Add to Flipboard Magazine.

18 Eylül 2008

Engin Ardıç / Sabah / 17.09.2008

Yokolsun YÖK


Bazı çok önemli meseleler kavga gürültü arasında kaynayıp gidiyorlar demiştik, işte bakın, hükümet YÖK konusunu yeniden gündemine almış, kimsenin haberi de yok, umurunda da değil... Çünkü Doğan-Erdoğan "maçını" seyretmek daha heyecanlı!
Cumhurbaşkanı "şu sistemi değiştirin de artık rektör ataması yapmayayım" diye feryat ediyor, basının cici beyleri de cumhurbaşkanına rektör atamaları yüzünden yüklenmeyi sürdürüyorlar. (Hayrola, imar izinleri Köşk'ten de mi geçiyor?)

Ahmet Necdet Sezer de "elimde fazla yetki var, alın bunları" demişti, kimse aldırmamıştı, o yetkileri kendi amaçları doğrultusunda kullandırmak istiyorlardı çünkü!

Düzgün bir ülkede, üniversite rektörlerini cumhurbaşkanı tayin etmez. Düzgün bir ülkede YÖK mök diye bir kurum da bulunmaz.Gerek bu kurum, gerekse olağanüstü cumhurbaşkanı yetkileri, 12 Eylül düzeninin kamışıdır bizlere! Toplumu zart zurtla yönetebilmenin altyapı taşları...Rektörleri, her üniversitenin öğretim üyeleri kendileri seçerler... Haaa, yalnızca profesörler mi oy versinler, doçentler de katılsınlar mı, asistanlara da oy hakkı verilecek midir, öğrenci temsilcisi de bulunsun mu, "idari personelin" başı kel mi, onlara yazık değil mi, bunları tartışabilirsiniz...

İsterseniz, sizi çok mutlu edecekse, cumhurbaşkanı bu seçimleri onaylar ( "formalite" olarak "tasdik" eder), bürokrasi sevinir... O kadar.

O üniversitede türbanın serbest olup olmayacağına da gene rektör ve üniversitenin senatosu birlikte karar verirler! Gene oylama yöntemiyle... "Mütevelli heyet" de bunu denetler.

Hangi öğrenciden kaç lira ücret alacağına, kime hangi bursu vereceğine, hangi hocanın eline kaç lira maaş geçeceğine de bu "merci" karar verir, bakanlık değil!

Öğrenci de böylelikle istediği üniversiteyi kendisi seçer, belki birini ucuz bulur tercih eder, ötekinin bursu caziptir, berikinde kendi "itikadına" göre giyinmesi rahattır.

(Doktor olmak isteyen kendini Sümeroloji tahsil ederken bulmaz yani! Giriş sınavı koyacaksa, her üniversite kendi sınavını kendi kriterlerine göre kendisi yapar. Bu, ÖSYS gibi bir "yarış atı parkuru" değil, bir "bilimsel yeterlilik ölçümü" olur. Mühendis olmak isteyen çocuğa kurbağanın sindirim sistemi, karşılaştırmalı edebiyat okumak isteyene entegral denklemi sorulmaz.)
Avrupa'da "katolik üniversiteleri" de vardır örneğin ve bunların dini kimlikleri asla tartışma konusu edilmez.

Fransa'da, örneğin, dileyen koyu katolik Stanislas Koleji'ne yazılır, isteyen kızıl komünist Vincennes Üniversitesi'ne...

Çağdaş yüksek öğretim budur.
Bizde çocuğun saçına da karışılır hocanın sakalına da, ve yüksek öğretim yapıyoruz sanılır. Hocalara zorla sakal kestirmek de bize özgü bir rezilliktir, on sekiz yaşını doldurmuş adamla kadının ne giyeceğine karışmak da bize özgü bir faşizm tortusudur.Çünkü bu tür zart zurt eğitimi, aslına bakarsanız, 1934 reformuyla başlamıştır. Fakat tek parti döneminin "kışla üniversitesi" modeli, daha da sertleştirilerek sürmektedir.Türk üniversiteleri, Kenan Evren, Haydar Saltık, Orhan Aldıkaçtı ve İhsan Doğramacı'nın "yüksek liseleri" olmaktan kurtarılamazlarsa, bu memleket de iflah olmayacaktır.Önce bunu çözelim, sonra üniversitelerde "bilim üretmeye" de sıra gelir inşallah! Lehmann Brothers bankasının batmasından korkacağınıza, Türk üniversitelerinin içler acısı durumundan korkunuz. Biri bugününüzü etkiler, öteki, geleceğinizi...

Vistilef'in NOTU: Prof. Dr. Veysel Batmaz ile Engin Ardıç eski tiyatro dostudurlar. 1971 yılında, Kadıköy Maarif Koleji tiyatro kolunda birlikte çalıştılar. Lorca'nın YERMA adlı oyununu, kollektif olarak Engin Ardıç (Galatasaray Lisesi), Ferhan Şensoy (Galatasaray'dan kovulma Rize Lisesi), Mehmet Birkiye (Kadıköy Maarif Koleji) sahneye koyarken, Kadıköy Maarif Koleji Tiyatro Kolu yöneticisi Veysel Batmaz da bu üçlünün reji asistanlığı yapıyordu.

Engin Ardıç'ın yukarıdaki yazısına katılıyor ve tüm öğretim üyelerini ve öğrencileri yeni YÖK yasası için duyarlı olmaya çağırıyoruz. Ancak Ardıç'ın katılmadığımız tek cümlesi, bu zorbalık üniversitesi'nin 1934 reformu dediği (1933 olacak, maddi bir hata yapıyor) olayla başlatması. Bu yanlış. Türk üniversitelerinin günümüzdeki kokuşmuş yapısına 1982 yılında YÖK yasası ile başlandı. Eğer, daha gerilere götürecekseniz bunu en fazla 1940'a kadar götürebilirsiniz. Türkiye'de Türk-İslam sentezciliğinin resmi iktidar biçiminde, egemen ideoloji haline dönüşerek üniversiteleri 12 Eylül'e hazırlayan tarihi olay, 1947'de CHP Başbakanı olacak olan, Prof. Şemseddin Günaltay'ın 1940'da Türk Tarih Kurumu başkanı yapılması ile başlıyor. Ayrıntısı için Bkz: Veysel Batmaz-Cahit Batmaz, Atlantis'in Dili Türkçe, Salyangoz Yay., 2007.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu yazının sadece bir cümlesindeki görüşe katılmamanızı esefle karşılıyoruz. Yok artık bu (1933 Reformu) yanlışa da ortak olacak değildiniz herhalde!

Yazıdaki diğer yanlışlardan sadece bazıları:

1. Stanislas bir üniversite değil, adı üzerinde kolejdir, ilk orta ve lise bölümleri ile üniversite hazırlık sınıfları olan özel bir kolejdir. Üniversite ile hiç alakası yoktur. Evet, Avrupa’da (örneğin Belçika’da) adında “Katolik” sözcüğü geçen üniversiteler vardır; ancak bu üniversitelerde genellikle sadece adlarında ve bazı ritüellerinde hissedilen Katoliklik, içerden ve dışardan sıkça ve sertçe eleştiri konusu yapılmıştır. Bkz: www.stanislas.fr Vincennes Üniversitesi ise bir üniversitedir (Paris 8) ve 1968 olayları ile ünlenmiştir. Ancak ne yazık ki yazarın (ya da yazamayanın) şuur altı korkularıyla ileri sürdüğü gibi “kızıl” komünist değil, Deluze, Faucault, Lyotard gibi ünlü hocalarından da anlaşılacağı üzere tatlı su solcularının hakim olduğu bir kurumdur!
2. Diğer tüm matematik bilgisi gibi “entegral denklemi” de üniversitede edebiyat ya da başka bir alanı okumak için gereklidir. Yazarın (ya da yine yazamayanın) ileri sürdüğü gibi matematik ile edebiyatçılar için matematik gereksiz değildir; yoksa maazallah Yazar (ya da bir kez daha yazamayan) gibi matematikten nasibini alamamışlar ortaya dökülür. Matematik bir dildir ve her türlü bilimsel etkinliği olmazsa olmazıdır.
3. “Öğrenci de böylelikle istediği üniversiteyi kendisi seçer, belki birini ucuz bulur tercih eder”. Bu cümle yalnızca yanlış değil, aynı zamanda da bir suç unsurudur ve Yazar (bu kez son olarak yazamayan) utanmadan sol adına konuşmayı sürdürmesin; suçüstü yakalanmıştır O. Ama ne acıdır ki, Veysel Hocamıza kaynak olabiliyor O.

