50-d’de KADRO YOK, BURS VAR... İŞTE DURUM:
Üniversitemizde, bir iki gündür araştırma görevlisi statüsünde bulunan aday biliminsanlarında bir hareketlilik var. Alemdaroğlu ve Parlak gibi hukuka aykırı işlem yapmaktan Mahkemelerce hüküm altına alınmış olan rektörler ve onların atadığı dekanların marifetleri olarak ortaya çıkan bu durum, şu anda, Alemdaroğlu ve Parlak’ın dekanları ve onların bölüm başkanlarının görevden ayrılmalarının dışında çözülemez. Çünkü, araştırma görevliliğine atanmanın koşulunu tanımlayan (33-a) maddesi açıktır. Bu maddeye göre, Araştırma Görevlilerinin atanmaları için Dekan ve hiyararşik silsilenin (bilhassa, Bölüm Başkanlarının) yazılı “öneri ve olumlu görüşü” gereklidir. Bu öneri ve görüşler olmadan Rektörlük atama yapamaz. Araştırma Görevlilerinin ilkönce, Fakülte ve Bölümlerinden öneri ve olumlu görüşleri Rektörlüğe arz ettirmeleri gereklidir. Bu da, şu andaki Alemdaroğlu ve Parlak'ın dekanları ile yapılamaz. Bundan sonrası ise aşağıdaki gibidir:
İlkönce Araştırma Görevlisi statüsünü düzenleyen üç maddeyi inceleyelim:
2547/50-d) “Lisanüstü öğretim yapan öğrenciler, kendilerine tahsis edilebilecek burslardan yararlanabilecekleri gibi, her defasında bir yıl olmak üzere öğretim yardımcılığı kadrolarından birine de atanabilirler.”
2547/3-p) “Öğretim yardımcıları: Yükseköğretim kurumlarında belirli süreler için görevlendirilen, araştırma görevlileri, uzmanlar, çeviriciler ve eğitim –öğretim planlamacılarıdır.”
2547/33-a) “Araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarında .... [verilen] görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır. Bunlarla ilgili olarak Anabilim dalı başkanılarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, Müdürün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi kadrolarına en çok üç yıl süre ile atanırlar, atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer.”
Görüldüğü gibi, araştırma görevlileri 2547 sayılı Yasanın en az koruduğu akademik statüdür. Bu statünün 1750 sayılı eski üniversite yasasındaki hükümlere döndürülmesi zaruridir ve ilerici mücadele bu hedefe uygun yapılmalıdır. Ancak, bu nihai hedeften önce de yapılacaklar mevcuttur. Hukuk yolu ilk ve yegâne çözüm yoludur.
2547/33-e maddesi, Öğretim Yardımcılarından, uzman çevirici ve eğitim-öğretim planlamacılarının atanmalarında, "üçüncü defa atandıktan sonra" sürekli olarak atanabilecekleri olanağını hüküm altına alırken, aynı durumu araştırma görevlileri için tanımlamamıştır. Bu nedenle, 2547-33 maddesi de, aslında, geçici bir güvence maddesidir.
Ancak güncel durumda da Yasanın bu üç maddesi gerek YÖK, gerekse de rektörlük tarafından “olmadığı” gibi uygulanmaktdadır. Bu incelemenin amacı güncel olarak yasal durumun ne olduğuna ilişkindir. Bu inceleme idare hukukunun en önemli uzmanları tarafından yazılmıştır.
Araştırma görevlisi kadrosu, 2547/33-a’da tanımlanmaktadır. Yani, araştırma görevilileri için 50-d’ye göre bir kadro yoktur. 50-d maddesi çok açıktır: Bir lisansütü öğrencisi eğer “burslu” olarak tanımlanmıyorsa, 50-d’ye göre, 2547/33-a’daki kadroya atanabilir. Bu maddede, her defasında bir yıl olarak süre tanımı yapılmış ve 33-a’ya göre de bu süre toplam üç yıl olarak sınırlanmıştır.
Hukuken bu iki maddenin uygulaması şu şeklide yapılabilir (Yasanın 1982’deki gerekçesi de bu uygulama biçimindedir; ancak bugüne kadar bu uygulama hiç yapılmamıştır.) :
Bir lisansütü öğrencisi, ilk başladığı yıl 50-d'ye göre "burslu" olarak tanımlanır. Ondan akademik başarı dışında bir şey beklenmez. "Bursluların" seçimi burs kaynağının miktarına göre sınavla da olabilir, olmayabilir de; Yasanın bu konuda ucu açıktır. Bu parasal ve insansal kaynak miktarı, YÖK tarafından her üniversite için ayrı ayrı belirlenebilir. YÖK’ün yetki ve görevi burada sona erer. Bundan sonra artık iş, anabilim dallarına (Lisansüstü enstitüleri için Anabilim Dalı, Fakülte'nin Bölümleridir) kalmıştır. Burslu olarak nitelenen lisansüstü öğrencisi, bir yıl sonunda, 33-a’daki atanma koşullarına uygun olarak, Araştırma Görevlisi kadrosuna atanır. Bu atama birer yıl olabileceği gibi, yasanın üst süre sınırı olarak üç yıl da olabilir. Üçüncü yılın sonunda ise, bu öğrenciler, kazandıkları akademik ünvanlar sonunda ve/veya akademik başarıları çerçevesinde, yeniden araştırma görevlisi veya yardımcı doçent olarak "üniversitede devam edecekler" ve "görevleri sona erdirilecekler" olarak iki gruba ayrılarak, haklarında 2547’nin ilgili maddelerine göre idari işlem yapılır.
Yukarıdaki paragrafta özetlenen hukuksal ve yasal olarak amir hüküm olan uygulama, bir kez daha söyleyelim, 1982 yılından bu yana uygulanmamaktadır. Oysa, yasayı her okuyanın anlayacağı basitlikte olan hükümler, 12 Eylül’ün diktotaryal mantığı ile şu anda sorun haline dönüşmüş olan şeklini Alemdaroğlu ve Parlak dönemlerinde almış; teamül, yasa zannedilmiştir; kimse yasayı okumadığı için, uygulama mevzuat olarak görülmüştür. YÖK de, yasayı okuyamamaktadır.
Güncel olarak ise sorun biraz daha karışıktır. 50-d’deki "burslu statü" bugüne kadar zaten hiç uygulanmadığı halde, 50-d’den atanmış gözüken "araştırma görevlileri", sanki 33-a’daki kadroya sahipmiş gibi çalıştırılmışlar ve burslu statüsündeyken idari ve akademik bir yığın göreve boğulmuşlardır. Oysa, lisanüstü öğrencisi olarak baştan 2547/50-d’deki “burslu” öğrenci olarak tanımlansalardı, sorumlulukları, sadece dersler ve sınavlar ile tezlerden oluşan akademik başarı olacaktı. Oysa bu “burslu” olarak addedilmeyen fakat somut olarak "burslu olan" (yani "kadrosuz" olduğu söylenen) araştırma görevlilerine açıkça “angarya” uygulanarak, sorumlulukları dışındaki görevlerde istihdam edilmişlerdir. Bazı Dekan ve Bölüm Başkanları ile Anabilim Dalı Başkanları da, kanundan bihaber bazen kötü niyetli, bazen de bilmemezlikle muzdarip, bu akademik basmakların ilkine adım atan genç biliminsanı adaylarına akla hayale gelmedik baskı ve uygulamayı reva görebilmişlerdir.
Şu andaki palyatif çözüm basittir: Herbir, 50-d’de burslu oldukları halde, kadrolu şekilde "çalıştırıldığı addedilen" araştırma görevlisi, 33-a’daki atama koşullarına uygun olarak Rektör tarafından en fazla üç yıl olarak burslu statüden çıkartılarak 33-a’daki kadrolara atanabilirler.
