını ilan etmesi gerekli, çünkü sınavları boykot edenlerin
cazibesine kapılıp, ya da korkup, ya da gruptan afaroz olmamak içgüdüsü ile
hareket eden ve sınav boykotuna katılanların korunması gerekli. Ayrıca sivil
bir sorumluluk olduğu Başbakan Vekili ve İstanbul Valisi tarafından da
açıklanan bu eylemlere katılanlar da sınavlara boykot değil ama Taksim’e gitmiş
olmalarıyla girememiş olabilirler. Bunlara da adalet lazım. Bu nedenle bu
dilekçe sadece Fakülte Yönetim Kurulu’nda değil, Rektörlükçe de karara
bağlanmalı.”
Kapıma asılı, Gelen Evrak tarih ve sayı kaşeli bu
dilekçe kopyasının hemen altında şu duyuru da var, linkteki fotoğrafı çekeni pek ilgilendirmemiş
nedense:
“GLOBAL MODERNİTE ve İLETİŞİM”
FİNAL SINAVI SORUSU
Aşağıdaki soruyu,
sınav günü sınav kağıdına yazarak, hiçbir kaynağa başvurmadan cevaplayın:
Vatandaşlık
talebi, katma değer yaratma ve vergi vermek gibi ekonomi politik davranışlar
açısından Taksim Gezisi eylemleri
toplumu dönüştürücü bir dinamiği içermekte midir? Global kapitalizm bu
eylemlerin medya aracılığı ile neresindedir? Eylemler post modern midir, yoksa
global modernitenin Türkiye’deki ortaya çıkış biçimi midir?
Prof. Dr. Veysel BATMAZ
Ek
20 puanlık not’a gelince: “adilmedya.com”daki yazılarım çerçevesinde Taksim’i destekliyorum.
Başörtüsüne özgürlüğü desteklediğim gibi. Zaten bu çerçevede Hükümet de
destekliyor ya da “gibi” görünüyor. Biliyorsunuz Başbakan Vekili Bülent Arınç, “12
Eylül’de Diyarbakır hapishanesinde olsaydım ben de dağa çıkardım” demişti. Yani,
iktidar olmak güzel de, zaman herkesi
belli bir muhalefete itiyor.
Bu
nedenle oraya giden her görüşten
öğrencim bence hem bir toplumsal laboratuvara gitmiş olmaktan dolayı gözlemsel
bir deneyim kazanacak ve gitmeyenlerin mesleksel ve akademik olarak önünde
olacak, hem de gerçekten toplumsal (başlangıçta hiç politik değil, hâlâ orada
bulunan büyük bir çoğunluk apolitik) bir olayın sosyal sorumluluk olarak
desteklenmesi, iktidar yorgunluğuna girmiş, zaman zaman başarılı bir Parti’nin
de artık kapanan gözünü açacak nitelikte olmasıyla toplumumuzun bütünlüğüne
katkı sağlayacak. Böylesine bir birikim, 20 değil, 50 puanı hak ediyor, az
vereceğim anlaşılan. Bir de şunu ekleyeyim, her akıllı insan astığım duyuruyu okuyunca, "yahu bu adam gidip gitmediklerini nasıl anlayacak, fotoğraf mı isteyecek, fotoshop yaparlarsa diye" sorar. Ben de sordum ve karar vermiştim ki, sınav sırasında, 20 puanlık notu herkese vereceğimi böylelikle gitmeyenlerin gidenlere şükran duymaları gerektiğini söyleyecektim. Şimdi gitmeyenlere not vermeyeceğim. Nasıl mı anlayacağım? Beyan yeter. Ben insana güvenirim. Twitter'den size saldıranlar, Taksim'e gitmeyenleri 20 puan'dan ettiler; gitmeyip gittim diyenleri de yalancı yapacaklar, ne kadar kötü değil mi? Ama yine de öğrenciler beni bilirler, belki kararımı değiştiririm.
Sayın Hocam:
Twitter’da
size yönelen saldırıyı yapanlar bence olayı incelemeden, beni tanımadan ve sizi
bilmeden davranıyorlar.
Twitter
böyle bir şey. Benim Twitter hesabım yok.
Hayırlı
mesailer diliyorum.
Prof. Dr. Veysel BATMAZ
03 Haziran 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)