Medyapoliten dedi ki...

Engin Ardıç'ın görüşlerine değil, söz konusu yazısının sadece bir cümlesine katılmadığımızı söylemiştik. Yazı, her nekadar Veysel Batmaz ile Engin Ardıç arasında kadim ilişkiyi anlatan bir not ile bitese de, Veysel Batmaz değil, Vistilef Tiyatro Kolu tarafından yazılmıştır. Veysel Batmaz'ın ayrıca, yazıda katılmadığı daha bir çok farklı durum olabilir. Bu Vistilef'i bağlamaz.

Vistilef

Adsız dedi ki...

"Vistilef Tiyatro Kolu" da ne ola ki?(!)

Her ne ise o ola...

Ancak yazının altında yayınlayan olarak "Medyapoliten" imzası var...

Öte yandan, cevap yazısının ilk cümlesi çelişkili:

"Engin Ardıç'ın görüşlerine değil, söz konusu yazısının sadece bir cümlesine katılmadığımızı söylemiştik" cümlesini bir kez daha okuyarak düzeltmenizi arz ve talep ederim.

Medyapoliten dedi ki...

Düzeltilecek bir şeyi ilkönce Vistilef fark eder ve yerine getirir.

Medyapoliten, Vistilef de dahil, bir dizi Web Sitesi'nin yapımcı kurumudur:

vistilefhukuk
vistilefakademik
medyapoliten
rektorbatmaz
vistilefhaber

gibi siteler, Medyapoliten Grubu kuruluşlarıdır ve doğrudan Veysel Batmaz ile ilişkileri yoktur.

Vistilef Merkez Komitesi

Adsız dedi ki...

"Engin Ardıç'ın görüşlerine değil, söz konusu yazısının sadece bir cümlesine katılmadığımızı söylemiştik" cümlesinden şunlar anlaşılır:

1. Veysel Batmaz, Engin Ardıç'ın bütün görüşlerine katılır.
2. Veysel Batmaz, Engin Ardıç'ın sadece sözkonusu yazısındaki bir cümlede belirtilen görüşüne katılmaz.

İşbu nedenelerle "Engin Ardıç'ın görüşlerine değil, söz konusu yazısının sadece bir cümlesine katılmadığımızı söylemiştik" cümlesinin, gerçek Veysel Batmaz'a yakışır şekilde düzeltilmesini ısrarla arz ve talep ediyorum.

Medyapoliten dedi ki...

Yazıyı yazan Veysel Batmaz değil; Vistilef'tir... Vistilef bir düşünce ve felsefe kooperatifidir. Vistilef, yukarıdaki yorumun 2.sine katılır; Veysel Batmaz hangisine katılır, o onun bileceği iştir.

Vistilef'te imzasız yayınlanan yazıların sadece yasal sorumluluğu Veysel Batmaz'a aittir, ve bu nedenle de İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından üç kez soruşturmaya uğramıi ve üçünde de aldığı cezalar İdare Mahkemeleri tarafından İPTAL edilmiştir.

Vistilef'te yayınlanan imzasız yazıların içeriklerindeki görüşlerden V. Batmaz sorumlu tutulamaz

Vistilef Ombudsmanı