Bu atamalara, kadro verip vermemesi dışında, YÖK atamaya karışamaz, ek koşul yaratamaz. Sadece, YÖK, bu aşamada, Anabilim Dalları düzeyinde kadro tahsisi konularında da yetkili makam olarak, bu statüdeki çalışan "akademik" kişi sayısını denetleyebilir veya Maliye Bakanlığı olanaklarına göre belirleyebilir. Zaten ünlü "31 Temmuz" yönetmeliği de [YÖK tarafından çıkartılan 31 Temmuz tarihli "Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"] bu yetkinin (kadro tahsisi yetkisinin) kullanılmasından ibaret olmalıdır; fakat yetkiyi aşmıştır. YÖK, 2547 sayılı Yasaya göre, araştırma görevlilerinin kadroya atanmasında merkezi sınav yapmak gibi bir yetkiye sahip değildir. Çünkü, mezkur yönetmeliğin, 2547 sayılı Yasanın 65. maddesine göre hazırlandığı ileri sürülmekteyse de (Bkz: Mezkur Yönetmelik, Madde: 3) 2547/65. maddenin 13. fıkrasında yer alan “görevlendirmeler ve nakil ile ilgili esaslar ve bu kanunun uygulanması ile ilgili diğer hususlarla ilgili” YÖK tarafından yönetmelikle düzenlenmesi yetkisi, 2547 sayılı Yasa’da, araştırma görevlilerin nasıl görevlendirileceği ile ilgili esasın (33-a) açıkça belirtilmiş olması ile, araştırma görevlilerinin veya diğer öğretim yardımcılarının atanmaları ve/veya görevlendirilmeleri ile ilgili hususları ve esasları kapsayamaz. Bir esas, Yasada açıkça yer almışsa, ayrıca ve ek koşullarla yönetmelikle düzenlenemez.
Özetle, "31 Temmuz yönetmeliği" kadüktür; Rektörlerin her yetki kullanımlarını YÖK’e veya mütaala yoluyla yetkili makam dışındaki kişi ve kuruluşlara sorarak işlem yapması hukuka aykırıdır.
İstanbul Üniversitesi ve diğer üniversitelerdeki araştırma görevliliği sorunu bir Yasa sorunudur ve nasıl çözüleceği yine yasanın pozitiv hukukuna göre yazılı haldedir. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, bir defaya musus olmak üzere değil; yasanın düzenliliği ve sürekliliği ilkesi doğrultusunda, 33-a’daki koşullara uymak koşulu ile, her araştırma görevlisinin süresini en fazla üç yıla kadar uzatabilir; üç yılın üstünde de, yine 33-a’daki atama koşullarına uygun olarak YENİDEN atama yapabilir.
Bir daha başta söylediğimizi sonda tekrarlarsak; Alemdaroğlu ve Parlak gibi hukuka aykırı işlem yapmaktan Mahkemelerce hüküm altına alınmış olan rektörler ve onların atadığı dekanların marifetleri olarak ortaya çıkan bu karışık durum, şu anda, Alemdaroğlu ve Parlak’ın dekanları ve onların bölüm başkanlarının görevden ayrılmalarının dışında çözülemez. Çünkü, atamanın koşulunu tanımlayan 33-a madesi açıktır. Araştırma Görevlilerinin atanmaları için Dekan ve hiyararşik silsilenin “öneri ve olumlu görüşü” gereklidir. Bu öneri ve görüşler olmadan Rektörlük atama yapamaz. YÖK’ün bu atamalarda kadro tahsisi dışında yetkisi yoktur. Araştırma Görevlilerinin ilkönce, Fakülte ve Bölümlerinden öneri ve olumlu görüşleri Rektörlüğe arz ettirmeleri gereklidir. Bu ise Alemdaroğlu ve Parlak'ın dekanlarınca yapılamaz. Bundan sonrası ise yukarıda anlattığımız gibidir. YÖK'ün adem-i merkeziyetçi olmak isteyen bir Başkana sahipken, merkeziyetçiliğin tam ortasına düşmesi, bu konunun dışında ele alınması gerekli bir hâldir.
Tüm ilgililere duyurulur...
Vistilef Hukuk Bürosu
(Hukuksal yardımları için Prof. Dr. Veysel BATMAZ'a Vistilef olarak teşekkür ederiz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder