Add to Flipboard Magazine.

31 Ocak 2008

NE ŞİŞ YANSIN NE KEBAP: “REKTÖRLER TÜRBANA, İKTİDAR ALANLARINI YİTİRMEMEK İÇİN KARŞIDIR.” DEMİŞTİK:


DEDİĞİMİZ OLDU; İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ YÖNETİMİ, TÜRBANA, “BAŞÖRTÜSÜ OLARAK” EVET DEDİ... BAŞÖRTÜSÜ YASAL HALE GELİRSE, YARGI KARARLARINI MI, YASAYI MI UYGULAYACAĞINI BELİRSİZ BIRAKTI...

Biraz geriye gidelim ve hafızamızı tazeliyelim. Bundan iki ay kadar önce sivil anayasa tartışmaları bağlamında, Profesör Mesut Parlak, İ.Ü. Rektörü olarak şunları söylüyordu:

''Bizim başörtüsü ile sorunumuz yoktur. Bu ülkenin de başörtüsü ile sorunu yok, türbanla sorunu var. Bu ülkenin Kürtle sorunu yok, Kürtçü ile sorunu var. Bu ülkenin dinle sorunu yok, dinci ile sorunu var. Biz demokratik, hukuk devletine inanıyoruz. Demokratik hukuk devletinde hukuk ne diyorsa o yapılır.” (Mesut Parlak, Rektörden Anayasa Uyarısı, AA)

Bu sözler ne demek, Sayın Rektör? “Adaletli” bir eğitim hakkından yana mısınız, karşı mı? Derslere, aynı ideolojiden erkekler girerken, kızlar neden giremesin? Şu anda önerilen değişiklik, “başörtüsü” diyor; bunu kabul edecek misiniz? Bugün arş-ı âlâya İstanbul Üniversitesinin türbana karşı görüşlerini açıklayacağını duyurduğu toplantıda, bu soruların hepsi belirsiz kalmıştır.

Tıpçıların rağbet ettiği, 31 Ocak 2008 tarihli türban konulu toplantıda, Cerrahpaşa ve Çapa fakülteleri ağırlıktaydı. İ.Ü. Öğretim Üyeleri Derneği üyeleri neredeyse tam sayı ile (300-350) ile toplantıda bulunuyordu. Diğer fakültelerden katılım ise çok azdı. Toplantıda, Profesör Şefik Dursun’un “yıllar önce bir paneldeki yasalara uyarız demiştiniz, yasada başörtüsü serbest bırakılırsa uyar mısınız?” sorusuna Mesut Parlak “ben hukukun üstünlüğüne inanıyorum” diye yanıt verdi. Daha önce Vatan gazetesine verdiği demeçte söylediği, “bu değiğiklikler Anayasa Mahkemesi'nden geri döner” ifadesini ise bu kez kullanmadı. Çok genel geçer şeyler söyledi. Okuduğu metin oldukça uzundu ve acele ile hazırlandığı belliydi. İfade ve anlam karmaşasıyla dolu metnin hedefi belirsizdi. Toplantıda Senato duyurusunu Profesör Şafak Ural okudu, daha sonra Rektör Parlak, konuşmasını yaptı. Ardından salonun arka tarafına geçen Profesör Parlak, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Daha sonra salona döndü ve toplantının kalan kısmının basına kapalı olduğu duyuruldu. Tam o sırada Profesör Şefik Dursun konuşmaya çalıştı. Hafif bir huzursuzluk oldu. Daha sonra gazeteciler, Şefik Dursun’u dinlemesinler diye olacak, salondan çıkarıldılar. Ardından da bermutad, Yönetime destek konuşmaları ve övücü değerlendirmeler geldi.

Bundan dört ay kadar önce, 2007-2008 öğrenim yılının açılış konuşmasında ise daha da belirsiz bir duruş ile karşı karşıyayız: Rektör Profesör Mesut Parlak, bu konuşmasında, “Atatürk’ü sadece bir arka plan” olarak kabul ediyordu. Bir tıp profesöründen beklenmeyecek felsefi bir irdeleme ile şunları söylüyordu:

“Laik ve demokratik yapı niçin tartışılmak istenilmektedir? Çağımızda gündemde olan bazı felsefi söylemler, tüm dünyayı etkilemiş olan terör olayları ve Sovyetler Birliğinin çökmesiyle birçok alanda ortaya çıkan köklü değişimler bu tartışmaya gerekçe olarak gösterilmek istenilebilir. Gerçekten de bu oluşumlar, devlet, cumhuriyet, ulus, değerler gibi kavramların tartışılması ile doğrudan ilgilidirler. Bu tartışmaların yapılmasının entelektüel hayatımız için son derece yararlı olacağına inanıyorum. Fakat bu tartışma konuları sorunumuz ile ilgili değildir. “Çünkü karşımızda, Atatürk ilkeleri, Cumhuriyet kazanımları ve laikliğin, milli bütünlüğümüz ile olan kopmaz ilişkisi durmaktadır. Bu konuda yapılacak her tartışma, yanlış sorulmuş bir sorunun gereksiz olarak gündeme getirilmesidir. Böyle bir ilişkinin sorgulanması, herhangi bir felsefi görüşün, postmodern söylemin veya entelektüel tercihlerin tartışma konusu içinde olamaz.
“Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet kazanımlarının toplum içindeki yerlerini doğru olarak tanımlamak zorundayız. Yukarıda da işaret edildiği gibi, onlar köklerini tarihimizden almaktadırlar ve vazgeçilmezdirler. Bireylerin davranışlarını, toplumun tercihlerini, ekonomik hayatın dinamiklerini etkilemektedirler. Bu ilkeler aynı zamanda devlet bütünlüğünün belirleyici öğeleri arasındadır. “Bu ilkelerle oynanılmasının tehlikesi de buradadır: değiştirilmesi, hatta değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi, sonunda üniter yapının zaafa düşürülüp yok edilmesi tehlikesini de beraberinde getirecektir. “Şu bir gerçektir: Atatürk ilkeleri, siyasi yapının kültürel arka planını biçimlemektedir ve devletin bölünmez bütünlüğünün dayanaklarından birisidir. Fakat bunlar günlük politikanın, değişen ekonomik ve sosyal yapının dışındadır; dolayısıyla değişen politikalarla ilgili değildir."
(Mesut PARLAK'ın İstanbul Üniversitesi 2007-2008 Eğitim-Öğretim Yılı Açılış Konuşmasından)

Son olarak gelinen nokta ise şu: İstanbul Üniversitesi yönetimi, hukuki olarak kabul edilen bir yasa hükmü kaşısında, Mahkeme kararlarını mı, yoksa yasa hükümlerini mi uygulayacaktır? Bu belirsizdir. Anlaşılan, diğer rektörler gibi Sayın Mesut Parlak da, iktidar alanını yitirmemek fakat bağlı bulunduğu ideolojik destekleri de fazla kızdırmamak için, ne şiş yansın ne kabap demektedir. İstanbul Üniversitesi Senato kararı ise belirsizlik ve suskunluk yönetiminin en güzel örneklerinden biridir.

İşte Senato Bildirisi:

“Üniversitemiz, türban yasağının kaldırılması konusunda gelinen noktayı endişe ile izlemektedir. “İstanbul Üniversitesi Senatosu olarak türban yasağının anayasa değişikliği yapılarak aşılmaya çalışılmasının yanlış olacağını düşünüyoruz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve mevcut anayasamızın temel ilke ve dayanaklarının başında laiklik ilkesi gelmektedir. “Laiklik ilkesi, hukukun üstünlüğünün, insan haklarına saygının, demokrasinin varlığının ve bilimsel özgürlüğün korunmasının bir ön koşuludur. Bu anlamda Cumhuriyetin özünün ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Türban yasağının anayasa değişikliği yoluyla aşılmak istenilmesi laiklik ilkesine, yani anayasanın ruhuna aykırı olacaktır. Üniversitelerimizde dinsel simgelerin kullanılması yasağı dayanağını laiklik ilkesinden almaktadır. “Politik çıkarlar ve siyasi tercihlerin, din ve vicdan özgürlüğü adı altında, Üniversitelerde bilimsel özgürlükleri tehdit etmesi kabul edilemez. Türkiye, din istismarına ve şeriat oyunlarına sahne olmayacaktır. Sosyal düzenimizi bilerek veya bilmeyerek değiştirmek isteyenlere göz yumulamaz. “İstanbul Üniversitesi her zaman laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkmış, Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ve demokratik hukuk devleti ilkesine kararlılıkla bağlı kalmıştır. Üniversitemizin, Ulusumuzu aydınlık bir geleceğe taşıyabilecek öğrenciler yetiştirmek için bu ilkelerin savunucusu olmaya devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.” (İstanbul Üniversitesi Senato Duyurusu 31.01.2008 Saat: 10:45)

Alemdaroğlu’nun gerilim politikasından daha “soft” bir yaklaşımla, bir yıl daha, üzerimizde, haksız ve hukuksuz bir iktidar kullanımı yaşayacağız gibi görünüyor.

Bu nedenle diyoruz ki, Cumhubaşkanı’nın kızının bir YÖK üniversitesinde türbanla diploma almasına resmî olarak ses çıkarmayan tüm rektörler, iktidar alanlarını yitirmemek için türbana karşı çıkıyorlar, “başörtüsüne evet” diyorlar.

İşin anlaşılmaz ve içinden çıkılmaz özeti bu.

Hiç yorum yok: