İstanbul Üniversitesi'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in 1919-1939 yılları arasında gerçekleştirdiği bütün etkinlikleri, yeni teknolojilerle ve yeni global koşullarla, yeniden yaratmak için seferberiz...
Vistilef Çalışanları
28 Ekim 2006
DEKANLIK SÜRESİ BİTERKEN, FAKÜLTEDE NELER OLUYOR?
Vistilef’in Notu: Vistilef'e gelen bir öğrenci mail’ini yorumsuz sunuyoruz (adı nick’li ve bizde saklı; mektubun bazı yerlerini atladık ve düzelttik. Bunların dışında mektubu aynen yayınlıyoruz.)
Dekanlığın bu kadar da önemli olmadığını, 2547 sayılı yasayı çok iyi okuduğumuzdan, biliyoruz. Bunu çok yazdık; 2547 sayılı yasaya göre, Dekanlık, "temsilcilik, koordinatörlük, kurul kararlarını uygulamalakla yükümlü, denetçi" gibi görevlere sahip; yetkiye sahip değil. Bu nedenle, bir Fakülte’de Bölüm Başkanlarının çok önemli ve yetkili olduğunu biliyoruz. Aslında öğrencilere en yakın akademik makam Bölüm Başkanlığı’dır. Dekan, Fakülte’de, duvar boyama, tuvalet inşaatı, vb. altyapı faaliyetleri dışında, Bölüm Başkanı’nın ve Yönetim Kurulu’nun kabul etmediği hiç bir akademik etkinliği yapamaz. Bu nedenle, kim Dekan olursa olsun, öğrenci, Bölüm Başkanı ile muhataptır. Bugüne kadar Suat Gezgin’in aksi yönde davranışları, Rektörlük tarafından da engellenmektedir. Vistilef’i, kimin Dekan olacağı ilgilendirmemektedir. Bölüm Başkanlığı esastır. Mektupla ilgili olarak, Suat Gezgin ve Veysel Batmaz’ın yanıtlarına da açıktır Vistilef:
Değeli Hocalarım:
“Fakültede enteresan şeyler oluyor. Bilindiği gibi Suat Hoca’nın dekanlık süresi yanılmıyorsam Aralık ayında doluyor. Ve anlaşılan o ki “görevini kötüye kullandığı, fakültede akademik hayatı kesintiye uğrattığı, keyfi kararlar aldığı” gerekçesiyle Rektörlük soruşturma komisyonunun hakkında Lüzum-u Mahkeme kararı vermesine aldırmadan, yeniden bir üçüncü dönem seçilmek için her yolu deneyecek. (bunlar, Suat Hoca için Cumhurbaşkanlığı emriyle Rektörlük tarafından açılan Soruşturma’nın Komisyon raporundan net olarak yazıyormuş, bende rapor yok şu anda, ama sağlam kaynaklardan duydum, siz biliyorsunuzdur zaten. [Vistilef'in Notu: Evet biliyoruz; zaten "diplomalar" konusunda da epey yol alınmış durumda.] Ben, Suat Hoca’yı da çok severim, bu arada belirteyim, ama bu işlerde biraz nesnel olmak lazım, burası okul, bizim bir şeyler öğrenmeye ihtiyacımız var. Öğrenci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Suat Hoca kızmaz inşallah, bir iki hocanın dışında öğreten kimse yok bu okulda.)
Şimdi bir imza kampanyasının öğrenciler tarafından da yaptırılmasına çalışılıyor galiba. Öğrenci arkadaşlara, “benim Dekalıkta kalmam için, imza toplayın Rektörlüğe verin” diyormuş. Bazı Belediye Başkanlarını da bu işlere alet ediyormuş… Ben, Şişli Belediye başkanı ile de yakın ilişkiler içine girdiğini, onun yeğeni ile konuşmaya çalışmasından biliyorum. Yeğeni arkadaşım olur.
Geçenlerde Taksim’e çıkıyordum. Tünelde iki arkadaşa rastladım. Konuşurken bir ara öğrenciler:
"Ergun, Suat Gezgin'in dekanlık süresi doluyormuş bu Aralık’ta, yerine kim dekan olur?" diye sordular.
Ben de “bana ne, bugünden beli olmaz” diye cevap verdim.
Bunun üzerine arkadaşlar "biz bir grup öğrenci olarak Suat Gezgin'in yeniden Dekan olması için bir imza kampanyası başlatıyoruz, katılır mısın?" dediler.
“Niye böyle bir şey yapıyorsunuz?” diye sorduğumda "Çünkü bize Suat Bey’in söylediğine göre, Suat Gezgin dekanlığa devam etmezse, Veysel Batmaz Dekan olacakmış.” dediler.
“İyi de, kimin dekan olacağı bizi neden bu kadar ilgilendirir ki” diye sorduğumda, "Suat Bey diyor ki, Veysel Batmaz dekan olursa bütün öğrenci klüplerini kapatacakmış, bunu kabul edemeyiz, öğrenciler olarak bununla mücadele ederiz” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine ben de "nerden çıkartıyorsunuz bunları, aslında bana kalsa olmalı, fakülte için şans olur, ama hep “olmayacağını” söylüyormuş” dediğimde, arkadaşlar, "olur mu be Ergun? Suat Hoca, “öğrenci babası”, bize derslerimiz konusunda her türlü iyiliği yapıyor, “diploma hazır bir okul” burası, sen eksisozluk ve sosyomat Internet sitelerinde okumadın mı, eski mezunlar İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi için “eşeği bağlasan mezun olur” yazıyor, biz diploma için geldik bu okula, mezun olmayan yok, oysa Veysel Hoca öğrenciyi zorluyor, bir de klüpleri kapatacakmış... Suat Hoca dekan olarak kalmalı..." dediler.
Konuşma bu minval üzere bir süre daha devam etti. Ben arada kaldım; öğrenmeden mezun olmak mı? Yoksa, bir şeyler bilip mezun olmak mı? Sanıyorum Fakülte’nin asıl sorunu bu...” (Nick: Ergun. 27 Ekim 2006)
Dekanlığın bu kadar da önemli olmadığını, 2547 sayılı yasayı çok iyi okuduğumuzdan, biliyoruz. Bunu çok yazdık; 2547 sayılı yasaya göre, Dekanlık, "temsilcilik, koordinatörlük, kurul kararlarını uygulamalakla yükümlü, denetçi" gibi görevlere sahip; yetkiye sahip değil. Bu nedenle, bir Fakülte’de Bölüm Başkanlarının çok önemli ve yetkili olduğunu biliyoruz. Aslında öğrencilere en yakın akademik makam Bölüm Başkanlığı’dır. Dekan, Fakülte’de, duvar boyama, tuvalet inşaatı, vb. altyapı faaliyetleri dışında, Bölüm Başkanı’nın ve Yönetim Kurulu’nun kabul etmediği hiç bir akademik etkinliği yapamaz. Bu nedenle, kim Dekan olursa olsun, öğrenci, Bölüm Başkanı ile muhataptır. Bugüne kadar Suat Gezgin’in aksi yönde davranışları, Rektörlük tarafından da engellenmektedir. Vistilef’i, kimin Dekan olacağı ilgilendirmemektedir. Bölüm Başkanlığı esastır. Mektupla ilgili olarak, Suat Gezgin ve Veysel Batmaz’ın yanıtlarına da açıktır Vistilef:
Değeli Hocalarım:
“Fakültede enteresan şeyler oluyor. Bilindiği gibi Suat Hoca’nın dekanlık süresi yanılmıyorsam Aralık ayında doluyor. Ve anlaşılan o ki “görevini kötüye kullandığı, fakültede akademik hayatı kesintiye uğrattığı, keyfi kararlar aldığı” gerekçesiyle Rektörlük soruşturma komisyonunun hakkında Lüzum-u Mahkeme kararı vermesine aldırmadan, yeniden bir üçüncü dönem seçilmek için her yolu deneyecek. (bunlar, Suat Hoca için Cumhurbaşkanlığı emriyle Rektörlük tarafından açılan Soruşturma’nın Komisyon raporundan net olarak yazıyormuş, bende rapor yok şu anda, ama sağlam kaynaklardan duydum, siz biliyorsunuzdur zaten. [Vistilef'in Notu: Evet biliyoruz; zaten "diplomalar" konusunda da epey yol alınmış durumda.] Ben, Suat Hoca’yı da çok severim, bu arada belirteyim, ama bu işlerde biraz nesnel olmak lazım, burası okul, bizim bir şeyler öğrenmeye ihtiyacımız var. Öğrenci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Suat Hoca kızmaz inşallah, bir iki hocanın dışında öğreten kimse yok bu okulda.)
Şimdi bir imza kampanyasının öğrenciler tarafından da yaptırılmasına çalışılıyor galiba. Öğrenci arkadaşlara, “benim Dekalıkta kalmam için, imza toplayın Rektörlüğe verin” diyormuş. Bazı Belediye Başkanlarını da bu işlere alet ediyormuş… Ben, Şişli Belediye başkanı ile de yakın ilişkiler içine girdiğini, onun yeğeni ile konuşmaya çalışmasından biliyorum. Yeğeni arkadaşım olur.
Geçenlerde Taksim’e çıkıyordum. Tünelde iki arkadaşa rastladım. Konuşurken bir ara öğrenciler:
"Ergun, Suat Gezgin'in dekanlık süresi doluyormuş bu Aralık’ta, yerine kim dekan olur?" diye sordular.
Ben de “bana ne, bugünden beli olmaz” diye cevap verdim.
Bunun üzerine arkadaşlar "biz bir grup öğrenci olarak Suat Gezgin'in yeniden Dekan olması için bir imza kampanyası başlatıyoruz, katılır mısın?" dediler.
“Niye böyle bir şey yapıyorsunuz?” diye sorduğumda "Çünkü bize Suat Bey’in söylediğine göre, Suat Gezgin dekanlığa devam etmezse, Veysel Batmaz Dekan olacakmış.” dediler.
“İyi de, kimin dekan olacağı bizi neden bu kadar ilgilendirir ki” diye sorduğumda, "Suat Bey diyor ki, Veysel Batmaz dekan olursa bütün öğrenci klüplerini kapatacakmış, bunu kabul edemeyiz, öğrenciler olarak bununla mücadele ederiz” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine ben de "nerden çıkartıyorsunuz bunları, aslında bana kalsa olmalı, fakülte için şans olur, ama hep “olmayacağını” söylüyormuş” dediğimde, arkadaşlar, "olur mu be Ergun? Suat Hoca, “öğrenci babası”, bize derslerimiz konusunda her türlü iyiliği yapıyor, “diploma hazır bir okul” burası, sen eksisozluk ve sosyomat Internet sitelerinde okumadın mı, eski mezunlar İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi için “eşeği bağlasan mezun olur” yazıyor, biz diploma için geldik bu okula, mezun olmayan yok, oysa Veysel Hoca öğrenciyi zorluyor, bir de klüpleri kapatacakmış... Suat Hoca dekan olarak kalmalı..." dediler.
Konuşma bu minval üzere bir süre daha devam etti. Ben arada kaldım; öğrenmeden mezun olmak mı? Yoksa, bir şeyler bilip mezun olmak mı? Sanıyorum Fakülte’nin asıl sorunu bu...” (Nick: Ergun. 27 Ekim 2006)
19 Ekim 2006
İLETİŞİM ÖĞRENCİSİNİN ALTIN BİLEZİKLERİ
DOÇ.DR.ERKAN YÜKSEL,
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı
Üniversiteler ve iletişim fakülteleri öğrencilere pek çok alanda altın bilezikler sunar. Bunlar aynı zamanda mezuniyet sonrasında birçok kapıyı açmaya yarayacak altın birer anahtardır. İyi bir Türkçe, yabancı dil, genel kültür ve iletişim bilgisi başlıca anahtarlardır. Bunların yanı sıra uygulamalı derslerin de mutlaka bileğe takılan altın bilezikler olarak parlatılması gereklidir.
SEÇMELİ DERS SİSTEMİNİN AVANTAJLARI
Ülkemizdeki iletişim fakültelerinin zorunlu dersleri birbirine benzer yapıda olsa da seçmeli dersleri geniş bir alanda farklılık gösterir. Bir iletişim fakültesi mezunu olabilmek için dört yıl boyunca öğrenciler 50’ye yakın ya da bu civarda ders alır. Dört yıllık fakültenin ilk iki yılında verilen dersler genellikle genel kültür ve temel iletişim bilgisi çerçevesinde tanımlanabilecek derslerdir. Uzmanlık gerektiren dersler ise çoğunlukla ikinci sınıfın sonundan itibaren başlar. Hangi üniversitenin hangi fakültesinin hangi bölümünde hangi derslerin verildiği ve bu derslerin içerikleri artık internet siteleri aracılığıyla tüm meraklılara açık durumdadır. O nedenle bu içerikler üzerinde durmayacağım. Ancak altını çizeceğim nokta, özellikle seçmeli dersler ve bu dersler karşısında öğrencilerin tutumları olacak.
İletişim fakültelerinde genellikle halkla ilişkiler ya da halkla ilişkiler ve reklâmcılık, gazetecilik ya da basın ve yayın, sinema ve televizyon ya da radyo ve televizyon gibi bölümler bulunur. Bunlar dışında iletişim, iletişim tasarımı, görsel iletişim tasarımı gibi bölümlere sahip fakülteler de vardır. Dolayısıyla iletişim fakültelerinde medyanın çeşitli boyutlarına yönelik öğrenim verilir.
Bir iletişim fakültesi mezunu kendi bölümü dışındaki alanlara hâkim değildir. Genel olarak “giriş” düzeyinde diğer bölümler hakkında bilgi almış olsa da örneğin gazetecilik bölümü öğrencisi, kamera ve kurgu konusunda “yeterli” donanına sahip sayılmaz. Sinema ve televizyon bölümü öğrencisi de gazete tasarımına bir o kadar uzaktır.
Ancak, eğer fakültede kredili sistem uygulanıyorsa, herhangi bir bölümdeki öğrenci başka bir bölümdeki dilediği derse girebilme ve bu dersi mesleki seçimlik ders olarak saydırabilme şansına sahip olabilmektedir. Dolayısıyla gazetecilik bölümü öğrencisi kamera kullanımı konusundaki sinema ve televizyon bölümünün derslerine girebilmektedir. Yine aynı öğrenci, eğer, “ben ekonomi muhabiri olmak istiyorum” diyorsa, iktisat fakültesinden istediği dersi alabilmektedir. Yeter ki, ders saati, kendi zorunlu ders saatleri ile çakışmasın…
Bunun dışında kimi üniversiteler, öğrencilerine “yandal” ve “ikinci anadal” öğrenimi şansı tanımaktadır. Sınırlı sayıdaki başarılı öğrenciye ayrılan bu kontenjanlar sayesinde öğrenciler, üniversite seçme sınavı ile yerleştirildikleri bölümün diploması dışında başka bir alanda daha “yandal” ya da ikinci bir “anadal” diploması daha alabilme şansına sahip olabilmektedir. Böylece öğrenciler iletişim fakültesi dışında bir başka fakültenin eğitim-öğretim olanaklarından daha yararlanabilmektedir. Bunlarla ilgili mevzuat ve gerekli açıklamalar da sanıyorum internet üzerinde kolayla öğrenilebilmektedir.
İLK BİLEZİK: YABANCI DİL
Öğrencilere sunulan bu öğrenim olanaklarının yanında kimi iletişim fakültelerinin öğrencilerine mecbur tuttuğu İngilizce hazırlık eğitiminden söz etmek gereklidir. Çünkü bu yazının asıl konusunu oluşturan “altın bileziklerden” ilkini bu eğitim oluşturmaktadır.
Eğer öğrenci, iletişim fakültesine geldiğinde, ne yapmak ve nasıl mezun olmak istediğini biliyorsa ve buna ilişkin bir plan yapabiliyorsa, ilk dikkat etmesi gereken basamağı, hazırlık okulunda alacağı yabancı dil eğitimi oluşturmaktadır.
Bir yabancı dil bilmenin ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek olmadığı kanısındayım. Ancak gözlemlerim, özellikle genç arkadaşlarımın bu eğitimi aldıkları sırada, bu eğitimin önemini yeterince kavrayamadıkları şeklinde. Üniversite ortamının getirdiği heyecanla birlikte yabancı dil eğitiminin; daha iyi öğrenmek yerine, geçilmek için alındığı gibi bir anlayış gözlemliyorum. Bunun sıkıntılarını da genç arkadaşlarımız daha sonraki yıllarda ciddi bir biçimde yaşamaktalar.
Örneğin öğrencilerimiz dış haberler konusunda uzman olmak istiyorlarsa, yabancı medya kuruluşlarında görev almak istiyorlarsa, yabancı dille ilgili herhangi bir konuda çalışma yapmak istiyorlarsa, hatta akademisyen olmak istiyorsa, aslında, yabancı dil eğitimine dört elle sarılmaları gerekmektedir.
İyi bir yabancı dil bilgisiyle günümüzde pek çok kapıyı açmak mümkündür. Dolayısıyla yabancı dil bilmek altın bir anahtar, altın bir bileziktir. İletişim fakültesine gelen öğrencilerin de eğer üniversitelerinin böyle bir olanağı varsa ya da öğrenimleri sırasında yabancı dil kurslarına devam edebilme şansları varsa bileklerine takacakları ilk bilezik, yabancı dilleri olacaktır.
İKİNCİ BİLEZİK: GENEL KÜLTÜR VE İLETİŞİM BİLGİSİ DERSLERİ
İkinci sırada fakültedeki genel kültür ve iletişim bilgisi dersleri gelmektedir. Bir iletişim fakültesi mezunu dört yıllık eğitim süresi boyunca alanıyla ilgili yayımlanmış kitapların büyük bir bölümünü okuyabilir, genel kültür kapsamında değerlendirilebilecek konulardaki bilgi birikimini geliştirebilir ve dolu dolu bir kişi olarak piyasaya çıkarsa pek çok kapı onun önünde açılacaktır.
Kitap okumanın yararlarını burada anlatacak değilim. Ancak şunu vurgulayabilirim. Bir kişinin maddi zenginliği para ile ölçülürse, bir kişinin bilgi birikimi de okuduğu ve yazdığı kitaplarla ölçülebilir. Bir kişinin zenginliği için şu soru önemli bir gösterge olabilir: “Hayatında en fazla kaç parayı ellerinle tuttun?”. Aynı kişinin bilgi zenginliği için ise şu soru önemlidir: “Hayatında en fazla kaç kitap okudun?” ya da “Hayatında en fazla kaç kitabı bir arada gördün?”.
Bu önemli bir soru, çünkü ABD’yi ziyaret edip, ülkenin beşinci büyük kütüphanesinde iletişim konusuyla ilgili kitapları gördüğümde yüzümde beliren şaşkınlığı başka bir soruyla ilişkilendirmem mümkün değil…
“Çok okuyan çok bilir” sözüne tamamen katılmadığımı da hemen belirtmeliyim. İnsan ne kadar okursa, o kadar “az bildiğini” de öğrenir. Çok bilen, aslında daha fazlasını bilmeyendir ya da bildiklerinin sınırının farkında olmayandır. Bildiğinin sınırlarını bile öğrenebilmek ve bilmediklerinin farkına varmak da sanırım değerli bir bileziktir.
ÜÇÜNCÜ BİLEZİK: TÜRKÇE ÖĞRENMEK
İlk ikisi ile ilişkili olarak sayabileceğim üçüncü altın bilezik Türkçe öğrenmektir. Dört yıl boyunca Türkçesini ilerleten iletişim fakültesi mezununun bunun yararına göreceğine inanıyorum.
Ana diline yeterince hakim birinin “bu ülkede aç kalmayacağını” söyleyen hocalarıma, bu öğütleri için teşekkür etmek istiyorum. Çünkü medyadaki Türkçe kirliliği ve dilin en basit imla kurallarına bile uymayan görünümü bu konuda ne büyük bir açığın bulunduğunun en büyük ispatı. Umuyorum, iyi Türkçe bilmek bu ülkede de “para” edecektir.
Dört yıl boyunca istediği kitabı, romanı, şairi okuyan öğrenciler, Türkçe bilgilerini geliştiren ve bununla yazıp çizen kişiler sanırım bu ülkede sizlere oldukça ihtiyaç var. İlla ki medyada demiyorum, Türk dilinin doğru kullanılmasını gerektiren pek çok alanda Türkçe bilen kişiler aranmakta. Günlük hayatta bile iyi Türkçe bilmek sizi diğerlerinden ayrı kılacak ve yaşamınızı daha anlamlı hale getirecektir.
DİĞER ALTIN BİLEZİKLER: UYGULAMALI DERSLER
Daha sonraki bileziklere gelince… Onlar ise uygulamalı dersler. Örneğin fotoğrafçılık dersleri, kamera kullanımı, kurgu masası, senaryo yazma, kısa film ve belgesel çekme, bilgisayar programları, haber toplama ve yazma, gazete ve dergi yayımcılığı gibi dersler. Her birisi ayrı birer altın bilezik olan dersler...
Bu dersleri öğrenim hayatı sırasında, yalnız “sınıf geçmek için” almamak gerekiyor. Örneğin “ben iyi bir fotoğrafçı” olacağım diyen bir öğrencinin tüm fotoğraf derslerini, alabiliyorsa fotoğraf konusu ile ilişkili tüm ilişkili kuramsal ve teknik dersleri en iyi şekilde öğrenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Bu bir altın bileziktir. İyi fotoğraf çeken birine her zaman ihtiyaç vardır.
Bir başka örnek, bilgisayar programcılığı ile ilgili derslerdir. Şu anda çok ciddi söylüyorum; iletişim fakültesi mezunları arasında en çok arananlar, sayfa tasarımı konusunda QuarkXPress, Photoshop ve Freehand bilgisayar programlarını bilenlerdir. Bu üç programı ya da altın bileziği koluna takan öğrencinin günümüz şartlarında iş bulamaması gibi bir durum sanırım yoktur.
Bu programlar dışında web tasarımı konusundaki programları, örneğin Dreamweaver, Flash, Front Page ve diğer tasarım programlarını en iyi şekilde öğrenmek de altın bilezik anlamına gelir.
Kendi başına gazete sayfası tasarlayabilen, fotoğraf işleyebilen ya da web sayfası tasarlayabilen bir öğrenci ve bu alanda “en iyi olma” çabasındaki bir öğrenci, inanıyorum, kendisine uygun bir iş bulabilecektir.
Haber toplama ve yazma dersleri için de bu durum geçerlidir. Özellikle “ben bu işi yapacağım” diyen iletişim fakültesi öğrencisinin A’dan Z’ye gazete ve televizyon haberlerini takip etmesi, ilgi duyduğu haber türüne ilişkin teknik, yasal ve etik kuralları öğrenmesi, bilgi birikimini zenginleştirmesi ve pratiğini geliştirmesi en doğal izleyeceği yoldur. “Haberci olacağım” diyen bir öğrencinin on parmak daktilo ya da klavye kullanabilmesi, gazeteci ise fotoğraf, televizyoncu ise kamera kullanımından az çok haberdar olması ve bu alanlarda kendini yetiştirmesi en mantıklı yaklaşımdır.
NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK
Sonuç olarak, inanıyorum ki bir iletişim fakültesi öğrencisinin burada her birini ayrı birer altın bilezik olarak tanımladığım konuların tamamında kendini belirli yönleriyle en iyi şekilde yetiştirmesi, onun bileğinin bükülmemesi anlamına gelecektir.
Hangi uygulamalı alanda olursa olsun, bir iletişim fakültesi öğrencisi gerek yabancı dil bilgisiyle, gerek düzgün Türkçe kullanımıyla ve bilgisayar hâkimiyetiyle ve de zengin bilgi birikimiyle hayata ve olaylara farklı bir bakış ve farklı bir tavır sergileyebilmelidir.
Bunun için de öğrencinin daha başında ne istediğini bilmesi ve daha ilk günden adını koyarak kendisini istediği alanda yönlendirmesi ve o yönde beslemesi gereklidir.
Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerin, istedikleri her şeye isteklerinin şiddeti oranında yaklaşabileceklerine inanıyorum. Eminim ki her bir öğrenci konuya çok daha farklı noktalardan yaklaşmaktadır. Hele de iletişim fakültesi öğrencilerinin gelecekle ilgili kaygılarının yoğunluğu ve fakülteler arasında öğrencilere sunulan olanaklar arasında büyük farklılıklar olması tartışmanın boyutlarını çok daha farklı noktalara taşıyabilmektedir. Benim burada yazdıklarım ise, bir yönüyle iletişim fakültelerindeki eğitim konusundaki kişisel bakış açımı yansıtmakta ve öğrencilerin, “bir de bu yönü” ile konuyu düşünmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.
Yeni bir ders yılı başlarken, tüm öğrencilere başarılar diliyorum.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı
Üniversiteler ve iletişim fakülteleri öğrencilere pek çok alanda altın bilezikler sunar. Bunlar aynı zamanda mezuniyet sonrasında birçok kapıyı açmaya yarayacak altın birer anahtardır. İyi bir Türkçe, yabancı dil, genel kültür ve iletişim bilgisi başlıca anahtarlardır. Bunların yanı sıra uygulamalı derslerin de mutlaka bileğe takılan altın bilezikler olarak parlatılması gereklidir.
SEÇMELİ DERS SİSTEMİNİN AVANTAJLARI
Ülkemizdeki iletişim fakültelerinin zorunlu dersleri birbirine benzer yapıda olsa da seçmeli dersleri geniş bir alanda farklılık gösterir. Bir iletişim fakültesi mezunu olabilmek için dört yıl boyunca öğrenciler 50’ye yakın ya da bu civarda ders alır. Dört yıllık fakültenin ilk iki yılında verilen dersler genellikle genel kültür ve temel iletişim bilgisi çerçevesinde tanımlanabilecek derslerdir. Uzmanlık gerektiren dersler ise çoğunlukla ikinci sınıfın sonundan itibaren başlar. Hangi üniversitenin hangi fakültesinin hangi bölümünde hangi derslerin verildiği ve bu derslerin içerikleri artık internet siteleri aracılığıyla tüm meraklılara açık durumdadır. O nedenle bu içerikler üzerinde durmayacağım. Ancak altını çizeceğim nokta, özellikle seçmeli dersler ve bu dersler karşısında öğrencilerin tutumları olacak.
İletişim fakültelerinde genellikle halkla ilişkiler ya da halkla ilişkiler ve reklâmcılık, gazetecilik ya da basın ve yayın, sinema ve televizyon ya da radyo ve televizyon gibi bölümler bulunur. Bunlar dışında iletişim, iletişim tasarımı, görsel iletişim tasarımı gibi bölümlere sahip fakülteler de vardır. Dolayısıyla iletişim fakültelerinde medyanın çeşitli boyutlarına yönelik öğrenim verilir.
Bir iletişim fakültesi mezunu kendi bölümü dışındaki alanlara hâkim değildir. Genel olarak “giriş” düzeyinde diğer bölümler hakkında bilgi almış olsa da örneğin gazetecilik bölümü öğrencisi, kamera ve kurgu konusunda “yeterli” donanına sahip sayılmaz. Sinema ve televizyon bölümü öğrencisi de gazete tasarımına bir o kadar uzaktır.
Ancak, eğer fakültede kredili sistem uygulanıyorsa, herhangi bir bölümdeki öğrenci başka bir bölümdeki dilediği derse girebilme ve bu dersi mesleki seçimlik ders olarak saydırabilme şansına sahip olabilmektedir. Dolayısıyla gazetecilik bölümü öğrencisi kamera kullanımı konusundaki sinema ve televizyon bölümünün derslerine girebilmektedir. Yine aynı öğrenci, eğer, “ben ekonomi muhabiri olmak istiyorum” diyorsa, iktisat fakültesinden istediği dersi alabilmektedir. Yeter ki, ders saati, kendi zorunlu ders saatleri ile çakışmasın…
Bunun dışında kimi üniversiteler, öğrencilerine “yandal” ve “ikinci anadal” öğrenimi şansı tanımaktadır. Sınırlı sayıdaki başarılı öğrenciye ayrılan bu kontenjanlar sayesinde öğrenciler, üniversite seçme sınavı ile yerleştirildikleri bölümün diploması dışında başka bir alanda daha “yandal” ya da ikinci bir “anadal” diploması daha alabilme şansına sahip olabilmektedir. Böylece öğrenciler iletişim fakültesi dışında bir başka fakültenin eğitim-öğretim olanaklarından daha yararlanabilmektedir. Bunlarla ilgili mevzuat ve gerekli açıklamalar da sanıyorum internet üzerinde kolayla öğrenilebilmektedir.
İLK BİLEZİK: YABANCI DİL
Öğrencilere sunulan bu öğrenim olanaklarının yanında kimi iletişim fakültelerinin öğrencilerine mecbur tuttuğu İngilizce hazırlık eğitiminden söz etmek gereklidir. Çünkü bu yazının asıl konusunu oluşturan “altın bileziklerden” ilkini bu eğitim oluşturmaktadır.
Eğer öğrenci, iletişim fakültesine geldiğinde, ne yapmak ve nasıl mezun olmak istediğini biliyorsa ve buna ilişkin bir plan yapabiliyorsa, ilk dikkat etmesi gereken basamağı, hazırlık okulunda alacağı yabancı dil eğitimi oluşturmaktadır.
Bir yabancı dil bilmenin ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek olmadığı kanısındayım. Ancak gözlemlerim, özellikle genç arkadaşlarımın bu eğitimi aldıkları sırada, bu eğitimin önemini yeterince kavrayamadıkları şeklinde. Üniversite ortamının getirdiği heyecanla birlikte yabancı dil eğitiminin; daha iyi öğrenmek yerine, geçilmek için alındığı gibi bir anlayış gözlemliyorum. Bunun sıkıntılarını da genç arkadaşlarımız daha sonraki yıllarda ciddi bir biçimde yaşamaktalar.
Örneğin öğrencilerimiz dış haberler konusunda uzman olmak istiyorlarsa, yabancı medya kuruluşlarında görev almak istiyorlarsa, yabancı dille ilgili herhangi bir konuda çalışma yapmak istiyorlarsa, hatta akademisyen olmak istiyorsa, aslında, yabancı dil eğitimine dört elle sarılmaları gerekmektedir.
İyi bir yabancı dil bilgisiyle günümüzde pek çok kapıyı açmak mümkündür. Dolayısıyla yabancı dil bilmek altın bir anahtar, altın bir bileziktir. İletişim fakültesine gelen öğrencilerin de eğer üniversitelerinin böyle bir olanağı varsa ya da öğrenimleri sırasında yabancı dil kurslarına devam edebilme şansları varsa bileklerine takacakları ilk bilezik, yabancı dilleri olacaktır.
İKİNCİ BİLEZİK: GENEL KÜLTÜR VE İLETİŞİM BİLGİSİ DERSLERİ
İkinci sırada fakültedeki genel kültür ve iletişim bilgisi dersleri gelmektedir. Bir iletişim fakültesi mezunu dört yıllık eğitim süresi boyunca alanıyla ilgili yayımlanmış kitapların büyük bir bölümünü okuyabilir, genel kültür kapsamında değerlendirilebilecek konulardaki bilgi birikimini geliştirebilir ve dolu dolu bir kişi olarak piyasaya çıkarsa pek çok kapı onun önünde açılacaktır.
Kitap okumanın yararlarını burada anlatacak değilim. Ancak şunu vurgulayabilirim. Bir kişinin maddi zenginliği para ile ölçülürse, bir kişinin bilgi birikimi de okuduğu ve yazdığı kitaplarla ölçülebilir. Bir kişinin zenginliği için şu soru önemli bir gösterge olabilir: “Hayatında en fazla kaç parayı ellerinle tuttun?”. Aynı kişinin bilgi zenginliği için ise şu soru önemlidir: “Hayatında en fazla kaç kitap okudun?” ya da “Hayatında en fazla kaç kitabı bir arada gördün?”.
Bu önemli bir soru, çünkü ABD’yi ziyaret edip, ülkenin beşinci büyük kütüphanesinde iletişim konusuyla ilgili kitapları gördüğümde yüzümde beliren şaşkınlığı başka bir soruyla ilişkilendirmem mümkün değil…
“Çok okuyan çok bilir” sözüne tamamen katılmadığımı da hemen belirtmeliyim. İnsan ne kadar okursa, o kadar “az bildiğini” de öğrenir. Çok bilen, aslında daha fazlasını bilmeyendir ya da bildiklerinin sınırının farkında olmayandır. Bildiğinin sınırlarını bile öğrenebilmek ve bilmediklerinin farkına varmak da sanırım değerli bir bileziktir.
ÜÇÜNCÜ BİLEZİK: TÜRKÇE ÖĞRENMEK
İlk ikisi ile ilişkili olarak sayabileceğim üçüncü altın bilezik Türkçe öğrenmektir. Dört yıl boyunca Türkçesini ilerleten iletişim fakültesi mezununun bunun yararına göreceğine inanıyorum.
Ana diline yeterince hakim birinin “bu ülkede aç kalmayacağını” söyleyen hocalarıma, bu öğütleri için teşekkür etmek istiyorum. Çünkü medyadaki Türkçe kirliliği ve dilin en basit imla kurallarına bile uymayan görünümü bu konuda ne büyük bir açığın bulunduğunun en büyük ispatı. Umuyorum, iyi Türkçe bilmek bu ülkede de “para” edecektir.
Dört yıl boyunca istediği kitabı, romanı, şairi okuyan öğrenciler, Türkçe bilgilerini geliştiren ve bununla yazıp çizen kişiler sanırım bu ülkede sizlere oldukça ihtiyaç var. İlla ki medyada demiyorum, Türk dilinin doğru kullanılmasını gerektiren pek çok alanda Türkçe bilen kişiler aranmakta. Günlük hayatta bile iyi Türkçe bilmek sizi diğerlerinden ayrı kılacak ve yaşamınızı daha anlamlı hale getirecektir.
DİĞER ALTIN BİLEZİKLER: UYGULAMALI DERSLER
Daha sonraki bileziklere gelince… Onlar ise uygulamalı dersler. Örneğin fotoğrafçılık dersleri, kamera kullanımı, kurgu masası, senaryo yazma, kısa film ve belgesel çekme, bilgisayar programları, haber toplama ve yazma, gazete ve dergi yayımcılığı gibi dersler. Her birisi ayrı birer altın bilezik olan dersler...
Bu dersleri öğrenim hayatı sırasında, yalnız “sınıf geçmek için” almamak gerekiyor. Örneğin “ben iyi bir fotoğrafçı” olacağım diyen bir öğrencinin tüm fotoğraf derslerini, alabiliyorsa fotoğraf konusu ile ilişkili tüm ilişkili kuramsal ve teknik dersleri en iyi şekilde öğrenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Bu bir altın bileziktir. İyi fotoğraf çeken birine her zaman ihtiyaç vardır.
Bir başka örnek, bilgisayar programcılığı ile ilgili derslerdir. Şu anda çok ciddi söylüyorum; iletişim fakültesi mezunları arasında en çok arananlar, sayfa tasarımı konusunda QuarkXPress, Photoshop ve Freehand bilgisayar programlarını bilenlerdir. Bu üç programı ya da altın bileziği koluna takan öğrencinin günümüz şartlarında iş bulamaması gibi bir durum sanırım yoktur.
Bu programlar dışında web tasarımı konusundaki programları, örneğin Dreamweaver, Flash, Front Page ve diğer tasarım programlarını en iyi şekilde öğrenmek de altın bilezik anlamına gelir.
Kendi başına gazete sayfası tasarlayabilen, fotoğraf işleyebilen ya da web sayfası tasarlayabilen bir öğrenci ve bu alanda “en iyi olma” çabasındaki bir öğrenci, inanıyorum, kendisine uygun bir iş bulabilecektir.
Haber toplama ve yazma dersleri için de bu durum geçerlidir. Özellikle “ben bu işi yapacağım” diyen iletişim fakültesi öğrencisinin A’dan Z’ye gazete ve televizyon haberlerini takip etmesi, ilgi duyduğu haber türüne ilişkin teknik, yasal ve etik kuralları öğrenmesi, bilgi birikimini zenginleştirmesi ve pratiğini geliştirmesi en doğal izleyeceği yoldur. “Haberci olacağım” diyen bir öğrencinin on parmak daktilo ya da klavye kullanabilmesi, gazeteci ise fotoğraf, televizyoncu ise kamera kullanımından az çok haberdar olması ve bu alanlarda kendini yetiştirmesi en mantıklı yaklaşımdır.
NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK
Sonuç olarak, inanıyorum ki bir iletişim fakültesi öğrencisinin burada her birini ayrı birer altın bilezik olarak tanımladığım konuların tamamında kendini belirli yönleriyle en iyi şekilde yetiştirmesi, onun bileğinin bükülmemesi anlamına gelecektir.
Hangi uygulamalı alanda olursa olsun, bir iletişim fakültesi öğrencisi gerek yabancı dil bilgisiyle, gerek düzgün Türkçe kullanımıyla ve bilgisayar hâkimiyetiyle ve de zengin bilgi birikimiyle hayata ve olaylara farklı bir bakış ve farklı bir tavır sergileyebilmelidir.
Bunun için de öğrencinin daha başında ne istediğini bilmesi ve daha ilk günden adını koyarak kendisini istediği alanda yönlendirmesi ve o yönde beslemesi gereklidir.
Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerin, istedikleri her şeye isteklerinin şiddeti oranında yaklaşabileceklerine inanıyorum. Eminim ki her bir öğrenci konuya çok daha farklı noktalardan yaklaşmaktadır. Hele de iletişim fakültesi öğrencilerinin gelecekle ilgili kaygılarının yoğunluğu ve fakülteler arasında öğrencilere sunulan olanaklar arasında büyük farklılıklar olması tartışmanın boyutlarını çok daha farklı noktalara taşıyabilmektedir. Benim burada yazdıklarım ise, bir yönüyle iletişim fakültelerindeki eğitim konusundaki kişisel bakış açımı yansıtmakta ve öğrencilerin, “bir de bu yönü” ile konuyu düşünmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.
Yeni bir ders yılı başlarken, tüm öğrencilere başarılar diliyorum.
13 Ekim 2006
Nobel Ödüllü Tembel Talebe Pamuk
Nobel Edebiyat Ödülü verilen romancı Orhan Pamuk'un tembelliğini mezun olduğu İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü yıllığı ortaya çıkarttı.
İsveç Akademisi tarafından Nobel Edebiyat Ödülü verilen romancı Orhan Pamuk, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olmuştu. Yazar Pamuk’un, öğrenciliği sırasında derslere devamsızlığı nedeniyle kaydı silinmişti.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin yayınları arasında yer alan “İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi 55. Yıldönümü” anı kitabında öğrenci dosyasının fotoğrafına yer verilen Orhan Pamuk için kitapta şöyle deniliyor:
“Ünü ülkemizin sınırlarını aşan Orhan Pamuk da fakültemizden mezun. Her ne kadar öğrenciliği sırasında derslerle pek alakası olmayan ve hatta devamsızlığı nedeniyle bir ara okuldan kaydının silinmesi durumuna bile gelinen Pamuk, sonradan silkinerek derslerine daha bir şevkle sarılmıştır ve teker teker derslerini vererek 1977 yılında mezun olmuştur.Hatta bu silkinme öyle bir kuvvetli olmuş ki Pamuk, hızını alamamış ve lisans eğitiminden sonra yüksek lisansa da kaydolmuş; ancak eski kötü alışkanlığı maalesef yine nüksettiğinden, devamsızlıktan ötürü kaydı silinmiştir. Edebiyat alanındaki büyük başarılarıyla dikkat çekmektedir.”
Kaynak: GERÇEK GÜNDEM
İsveç Akademisi tarafından Nobel Edebiyat Ödülü verilen romancı Orhan Pamuk, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olmuştu. Yazar Pamuk’un, öğrenciliği sırasında derslere devamsızlığı nedeniyle kaydı silinmişti.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin yayınları arasında yer alan “İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi 55. Yıldönümü” anı kitabında öğrenci dosyasının fotoğrafına yer verilen Orhan Pamuk için kitapta şöyle deniliyor:
“Ünü ülkemizin sınırlarını aşan Orhan Pamuk da fakültemizden mezun. Her ne kadar öğrenciliği sırasında derslerle pek alakası olmayan ve hatta devamsızlığı nedeniyle bir ara okuldan kaydının silinmesi durumuna bile gelinen Pamuk, sonradan silkinerek derslerine daha bir şevkle sarılmıştır ve teker teker derslerini vererek 1977 yılında mezun olmuştur.Hatta bu silkinme öyle bir kuvvetli olmuş ki Pamuk, hızını alamamış ve lisans eğitiminden sonra yüksek lisansa da kaydolmuş; ancak eski kötü alışkanlığı maalesef yine nüksettiğinden, devamsızlıktan ötürü kaydı silinmiştir. Edebiyat alanındaki büyük başarılarıyla dikkat çekmektedir.”
Kaynak: GERÇEK GÜNDEM
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)