Add to Flipboard Magazine.

18 Kasım 2007

ÜNİVERSİTELERE YENİ DÜZEN...

TIP FAKÜLTELERİ, ÜNİVERSİTELERİ MÂLİ ve İDARÎ OLARAK SÖMÜRÜYORLAR, İSTİSMAR EDİYORLAR...

Tıp Fakültelerinin bütçeleri, bir üniversitenin en büyük bütçe kalemidir... Bu kalem olmasa, diğer fakülteler daha fazla bütçeye sahip olabilecektir.
Mali olarak, döner sermayeler bir havuzda toplandığı halde, tıpçılar nedeniyle diğer fakültelere hiç bir pay verilmez. Sadaka niteliğindeki, “yurtdışı gezi” “harcırah ve yollukları” ve bazı kendinden menkul “araştırma fonları” dışında, fakülteler fiziki yapıları ve eğitim kaliteleri için, üniversite döner sermaye havuzundan pay alamazlar. Çünkü tıpçı rektörler vermez. Bu doğal, fakat bütçenin de büyük payı tıpçılara gittiğinden, diğer temel fakültelerin devletten daha az mali kaynak almasına dolaylı olarak katkıda bulunurlar, bu tıpçılar.
İdarî olarak, tıpçılar, hukuktan anlamadıkları için, mevzuat ile yasayı; hukuk ile yetkiyi birbirine karıştırdıkları ve hayatları boyunca birbirleri ile üniversite içinde vahşi bir rekabet ve kliklerle çalıştıkları için (“klinik” ile “klik” arasında etimolojik aynılık vardır. Bkz: Latince Sözlükler), üniveriteyi de kendi adamları ile yönetmeye kalkarlar. Bunların bu doğalarını bilen bazı “yanar dönerler” de, felsefeci ve jeomorfolojikler, zemine iyi uydukları için, üniveriteyi bir hastane gibi görerek, alt-üst ilişkisi ile yönetirler. Bilmezler ki, üniversitedeki akademik ve idari hayat, doktora sonrasından başlayarak, primus interpares’tir.
Bu nedenlerle derhal tıp fakülteleri, kendi üniversitelerini kurmak için, bugünkü üniversitelerden çıkartılmalıdır.
Üniversite reformu ancak bundan sonra anlamlı olabilir.

İkinci olarak yapılacak iş: üniversitelerin, üniversite olabilmeleri için, Bölüm düzeyinde “mali özerklik”, “ita amirliği” ve “tüzel kişilik” yetkilendirmeleridir. Bunun için zaten pratik bir yapı mevcuttur. Öğrenciyi ÖSS’den, bölümler, doğrudan almakta; bir çok bölüm (tıp ve hukuk hariç) kendi diplomasını vermektedir. 2547 sayılı yasa da, aslında bu tür bir yapıya açıktır. Dekanları, “temsilci,” “koordinatör,” “genel denetçi-gözetmen” ve “kurul kararlarının uygulayan” bir konuma getirmiş (Madde 16) ve Bölüm Başkanlarının bölümü idare ettiğini (Madde 21) amir hüküm halinde “emretmiştir.” Bunu 26 yıldır anlayan yoktur. Kaldı ki, tıpçı rektörler yasadan anlamadıkları ve üniversiteyi hastane veya klinik gibi gördüklerinden ve onların seçtikleri Dekanlar da “yetki” ile “kamu görevinin” ancak “yasadan alınacağını” bilemediklerinden, üniversiteler, “veri tabanı ilan” eden ve “cititation index’ten başka bir haltı, kalite olarak göremeyen,” zavallı, kurak ve verimsiz; öğrenciye müşteri muamelesi yapan “eğitim kursları” haline dönüşmüştür. Üniversite reformu için yapılacak tek iş, dekanları olduğu yerde bırakmak; rektörü temsilci yapmak ve Bölümü bölüm başkanı ile idareye gerçek anlamıyla kavuşturmaktır. Dünyanın bütün üniversitelerinde, Harvard Tıp dahil, bu böyledir.

Cumhuriyeti üniversitede kaybeden Türkiye, Cumhuriyeti tekrar üniversitede kazanacaktır. Bunun ilk yolu da tıpçıları kendi üniversitelerine göndermek ve Bölüm düzeyinde “ita amirliği” ve “tüzel kişilik” tanımaktır.

Vistilef- Prof. Dr. Veysel Batmaz

Hiç yorum yok: