ERGENEKON’DAN YARGILANAN ESKİ REKTÖR HAKKINDAKİ SENATO BİLDİRİSİNİ ELEŞTİRDİĞİMİZ “ANLAYAN BERİ GELSİN” HABER-YORUMUMUZA İKİ YORUM, BİR CEVAP GELDİ. BU YORUMLARI, İLGİLİ HABER’İN ALTINDA DA OKUYABİLİRSİNİZ FAKAT TARTIŞMAYI DERİNLEŞTİRMEK AMACIYLA BİR KEZ DAHA YAYINLIYORUZ. REKTÖRLÜK YARIŞININ BAŞLADIĞI ŞU GÜNLERDE, SADECE İLETİŞİM FAKÜLTESİ’NİN DEĞİL, TÜM ÜNİVERSİTE’NİN BU TÜR TARTIŞMALARA GEREKSİNİMİ VAR.
Birinci Yorum:
Bilmem yayınlarmısınız? Pek sanmıyorum ama yinede yazıyorum. Yaklaşık 6 ay önceki yazılarınızda isminin önüne ballar, kaymaklar ve tabiki yağlar eklediğiniz sizin tabirinizle "Sayın Prof. Dr. Mesut PARLAK hocamızın" ismi neden sade yazımla Prof. Dr. Mesut PARLAK oldu acaba. Bunun sebebi dekanlık beklentilerinizi karşılamaması üstüne üstlük soruşturma yiyip okuldan uzaklaştırılmanız olabilirmi?Prof. Dr. Mesut Parlak'ın nekadar devletini, milletini seven biri olduğunu gerek söylemlerinden gerekse eylemlerinden biliyoruz. Siz kendinizi acaba nasıl tanımlıyorsunuz. (Sağcı, solcu ortacı yada maşanız gibi duruma göre renk değiştiren bukalemun musunuz?)
Siz her yazınızda dem vurduğunuz bilimselliğin neresinde yada nekadarındasınız acaba?Siz ve ekibiniz demek daha doğru olsa gerek.İletişim Fakültesi sitesi için atıp tutuyorsunuz yok şöyle olmuş yok böyle olmuş diye Allah Aşkına sizin bu üniversiteye fakülteye tek bir artınız varmı derslerinizden nekadar saçmaladığınızı yakından biliyorum. Ne anlattığınızı niçin anlattığınızı bile bilmeden öğrencilere soru hakkı tanımadan dersi sadece işlemek için işlerdiniz. (Derslerinizi işlerdiniz çünkü ALEMDAROĞLUNDAN yediğiniz fırçalar yüzünden, fiiliyatta bulunurdunuzda elinde cep telefonunuz,aklınızda ÖZEL ŞİRKETİNİZİN işleri, ağzınızda eveleme güveleme saçma sözler top patlasa devam eder bitirirdiniz.)
Eleştirdiğiniz sitenin İstanbul Üniversitesi fakülte veya birim siteleri içinde en iyisi olduğunu biliyormusunuz? Bilgisizliğinizi teknik cahilliğinize veriyor ve devam ediyorum. Sizin bölüm başkanlığınız sırasında kendi bölümümün kaydını yenileyemiyor öğrenci belgesini bile alamıyorduk. Sebep neydi acaba diye araştırdığımda Halkla İlişkiler Bölümünün ders programını dahi hazırlayıp öğrenci işlerine veremediğini öğrenmiştim. Bir program bile hazırlamaktan aciz başkanlığınızdaki bölüm öğrenci belgesi almama engel olmuş yurtdışı eğitim başvurumu geciktirmişti. Diğer bölümlerin işleri, eleştirdiğiniz dekan tarafından güzelce yönetilirken ben diğer bölüm arkadaşlarımın alay konusu haline gelmiştim. Öğrenci işleri Kayıt yaptıramayan arkadaşlarımla dolup taşıyordu. Şükür sizi uzaklaştırdılarda işlemlerimiz normale döndü. Cadı kazanına çevirdiniz fakülteyi okulu birde utanmadan
"Suat Gezgini ben seçtirdim diyiyorsunuz" madem sen seçtirdin bu kadar gücün var bu kadar feryat niye?Sonuç olarak sizi tanıdığım için bu sözleri ve daha söylemediğim nicelerini söyleyebiliyorum.Fakülteye bir daha asla dönmemeniz bölüm başkanımız olmamanız dileğiyle (En azından ben mezun olana dek)
İsimsiz, 27 Mart, 2008 15:43
VEYSEL BATMAZ’DAN AÇIKLAMA:
İsimsiz tarafından yazılan yorumun, konu ile ilgisi yok. Vistilef bu yorumun eklendiği haberi ile İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun bir eylemini eleştirmekte ve yargıya karışma olarak nitelendirmektedir. Oysa İsimsiz kişinin yorumu, Veysel Batmaz ile Mesut Parlak ve Suat Gezgin arasındaki işlerle ve Veysel Batmaz’ın “ne kadar kötü hoca ve bölüm başkanı olduğu” ile ilgilidir. Anlaşılan, ERGENEKON nedeniyle haklı bir panik duyulmaktadır. Bu da, yorumu yapan İsimsiz kişinin bir öğrenci olmayıp, imlâ ve gramer hatalarıyla tipik bir İstanbul Üniversitesi öğretim elamanı olduğunu göstermektedir.
Bu İsimsiz kişiye, beni işe karıştırdığı için, çok iyi bildiği şunları söyleyebilirim: Ben Mesut Parlak Hocamızı, üç dönem, 1997’den bu yana desteklemiş bir kişiyim. Nükhet Güz ve Tayfun Akgüner Hocalarımızın ricası üzerine bu desteğimi hep sürdürdüm. Onun için oy topladım. 2006’nın son aylarına kadar da desteğim devam etti. Suat Gezgin ise onu hep köstekledi ve desteklemedi. Mesut Bey’in ikinci rektör adaylığı döneminde, rektör adaylığı için geldiği Fakülte’ye sokmadı ve o gün Veysel Batmaz sayesinde Mesut Bey Fakülte’de adaylık konuşması yapabildi. Bu nedenle, Veysel Batmaz ile Mesut Parlak arasında tersinden bir ilişki, yani nankörlük ilişkisi vardır. Bu bilgileri teyit etmek isteyenler, dileyenler, Prof. Tayfun Akgüner ve Prof. Nükhet Güz’e başvurabilir. 2006 yılının sonuna kadar Mesut Bey ile Serdar Taşçı’nın da ilişkileri çok iyiydi. Ancak, Mesut Hocamız nedendir bilinmez, yanıltıldı.
Suat Gezgin her üç dönemde de benim sayemde Dekan olabilmiştir. İlk döneminde Edibe Sözen’e karşı 7-6 oyla kazandı Dekanlığı. Ona ben oy vermeseydim Dekan olamayacaktı. İkinci dönem, Alemdaroğlu’na mektup yazarak, onun Dekan olmasını Edibe Sözen ile birlikte ricacı olduk. Üçüncü dönem ise, Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak’a mektup yazarak, Dekanlığa aday olmadığımı söyledim. Ama hep, herkes benim Dekan olma isteğim var zannederek, benim önümü kesmeye yeltendiler. Bunların hepsini kendisi de bilir ve bir Yönetim Kurulu toplantısında da ikrar emiştir. Bu işlemlerin bir diğer şahidi ise Edibe Sözen’dir.
Nasıl ders verdiğimi veya nasıl bölüm başkanlığı yaptığımı eleştirmek, öğrencim olsun olmasın herkesin hakkı. Orası bir devlet üniversitesi ve milletin malı. Derslerde anlattıklarımı anlayamayanlar doğal ki infial duyacaklar. Öğrenci ile yüz göz olmanın pedogojik hiç bir olumlu yanı yoktur; sadece tembel öğrencilere yarar. Verdiğim Lisans derslerinin veriliş tarzı soru sorulmaya müsait değildir. Yüksek Lisans derslerimde ise tartışma çoktur. Ben okula dönünce, bu tür hocaların hepsi, düzgün ilişkilerine yeniden başlayacaklar.Ancak, hiç de ilgisi olmayan bir haber için yapılan bu İsimsiz yorum, İletişim Fakültesi’ndeki paniği ve korkuyu göstermektedir.
İlgisiz bir habere İletişim Fakültesi ile ilgili bir yorum yapmanın başka izahı yoktur. Bir öğrenci tarafından yazılmadığı da belli. Şu cümleyi bir öğrenci yazamaz: “Fakülteye bir daha asla dönmemeniz bölüm başkanımız olmamanız dileğiyle (En azından ben mezun olana dek)”
Vistilef, Veysel Batmaz’ın özel sitesi değildir. Bu sitede herkes yazı yazmış ve yorum yapmıştır. Yapacak ve yazacaktır. Sevgilerimle,Prof. Dr. Veysel Batmaz
27 Mart, 2008 18:29
İkinci Yorum:
VEYSEL BATMAZ KIMDIR?
Öncelikle bu yorumu girmekteki amacımın, ilk yorumcunun yazısına ya da Veysel Batmaz'ın ona cevabına eleştiri, nazire vb. yazmak olmadığını belirterek başlayayım. Ben sadece ilk yorumdaki, sonunda soru işareti olmayan soruya takıldım: "Prof. Dr. Mesut Parlak'ın nekadar devletini, milletini seven biri olduğunu gerek söylemlerinden gerekse eylemlerinden biliyoruz. Siz kendinizi acaba nasıl tanımlıyorsunuz." Bu soru her ne kadar sayın Profesör'e sorulmuş olsa da ben de, cevap niyetine, kendi bildiklerimi/düşündükleri kayda geçireyim istedim.
Fakat cevabı bulabilmek için onu önceleyen başka bir soruya cevap aramak gerekir: Veysel Batmaz kim? 1970'lerde Ünsal Oskay gibi dünyaca ünlü iletişimbilimcilerin asistanı, araştırma görevlisi, 1980'lerde efsanevi iletişimci George Gerbner'in öğrencisi, asistanı, Cultural Environment Movement'in kurucu üyesi, Alman filozof Jürgen Habermas'ın seminer öğrencisi 1990'larda İÜ. İletişim Fakültesinin eğitimini verdiğini zannetiği sinema'nın Türkiye'deki en önemli kuruluşlarından Türsak Vakfı'nın kurucu üyesi, ülkenin en önemli reklam ajanslarında müdür, araştırma sorumlusu, çeşitli kuruluşlarda danışman, Beykent Üniversite'sinin dört kurucusundan biri, Panajans'ın kurucusu, yöneticisi, tv'de, gazetelerde gördüğümüz birçok siyasetçinin siyasal danışmanı ya da bu danışmanlık gruplarının mensubu. 2000'lerde İÜ İletişim Fakültesi'nde profesör, sayısı yüzlerle ifade edilebilecek makale ve incelemenin yazarı...Bu saydıklarım, Batmaz'ın bütün kitaplarının "yazar biyografisi" bölümlerinde ya da Internette bulunabilecek ve kendisini biraz olsun takip eden herkesin vakıf olabileceği bilgiler, özel sırlar değil. Bu özetin özeti biyografi; yorumcunun sorduğu soruya tek başına cevap değil elbette. Bunların hiçbiri sayın Profesör'ün "devletini, milletini sevip sevmediği" hakkında bir fikir veremez bize.
Fakat yorumcu şöyle bir cümle sarf etmiş yorumunda: "Derslerinizi işlerdiniz çünkü ALEMDAROĞLUNDAN yediğiniz fırçalar yüzünden, fiiliyatta bulunurdunuzda elinde cep telefonunuz, aklınızda ÖZEL ŞİRKETİNİZİN işleri, ağzınızda eveleme güveleme saçma sözler top patlasa devam eder bitirirdiniz." Bu cümleyi okuduktan sonra kendi kendime sordum: Şu yukarıdaki devasa özgeçmişe sahip Veysel Batmaz, bütün öğretim elemanlarının yazdığı kitap sayısı kendisininki kadar etmeyen İletişim Fakültesi'nde ders vermekte neden bu kadar ısrarcı?? Elinde telefonuyla, özel şirketlerinin işlerini amfilerden yönetmek için mi? Dünyanın en önemli bilim adamları tarafından yetiştirilen Batmaz, acaba bu iş için başka yer kalmadığından falan mı özel şirketlerini İÜ İletişim fakültesin'den yönetmek istiyor? Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek, vakıf ünviersitesini bırakıp, devlet üniversitesine geçişi de mi bu yüzden acaba?? "Elinde telefonla derste özel şirketlerini yönetmeyenler" bunu yapabilirler miydi?Yukarıda sıraladağım işlere imza atmış, müthiş birikim sahibi bir akademisyen neden Türkçe bilen bir öğretim elemanı bile olmayan bir kurumda ders vermek istesin?? Niye fakültedeki "meslektaşları" imdb.com'dan filmlere bakıp ertesi gün sinema dersi anlatmaya çalışırken, kitap kalınlığında dava dosyaları hazırlamak zorunda bırakılmak pahasına bu fakültede diretiyor bu adam? Hep bu özel şirketler yüzünden mi? Bu sorulara aranacak yanıtlar devlet, millet sevgisi konusunda biraz fikir verir sanırım.
