29 Ekim 2013
15 Ekim 2013
04 Ekim 2013
ŞU (Z)AT İŞBAŞINDA
İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesi kurulduğu 1993 yılından bu yana çalkantılı bir akademik düzeyde bata
çıka yüzüyor. Sanki bir “Penguen” mübarek... Öğretim kalitesi, özellikle
gazetecilik bölümünde, yerlerde sürünen bu okul, 2013 Ekim ayında, tarihinde ilk
kez kaliteli medya eğitimi yapabilmek için yeni bir fırsat yakaladı; “fakülte” adına
yaraşır yönetim kurulları ve bölüm başkanları göreve geldi; eski yönetimden
kişiler 20 yıldır kendi kendilerini tayin ettikleri kurullara yapılan seçimler
sonucunda giremediler. Fakat, açıkta kalan bu gaz-lama manipülatörlerinin “yetiştirdiği”
gaz-teciler yine rahat durmuyorlar ve düşman yetiştirilecek hale getirdikleri
medyayı yine kirli amaçları için kullanıyorlar ve gaz-te tarihine
komiklikleriyle imza atmaya devam ediyorlar.
Şu iki linki tıklayın ve
yayın tarihlerine bakın:
http://www.radikal.com.tr/egitim/ogrenci_ailesinden_dekana_kinama_cezasi-1123318
; http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24841593.asp
Okudunuz herhalde: Haber
aynı, belgeler aynı. Peki, yayın tarihlerine dikkat ettiniz mi? Radikal’de yayınlanan 28 Şubat 2013
tarihli; Hürriyet’te yayınlanan 3
Ekim 2013 tarihli; arada 7 ay kadar fark var. Haberin olay tarihi, 2 Şubat
2013.
Kovulduğu medyaya düşman
olacağına, onu kaynak olarak kullanan Uğur Dündar’ı da alet ettikleri bu 3 Ekim 2013 tarihli “yeni” “manipülasyoncu”
haber, Doğan Medya’sının farklı bu iki varakında neden 7 ay arayla iki kez
yayınlandı? Bu sorunun cevabı, bu iletinin başlığında... Anlaşılan yönetimi
arındıran şu andaki Dekan Prof. Dr. Aydemir Okay’ı yıpratmak (!) için bu saçma haberden
başkasını bulamamışlar. Hempaları uyarıyoruz: Bu daha başlangıç...
[Uğur
Dündar'ın manipülasyona katkısı için Bkz: 03.10.2013 tarihli HalkTV’de yayınlanan “Halk Arenası”
adlı programın bir bölümü— Veysel Batmaz’ın NOTU: Düşman yetiştirdiğimiz medyanın baş
Ertuğrulgillerinden olan Yılmaz Közdil denilen kişinin “ne tür bir medya”
istediğinin lapsüsü, son günlerin tek başarılı gazeteciliği olan ve sorularıyla gaz-teci değil, gazeteci olduğunu kanıtlayan Ece Zereycan’ın Esat Röportajını yorumlayış
dangalaklığında sırıtmış durumda... Neymiş efendim, "diktatör Esat Türk
televizyonlarını kendi propagandası ve Başbakan’ımıza hakaret için kullanıyormuş, hiç kimse Başbakan'ımıza hakaret edemezmiş, Obama'ya bu diktatör hakaret edebiliyor muymuş... televizyonlarımızı bu diktatöre kullandırtmamamız, alet olunmaması lazımmış..." : http://www.haber3.com/yilmaz-ozdil-esadi-yerden-yere-vurdu-haberi-2232666h.htm Ertuğrul tornasından çıkma kendi
geçmişine bakmadan şimdi medyaya söven, üç beş kulağa hoş gelen kelime oyunuyla boş bu adama “medya/orta-m—ara-ç” öğretmek
lazım... Bir de şunu vurgulayalım: Umuyoruz istemeden olmuştur; Uğur Dündar,
yukarıda linklerde yer alan haberi 7 ay sonra sanki yeni olmuşçasına hiç ilgisi
olmadığı halde programına taşımadan önce açıp telefonu, benden teyit alabilirdi.
Sorumuz şu: Uğur Dündar bu işe neden girdi?-VB]
Ertuğrulgillerden
Közdillere duyuruyoruz: Medya 2007’den sonra bozulmadı; hep bozuktu. Son
dönemde “medya yeniden yapılanmışmış, gaz-teciler işsiz bırakılmışlarmış”, vs.
Peki, 1995’lerden sonraki “medyada eleman kartelini” kim yarattı? Şimdi
Ertuğrulgiller olarak medya tarihine geçecek olanlar, replika olarak yerlerini
alan “yandaşlara” laf atarken, dönüp kendi tarihlerine baksınlar. Bir de Medyaya Düşman Yetiştiriyorum kitabını
okusunlar... Böylece yukarıda tekrar ettikleri haberin manipülasyon niteliğini
belki kavrarlar. Belki de utanırlar... Yandaşı da, kandaşı da siz (Doğan-Bilgin-Ciner-Karamehmet
med-cezircileri olarak bu yandaş dediklerinizi destekleyerek) martavalcı,
kalkınmasalcı kalemşörler yarattınız.
İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesi’ne karışmayın; eski yöneticilerinden kurtulan bu okul, belki “fakülte”
olur. Karışsanız da nafile, çünkü bu okulda okuyan öğrenciler, artık sizin “iş”
bulmakla idare ettiğiniz ve medyada “stajyer” ayaklarıyla sömürdüğünüz çocuklar
değil. Anlamlı bir eğitim ve onurla yapacakları bir meslek istiyorlar.
Gerekirse, gezine gezine “muhalefeti” de onlar yaparlar. Penguenleri de Güney
Kutbuna sallayıverirler.
01 Ekim 2013
Mülkiye (Ankara SBF) Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe:
Üniversitelere özel güvenliklerin yerine polisin yerleştirilmesine nasıl bakıyorsunuz?
“Kesinlikle karşı çıkıyorum. Her yeri ve her şeyi denetim altında tutmaya çalışan otoriter yönetim anlayışının bir yansıması. Üniversitelerde sürekli polisin bulunmasını gerektirecek bir güvenlik sorunu yoktur. Burayı polise açmak, üniversite yöneticilerini süreç dışına çıkarma arayışıdır. Buraya polis soktuğunuz zaman burada kavgayı, çatışmayı, ayrışmayı, bölünmeyi bilinçli olarak çoğaltmış olursunuz. Ben çok sakıncalı buluyorum. Bu konudaki bir düzenleme Türkiye’deki üniversiteleri zor bir sürece sokar.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)