Add to Flipboard Magazine.

09 Haziran 2013

ZORUNLU AÇIKLAMA

Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi
Rektörü

Sayın Hocam:

            Anladığım kadarıyla dün gece Twitter’da benim nedenimle epey başınız ağrımış. Hemen beni arasaydınız gerekli kriz iletişimi yönetimini yapabilirdik. Bu işlerde mahirimdir, biliyorsunuz. Benim Twitter veya Facebook hesabım yok, sadece LinkedIn’deyim, öğrencilerim sizin hesabınızın twit’lerini bana email yoluyla gönderdiklerinde olaydan ve bana ve size saldırıdan haberdar oldum. Gece geç vakit sizi mobil telefonla aradım. Bu sabah da aradım ama cevap veren olmadı. Konuşsaydık, bu açıklamayı yapmaya da belki gerek olmayacaktı, adalet dağıtan bir öğretim üyesi yüzünden adalete şimdiye kadar çok önem veren bir Rektör töhmet altında kalmayacaktı.
            Twitter’da sizi de hedef alanların suçladığının aksine yaptığım işte hiç bir hukuksuzluk olmadığı gibi “ilahi denilebilecek” kadar büyük ve ince bir adalet vardır.
            İlkönce, siz biliyorsunuz ama bilmeyenlere buradan kendimi tanıtayım, Internet’te, burada sunduklarımın büyük bir kısmını ve daha fazlasını bulmak olanaklı ama zordur. Ben kolaylaştırdım.

            Şubat 2008’deki sizin de imzanız bulunan Başörtüsüne Üniversitede Özgürlük Bildirisi’ne imza atanlardanım. http://www.milliyet.com.tr/2008/02/02/siyaset/siy01.html
           
Prof. Dr. Hazma Aktan
Atatürk Üniversitesi
Doç. Dr. Şakir Aydoğan
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Dr. Murat Memiş
Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. Bülent Çakmak
Atatürk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Naci Çağlar
Sakarya Üniversitesi
            Bu imzamı şerhli attım, başörtülü öğrencilerin üniversitede eğitim görmesi için 1986’da ve 2000 yılında iki kez “dersine başörtülüleri kabul ediyor” suçlaması ile hakkımda polisiye ve idari soruşturma açılmış olması da bu imzamın ne kadar sahici olduğunu gösterir, imza kampanyası hazırlayanlara dedim ki, “diğer tüm özgürlükler herkese tanınırsa, bu özgürlük de anlamlı olur. Bu nedenle tüm özgürlükler için imzamı atıyorum.” Bu bildiriye imza atmak kolaydı. 1986 ve 2000’de başörtüsü soruşturması şimdiki iktidarı destekleyen tek öğretim üyesine açılmadı. Şimdiki Başbakan Belediye Başkanı olduğu 1994’ten beri (ki Belediye Başkanlığında kıyısından köşesinden dahlim var) tek başörtülüyü Belediye’de çalıştıramadı. Ben “askeri vesayet” günlerinde ekmek paramı ve mesleğimi tehlikeye atarak o öğrencilerin özgürlüklerini savundum. Etrafımda tek milli içeceğimiz ayranı kabarmış “babayiğit” yoktu.

            "Medyaya Düşman Yetiştiririm". Bu demecimi de ilk kez Zaman gazetesi manşet yaptı. "Askeri vesayet" medyasına düşman yetiştirdim. Şimdi de tüm medyaya devam ediyorum.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Batmaz sert bir çıkış yaparak, "Ertuğrul Özkök haklı. Ben 20 yıldır İletişim'de öğrenci yetiştiriyorum. Son 5 -6 yıldır ise öğrencilerimi bu medyaya düşman olarak yetiştiriyorum. Çünkü bu medya ahlaksız. Bizim öğrencilerimizi bedavaya çalıştırıyorlar." iddiasında bulundu. Prof. Batmaz, 'ahlaksız ve herkese düşman' diye nitelediği medyaya düşman öğrenci yetiştirmenin kendilerinin bir görevi olduğunu savundu. Prof. Batmaz'ın bu sözlerine toplantıyı yöneten Prof. Aysel Aziz tepki gösterdi. Prof. Aziz, bütün medyaya 'ahlaksız' denilemeyeceğini kaydetti." Zaman, Zafer Özcan, 25 Mayıs 2001, http://arsiv.zaman.com.tr/2001/05/25/haberler/haberlerdevam.htm           
             2 Nisan 2004’de, İstanbul Üniversitesi o zamanki Rektörü Kemal Alemdaroğlu sabah saat 07:00’de beni makamına çağırarak, daha başka bir çok şeyin yanısıra, benim “AKP’nin YÖK Yasası taslağını hazırlayanlardan biri olduğum için provakatör olduğumu” söyledi. Ben de gereken cevabı verdim. Böyle bir komisyonu ilk kez ondan duymuştum.

            2008 yılında, İstanbul Üniversitesi o zamanki Rektörü Mesut Parlak, Fatih Altaylı’nın bir programında, “türbanlı öğrencilere belki de hak ettikleri notu vermeyeceğiz” dediği zaman, bu ifadeyi Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu olarak bildiren tek öğretim üyesi benim. YÖK şu ana kadar, bu soruşturmayı başlatmamış durumda:

            Şu günlerde, adilmedya.com’da yazı yazıyorum ve gündemi değerlendiriyorum. Taksim gündemi ile ilgili iki yazı yazdım, bunlardan biri şu linkte: http://www.adilmedya.com/taksim-gezisi-isyani-h37097.haber Diğerinin başlığı şu: “Taksim Gezisi İsyanı Nasıl Sonlanmalı?” Bu yazı henüz yayınlanmadı ama bir iki güne kadar şu linkten izleyebilirsiniz: http://www.adilmedya.com/index.php

            Sizin başınızı ağrıtan son olaya gelince.
            Ben Taksim’e gidenlerdenim. Her gün olmasa da, son yedi gündür Taksim’de Anti-Kapitalist Müslümanlar ile birlikte bulunuyorum. Başbakan’ın “Taksim’e Cami” diye ısrarını gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Orada gezici ve geçici bir Mescit var ve isteyen herkes namazını eda edebiliyor. Taksim bugünlerde aynı Hicret sonrası Medine’ye benziyor.
            Taksim aynı zamanda, iletişim ve kitle iletişimi bilimleri için şu anda bulunmaz bir canlı laboratuvar, tüm iletişim ve sosyal bilim öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin oraya gitmesi ve o havayı derslerde okudukları, okuttukları ile karşılaştırarak soluması gerekiyor. Bana bir çok öğrenci, siz hazırlayın da orada araştırma yapalım diyorlar.
            Hiç kimseye bugüne kadar Taksim’e gidin demedim. Dememiş olmama da şu anda üzülüyorum. Öğrencilerim, aynı sizin Tıp biliminizde öğrencileriniz alanda bir salgın hastalık dalgasında ne kadar çok şey öğrenirlerse, orada da o kadar çok şey öğrenirler. Bizim fakültedeki öğretim üyelerimiz belki de daha fazla... Neyse kaçırdık bu kez, belki bir sonraya!
            Kapıma astığım, https://twitter.com/WUAttack/status/343453329029988352/photo/1 linkinde de okuduğunuz duyuru tam bir adalet dağıtıyor. Çünkü, bu dönem verdiğim iki dersle de çok yakından ilgili Taksim. Her iki derste de Taksim İsyanı sanki olacakmış gibi konuları haftalar öncesinde işledik. Aynen oldu. Ben şaşırmadım ama öğrencilerim "siz kâhin misiniz" dediler. Eğer Rektörlük tüm üniversiteye “telafi” sınav hakkı tanımazsa, bu büyük bir adaletsizlik olur. Bunun da sorgusu belki diğer tarafta yapılır.
            Bu duyuruyu kapıma asmadan once Dekanlığa bir dilekçe verdim. Linkteki fotoğraftaki duyurunun altında okunamıyor, burada veriyorum:

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DEKANLIĞI’NA


Başbakan Vekili Bülent Arınç, bilindiği gibi Taksim Gezisi sivil eylemleri için“ çevre duyarlılığı sonucu şiddet görenlerden özür dilerim. Gezi Parkı eylemine başlayanlar makul ve haklı tepkilerini ortaya koydular. Ancak daha sonra olayın geldiği nokta farklı bir yerdi.” diyerek, yüksek bir duyarlılık göstermiş ve kısmen haklı olarak eleştirse de, bu eylemlerin temsilcilerini makamında kabul ederek, eylemin Hükümet tarafından da muhatap kabul edildiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, bu eylem vergi veren, katma değer üreten ve vatandaşlık talebi bulunan geniş bir kesim için sivil bir sorumluluk eylemine dönüşmüştür.
Bu sivil hak eylemine katılmış olan öğrencilerin mağdur olmaması ve vatandaşlık hakkını kullanmaktan ötürü hak kısıtlanmasına uğramamaları için daha önce de Rektörlük tarafından mevzuatta olmayan bir tanım ve yetki içinde hareketle, “telafi” ve “telafinin telafisi” türünden yapılan bütün üniversiteye şamil nedeni meçhul mazeret sınavı biçiminde bir sınavın, her öğrenciye her ders için, final döneminden sonra ve bütünleme sınavlarından önce yapılabilmesi için Yönetim Kurulu’nun acilen karar almasını arz ederim. 06.06.2013

Prof. Dr. M. Veysel BATMAZ

            Bu dilekçeyi verirken Dekan’a sözlü bir açıklama yaptım, şunu söyledim: “Rektörlüğün hemen telafi sınavını ilan etmesi gerekli, çünkü sınavları boykot edenlerin cazibesine kapılıp, ya da korkup, ya da gruptan afaroz olmamak içgüdüsü ile hareket eden ve sınav boykotuna katılanların korunması gerekli. Ayrıca sivil bir sorumluluk olduğu Başbakan Vekili ve İstanbul Valisi tarafından da açıklanan bu eylemlere katılanlar da sınavlara boykot değil ama Taksim’e gitmiş olmalarıyla girememiş olabilirler. Bunlara da adalet lazım. Bu nedenle bu dilekçe sadece Fakülte Yönetim Kurulu’nda değil, Rektörlükçe de karara bağlanmalı.”
            Kapıma asılı, Gelen Evrak tarih ve sayı kaşeli bu dilekçe kopyasının hemen altında şu duyuru da var, linkteki fotoğrafı çekeni pek ilgilendirmemiş nedense:

“GLOBAL MODERNİTE ve İLETİŞİM”
FİNAL SINAVI SORUSU
Aşağıdaki soruyu, sınav günü sınav kağıdına yazarak, hiçbir kaynağa başvurmadan cevaplayın:
Vatandaşlık talebi, katma değer yaratma ve vergi vermek gibi ekonomi politik davranışlar açısından Taksim Gezisi eylemleri toplumu dönüştürücü bir dinamiği içermekte midir? Global kapitalizm bu eylemlerin medya aracılığı ile neresindedir? Eylemler post modern midir, yoksa global modernitenin Türkiye’deki ortaya çıkış biçimi midir?
Prof. Dr. Veysel BATMAZ

            Ek 20 puanlık not’a gelince: “adilmedya.com”daki yazılarım çerçevesinde Taksim’i destekliyorum. Başörtüsüne özgürlüğü desteklediğim gibi. Zaten bu çerçevede Hükümet de destekliyor ya da “gibi” görünüyor. Biliyorsunuz Başbakan Vekili Bülent Arınç, “12 Eylül’de Diyarbakır hapishanesinde olsaydım ben de dağa çıkardım” demişti. Yani, iktidar olmak güzel de, zaman herkesi belli bir  muhalefete itiyor.
            Bu nedenle oraya giden  her görüşten öğrencim bence hem bir toplumsal laboratuvara gitmiş olmaktan dolayı gözlemsel bir deneyim kazanacak ve gitmeyenlerin mesleksel ve akademik olarak önünde olacak, hem de gerçekten toplumsal (başlangıçta hiç politik değil, hâlâ orada bulunan büyük bir çoğunluk apolitik) bir olayın sosyal sorumluluk olarak desteklenmesi, iktidar yorgunluğuna girmiş, zaman zaman başarılı bir Parti’nin de artık kapanan gözünü açacak nitelikte olmasıyla toplumumuzun bütünlüğüne katkı sağlayacak. Böylesine bir birikim, 20 değil, 50 puanı hak ediyor, az vereceğim anlaşılan. Bir de şunu ekleyeyim, her akıllı insan astığım duyuruyu okuyunca, "yahu bu adam gidip gitmediklerini nasıl anlayacak, fotoğraf mı isteyecek, fotoshop yaparlarsa diye" sorar. Ben de sordum ve karar vermiştim ki, sınav sırasında, 20 puanlık notu herkese vereceğimi böylelikle gitmeyenlerin gidenlere şükran duymaları gerektiğini söyleyecektim. Şimdi gitmeyenlere not vermeyeceğim. Nasıl mı anlayacağım? Beyan yeter. Ben insana güvenirim. Twitter'den size saldıranlar, Taksim'e gitmeyenleri 20 puan'dan ettiler; gitmeyip gittim diyenleri de yalancı yapacaklar, ne kadar kötü değil mi? Ama yine de öğrenciler beni bilirler, belki kararımı değiştiririm.

Sayın Hocam:

            Twitter’da size yönelen saldırıyı yapanlar bence olayı incelemeden, beni tanımadan ve sizi bilmeden davranıyorlar.
            Twitter böyle bir şey. Benim Twitter hesabım yok.

            Hayırlı mesailer diliyorum.


Prof. Dr. Veysel BATMAZ