Bundan bir süre önce Batmaz'dan nefret eden bir HIT Bölümü öğrencisi arkadaşıma kendisiyle ilgili fikrini sormuştum. Nefret dolu bir yüzle bana şu cevabı verdi: "O adam bu fakülteye çok fazla"
Prof. Dr. Veysel Batmaz gerçekten bu fakülteye çok fazla. Bunu anlamamız için 6 yıl öğrencisi olmamız yeterli oldu. Bu kadar büyük bir farkı hiçbir kurum kaldıramaz. Normal şartlar altında hepsi TÖMER'de Türkçe Dilbilgisi sınıflarında kursiyer olması gereken bir İletişim Fakültesi kadrosunun içinde HIT Bölümü'ne kalite, ve bölümün öğrencisine prestij kazandırmaya çalışan Veysel Batmaz'ın durumu gerçekten zor. CD kapaklarıyla Sinema Tarihi dersi anlatılan, sinema "hocalarının" anlatacakları derslere bir gece önce imdb.com'dan çalıştığı, Çocuklar Duymasın dizisi üzerine tez yazan öğretim görevlilerinin bulunduğu bir fakültede Veysel Batmaz'ın ne işinin olduğunu ben de çok sordum kendi kendime.
Devletini milletini sevme meselesinde de bir karşılaştırma yapayım: Özel tvlerden, gazetelerden birinde çalışan bir arkadaşımıza rastladıkları zaman heyecandan titreyen, ağzının suları akan kıymetli İletişim Fakültesi öğretim elemanları; yukarıda özetlediğim gibi kabarık bir CV'ye sahip olsalardı acaba bir tanesi bile Veysel Batmaz gibi dönüp Türkiye'de ders vermeyi mi tercih ederdi? Eğer özel üniversiteye geçme şansları olsaydı tatlı para, bol maaşı bırakıp geri çevirip İletişim Fakültesi'nde mi kalırlardı? Bu soruların cevaplarının hepsini 6 yıllık takınlıklarımda aldım aslında. Ama bulmayı ilgilisine bırakıyorum.
Bu yorumun son sorusu: Acaba, dekanlık ihtirası olmadığını defalarca söylediği, İletişim Fakültesi neden Batmaz'ı içinde barındırmak istemiyor? Neden istesinler ki? İletişim Fakültesi'nin tüm elemanlarının yaptığı bilimsel çalışmaların toplamı Batmaz'ın çalışmaları kadar etmiyor. Fakülte hocaları; sınav sorularını bile doğru yazdıracak Türkçe dilbilgisine sahip değil. Batmaz'ın bölüm başkanı olduğu HIT'de öğretim görevlileri ders verebilmek için oturup çalışma yapmak zorunda kalıyor, Internette yapılan birkaç saatlik surfle gelip ders anlatamıyorlar. Yine Batmaz'ın dönemindeki HIT ders programı diğer bölüm programlarındaki içeriksizliği ve kalitesizliği kabak gibi ortaya çıkıyor.
Batmaz'ın derslerinde ortaya çıkan ve kabullenmek istenilmeyen bir diğer gerçek ise bazı dinleyicilerin seviyeleri. Derslere gelip hiçbir şey anlamayan bazı dinleyiciler kendi sığlık ve boşluklarını kabullenemeyince Batmaz'ı hiçbir şey anlatmamakla suçluyorlar. (Kral da aptal olduğunu kabullenemediği için halka çırılçıplak olduğunu söyleyememişti.) İÜ İletişim dünyada Sinema Tarihi dersinin öğrencilere CD kapakları gösterilerek işlendiği tek eğitim kurumu. Henüz Profesör bile olmayan bir bölüm başkanının, kendisine bir soru sormak için kapısının dışında 1 saat 45 dk içeride telefonla konuşurken de bir o kadar daha beklemek zorunda kalındığı bir yerdir İletişim Fakültesi. Tez danışmanlarının, 60 - 70 sayfa tez yazan arkadaşlarımıza "Bunu 8 sayfaya indir gel" dediği, verdiğim tezin kalınlığına bakılarak çok güzel yorumunun yapıldığı yer burası. (Keşke haftalarca uğraşacağıma önceki günkü Fener maçını anlatsaymışım 80 - 90 sayfa boyunca!) Burada Erasmus programı için, öğretim dili "sadece Almanca" olan okullara Almanca bilmeyen öğrenciler, dahası araştırma görevlileri gönderilir. Sınav kazanıp Erasmus'a katılım hakkı kazanan ve Fakülteden program takvimi bekleyen arkadaşımıza "Senin programın başlamış üzerinde iki ay geçmiş artık gidemezsin" denmiş bir fakülte burası. Bu abuklukların hepsine karşı çıkan bir Batmaz'ı Fakülte neden barındırmak istesin?Sabah'ın altısında kalkıp bilgisayar başına geçtiğini bildiğim, gece kitap bitirmek için kaç kere ertesi gün okulda uykusuz dolaştığına bizzat tanık olduğum Veysel Hoca'mı "derslerde saçmalıyor", "ağzında eveleme, güveleme saçma sözler söylüyor"? Derslerine giren her öğrenci ne kadar çok kaynakla, referanslar vererek ders anlattığını bilir. Acaba o dekan İletim Gazetesi'ndeki, yanlış, bozuk Türkçe'sini çözebilmek için decoder gereken aylık köşe yazılarını yazmak için uykusuz kalıyor mu? Dün bir devlet dairesinde duvarda asılı şu yazıyı gördüm: "Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır" Umarım bu yazı en kısa zamanda Fakülte'nin girişinde görünür bir yere asılır.
Birileri nerede okuduğumu sorduğunda, "İÜ İletişim Fakültesi'nde" demeye utandığımdan "Veysel Batmaz'la Hikmet Kırık'ın öğrencisiyim" deme gururunu bana yaşatan İÜ İletişim Fakültesi'ne minnetle....
İsimsiz, 15 Nisan, 2008 23:27
1 yorum:
"Bilmem yayınlarmısınız? Pek sanmıyorum ama yinede yazıyorum." İsimsiz yorum yazan arkadaşın giriş cümleleri böyle başlıyor. Sonra da Prof. Dr. Veysel Batmaz'ı eleştiriyor. Zaten bu arkadaş Veysel Hoca'yı övseydi ters giden bir şeyler var demekti. Üniversiteye gelmiş bir genç daha -misiniz ekinin, -de, -da'nın ayrı yazılacağını bilmiyor. E normal tabii; kalitesiz, yetersiz insanlarla dolu bir fakültenin öğrencisinin de Türkçe düzeyi ancak bu kadar olur. Arkadaş Veysel Hoca çeşitli bürokratik hinliklerle okuldan uzaklaştırldığı halde ya korkusundan ya da Veysel Hoca'nın dediği gibi gerçekte bir öğrenci olmadığı için ismini belirtmemiş. Ben ismimi belirteyim, Ekin Kadir Selçuk. İletişim Fakültesinde okuduğum için utanıyorum, çevremde tanıdığım tanımadığım herkese nasıl rezil bir fakülte olduğunu anlatıyorum, anlatacağım. Çünkü Dekan ve kadrosu yüzünden 5 yılım çalındı, elimden geldiğince onlardan bunun hesabını sormak için hukuki zeminler içinde her yolu deneyeceğim. Bu Fakültenin bana kazandırdığı tek şey birkaç dost ve Veysel Batmaz ile Hikmet Kırık hocalarımızdır. Dilerim bir gün onlar fakülteye geri döner, buraya gerçekten bir şeyler öğrenmek için gelen üç beş öğrenci faydalanır.
Yorum Gönder