Gittikçe bozulan Türk üniversite (yüksek öğretim) yapısına yeni bir düzen önerisi:
“Immanuel Kant, 1798’de yayımlanmış olan Fakültelerin Çatışması [Der Streit der Fakultäten] kitabının, “Felsefe Fakültesinin Hukuk Fakültesi ile Çatışması” bölümünün başında şu soruyu soruyor: “İnsan soyu sürekli olarak ilerlemekte midir?” Bu soru, “insan soyunda, onun daha iyiye doğru ilerlemesinin nedenini oluşturan eğilim ve yetiye [kudrete (Vermögen)] işaret edecek” bir olay, bir gösterge var mıdır, eğer böyle bir ilerlemeden söz edebileceksek, bunun işaretini bize ne verebilir, sorusudur. Kant, böyle bir sorunun, “insanlığı etkileyen bir olayın, tarihsel bir gösterge olarak sürekli bir ilerlemenin hatırlatıcısı, kanıtlayıcısı ve gelecekte de devam edeceğinin belirtisi olmasıyla (signum rememorativum, demonstrativum, prognostikon)” yanıtlanabileceğini ifade eder.” (...)
“Kant Hegel'den önce şu soruyu sormuştu: "ilerleme" düşüncesi, yani Tarihe güven nasıl mümkündür? Bunun için bazı işaretler olmalı: Kant'a göre bu işaretlerden ilki "signum rememorativum" idi (Fakültelerin Çatışması adlı çok ilginç kitabından: §348: "Signatum actuale, §347, vel present est, tunc signum dicitur demonstrativum; vel praeteritum, tunc signum dicitur mnemonicum, vel futurum, §298, tunc dicitur prognosticon.) --yani insanlar, tarihte her zaman, hep başarısız olsalar da, gelecekteki daha iyi bir hayat için mücadele etmeye hazırdılar... Şu anda, yani Aydınlanma Çağının ortasında ve Devrimin göbeğinde, anlaşılıyor ki buna hala hazırlar: Kant Fransız Devrimini selamlarken onun "gesticulatio"sunu (siyasi cinayet ve terör serileri, savaş ve katliamlar) önemsememişti... Onun için önemli olan şey, açıkçası herkes için çok büyük fedakarlıklar gerektiren bu devrimin yine de halklar için bir coşku nesnesi nasıl olduğuydu... Coşku, Enthusiasmus, burada anahtar terim olmalı...
“Kant için coşkuyu uyandırabilecek güç ne bilgi ne de ahlak olarak görünüyor... bu güç daha çok Yüce ve Güzel ile ilgili --daha güzel bir hayat, daha "yüce" bir Varoluş... O bunu fakültelerin, yani yetilerin çatışmasının bir ürünü olarak gördü: ilerleme zaten bu demekti...”
Sadece Kant’a dönerek bile Türkiye'de bu yeni üniversite yapılanması hazırlanabilir.
Kant, Fakülte yani yeti, beceri demek olan olguların ayrı ayrı düzenlenerek çatışmasından ilerlemenin doğduğunu söylüyor. Nitekim, Alman üniversite sistemini benimsemiş Mustafa Kemal’in üniversite yapısı da bu ilkeyi benimsemişti. Yani, ayrı ayrı Fakülteler çatışacaktı ve “en hakiki mürşit” bulunacaktı. Bunu ilk kez Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ni kurarak gerçekleştirdi. Yeni bir yapı ve yeni ilkelerle, bir ulus devlet yaratmanın zorunlu koşulları ve kalkınmalı bir ilerleme (Türk Aydınlanması) hazırlanacaktı. Bu 1939’da sona erdi. Sona erdiren de, hemen sonra, yani 1939’dan sonra, Türk devletinin hükümet ve siyasal iktidarını gaspetmiş olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Hukuk Fakülteleri profesörleridir.
Tıbbiye’nin de üniversite biçimine dönüştürülmesi ve İstanbul Üniversitesine dahil edilmesi bu bozulmayı başlattı ve hızlandırdı. Yani, sadece 1982’deki YÖK değil, 1939’dan bu yana bozuk bu yapı.
Nasıl düzelir?
Bu sorunun yanıtı basit:
Üniversiteleri dört ayrı ÜNİVERSİTE türüne ayrıştırarak ve aralarında Kant’ın önerdiği gibi özerk ve bağımsız akademik çatışmalar yaratarak:
Hukuk Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Özel Hukuk Fakültesi
Kamu Hukuku Fakültesi
Roma Hukuku Fakültesi
Adlî Tıp Fakültesi
(İlgili Yüksek Okullar)
Sağlık Üniversitesi
Veteriner Fakültesi
Hemşirelik Fakültesi
Tıp Fakültesi
Dişçilik Fakültesi
Eczacılık Fakültesi
FKB Fakültesi
(İlgili Yüksek Okullar ve Araştırma Enstitüleri)
Fen ve Mühendislik Üniversitesi
Makina Fakültesi
Mimarlık Fakültesi
Elektronik Fakültesi
Orman Fakültesi
İnşaat ve Çevre Fakültesi
Tarım Fakültesi
(İlgili Yüksek Okullar)
Toplum Üniversitesi
Sosyoloji Fakültesi
Psikoloji Fakültesi
Felsefe Fakültesi
İktisat Fakültesi
Ticaret ve İşletme Fakültesi
Edebiyat Fakültesi
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
(İlgili Yüksek Okullar, Güzel Sanatlar Akademisi ve Araştırma Enstitüleri)
Bu konudaki görüş ve önerilerinizi veysel.batmaz@gmail.com a gönderebilirsiniz. Tartışma çatışmadan çıkar, çatışma da ilerlemeyi yaratır: “Barika-i Hakikât Müsademe-i Efkârdan Doğar.”
Vistilef-Prof. Dr. Veysel Batmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder