Vistilef’in Notu: İstanbul Üniversitesi’ni “ideolojik cendere” haline getiren iki rektörden biri olan Alemdaroğlu, diğeri Parlak’tır, aşağıda askerlerle olan ilişkisini anlatıyor... Türban karşıtlığını ve üniversiteyi “cephe” olarak gören bu zihniyetler (Alemdaroğlu ve Parlak) dönemleri boyunca Mustafa Kemal’in bilimsel çalışmaları ile ilgili tek bir akademik çalışma için platform hazırlamamışlardır. Bu dönemde (1997-2008), bu iki rektörün sadece iki bilimsel (!) etkinliği göze çarpmaktadır: “Çanakkale Savaşı” tanıtımları ve “Ermeni Konferansı.” İlginçtir ki, her iki “olay” da 1920’den önce olan olaylardır. Yani, Cumhuriyet ve Meclis kurulmadan, Türkiye Cumhuriyeti tüzel kişiliğini Mustafa Kemal önderliğinde kazanmamışken... İstanbul Üniversitesi’ni cehennemsel bir cendere halinde yöneten bu iki rektör ve hempalarından, hukuk karşısında hesap sormaya akademik olarak devam edeceğiz.
Alemdaroğlu bakın neler yumurtluyor... Şimdi o haberi okuyalım:
1998 yılında üniversitede türbana yasak getirildiği zaman İl Emniyet Koordinasyon Kurulu'nda sorgulandığına dikkat çeken Alemdaroğlu, "O gün taviz verilseydi türban ve üniversite konusunda cephe kaybedilirdi." diyor. Yine aynı endişeleri yaşadığını iddia eden Alemdaroğlu şöyle devam ediyor: "Dönemin Genelkurmay başkanı 3 kez telefonla aradı ve destek verdi. Vali toplumu germeyelim, taviz verin, hoşgörülü olun imasında bulundu ama direnildi. Bu tip durumların tekrarlanabileceğinden endişe ediyorum. O dönemde TSK arkamda olmasaydı ben ne yapardım? Olaylar haftasında resmî kıyafetle 3 korgeneral beni ziyaret etti. Askerler her vesile ile üniversiteleri desteklediklerini göstermeliler."
Kemal Alemdaroğlu kaygılarını dile getirirken üniversitesindeki başörtülü sayısını da veriyor. Buna göre, 2003 yılında İstanbul Üniversitesi'ne 11 bin başvuru olmuş. 170 tane de türbanlı başvurmuş. Kayıt sırasında peruk takanlar var.
TSK, öğretmenleri eğitsin!
Rektörler, şikâyetlerini o kadar geniş tutmuşlar ki, değinmedikleri konu ve kurum kalmamış. İşte bazıları: "Mütareke basını kayıtsız kalıyor. Bugün Türkiye'de 600 bin öğretmen var, onlardan ne kadar eminiz? Belki okul müdürlerine TSK tarafından psikolojik eğitim verilebilir. Adliyede irtica kol geziyor. Dinciler 2 büyükşehir belediyesini elde ettiler ve çok büyük gelirler elde ediyorlar. Valiler cuma namazına gidiyor."
Kayıtlara giren cümlelerden bazıları şöyle: "Bugüne kadar her şeyi devletten bekleyen halk kendi başına birey olamıyor... Türk halkı kadar dedikodudan ve günlük olaylardan etkilenen bir halk dünyada yok. Türk halkı değişik. Güce tapıyor... Önümüzde yerel seçimler var. Halka güven olmaz." Askerlere "Planlı faaliyetleri uygulamalıyız. Bir kıvılcıma ihtiyaç var ve kıvılcımı daha sonra genişletmeliyiz. Ama bu kıvılcım var mı?" diye soran rektörlerin çözüm için söyledikleri de ilginç: "En önemli konu caydırma ve korku yaratmak. Kapı kapı dolaşıp bu gidişin tehlikelerini anlatmalıyız."
Kemal Alemdaroğlu'nun rektörlük koltuğuna oturduğu 1997 yılının Aralık ayında Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı idi. Karadayı, görevini 1998 yılının Ağustos ayında Hüseyin Kıvrıkoğlu'na devretti. İÜ'nün 98'in Eylül ayında başlattığı başörtüsü yasağı kararı sonrası yüzlerce öğrenci eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Türkiye'de okuma fırsatı ellerinden alınan yine yüzlerce öğrenci de yurt dışında eğitimini tamamlamıştı.
19 Eylül 2003 tarihindeki toplantıya şu üniversitelerin rektörleri katılmıştı. İstanbul Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Malatya İnönü Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Ondokuzmayıs Üniversitesi.
Zaman, 2 Mayıs 2009
4 yorum:
Yine "zaman"dan zamansız ve dolayısıyla da anlamsız bir alıntı. Ayrıca, nedir bu ideoloji düşmanlığı? Hiç yakışmıyor bu ideolog yazara...
Zaman ve Hürriyet'in biribirinden farkı olmadığını ve bir haberin sadece Zaman'da çıkmış olması ile değerinden bir şey kaybetmeyeceğini bilmemiz, bildirmemiz gerekiyor.
Zaman'ın haberi, yılar önce (2003 yılında)çekilmiş fotoğrafı kanıtlıyorsa, diyecek bir şeyimiz yok; olmamalı. Üniversite'yi paşa paşa, paşalar cenneti ve öğretim üyeleri ve öğrencileri cehennemi yapanlara (İ.Ü. için Alemdaroğlu ve Parlak dönemine) karşı tavrımız hep net olmuştur...
Vistilef
Kutladığınız (ve hatta kutsadığınız) Söylet ne cehennemi yapıyor acaba, bir fikriniz var mıdır?
Vistilef her İstanbul Üniversitesi rektörüne göreve başladığında kutlama yapar... Daha sonra ise rektörlerin ve dekanların izlediği politikalara göre gerekli hukuki ve idari tavrını alır. Vistilef ilkönce İ.Ü. İletişim Fakültesi’nin, sonra da İstanbul Üniversitesi’nin ve en sonra da diğer iletişim fakültelerinin ve Türkiye üniversitelerinin “en iyi” olması için çaba sarfeder; ikaz ve teşhirde bulunur; sadece eleştiri yapar. Bu amaçlara uygun hareket etmeyen dekan ve rektörlere ve YÖK’e karşıdır. Sadece eleştiri yaptığı, yargı kararlarıyla defaatle sabit olmuş bir biçimde, hiç bir zaman hakaret ve küçük düşürücü söylem ve eylem yapmadığı ortadadır.
Bu nedenle görevlerin başlarında tüm rektörleri kutlar ve kutsar... Parlak’a aynısı yapılmıştır. Umar ki, hep en iyiye doğru, işlem ve eylem yapsınlar, İstanbul Üniversitesi’ni yükseğe taşısınlar...
Alemdaroğlu, aynı bazıları gibi, Prof. Veysel Batmaz’ı, “AKP’nin YÖK Komisyonu üyesi olmakla” itham etmiştir ve yaptığı bu teviratın karşılığını almıştır; ilk başta Vistilef’in desteklediği Parlak da gerekli "hukuk cevaplarını" almış ve almaya devam etmektedir; edecektir.
Cehennem ve Cennet’in arasında hep bir Araf vardır.
Cehennem yaratanlar cehennemi yaşarlar.
Aut disce aut discede...
Yorum Gönder