İŞTE ÖÜ’LERİNİN İKİNCİ İŞ KONUSUNA MEME’DE YAKLAŞIMLAR...
ÖĞRETİM ÜYELERİNE MUAYENEHANE [ÇALIŞMA] İZNİ ANAYASA MAHKEMESİ İLE GELDİ
Üniversite öğretim üyesi olan hekimlerin muayenehanelerini 30 Temmuz 2010 gününe kadar kapatmalarını öngören madde, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İptal edilen madde, öğretim üyelerine 30 Temmuz 2010 gününe kadar muayenehanelerini kapatmalarını, başka hastanelerde görevlerine son vermelerini ve kısmi süreli çalışanların da tam süreliyi tercih etmelerini zorunlu kılıyordu. Mahkeme, üniversite öğretim üyeleri ile ilgili olarak 2547 Sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 57. Madde’nin “Bu süre içerisinde talepte bulunmayanlar istifa etmiş sayılır” biçimindeki cümlesini iptal ederek, kısmi süreli öğretim üyelerinin tam süreliye geçme zorunluluğunu ortadan kaldırdığı gibi ayrıca, 2547 Sayılı Kanun’un 36’ncı maddesindeki, “Öğretim elemanları, bu kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler” cümlesini de iptal ederek, üniversite öğretim üyelerinin muayenehanelerinde veya diğer hastanelerde mesai sonrasındaki çalışmalarına devam etme hakkı vermiştir. atezel@htgazete.com.tr http://www.haberturk.com/saglik/haber/534084-tam-gunun-iptali-sadece-ogretim-uyesine-yaradi
Serim: Engel görünmüyor
Anayasa Mahkemesi eski Genel Sekreteri Bülent Serim, Sayıştay kökenlidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Sayıştay’da yeterlilik öncesi verilen derslerden biridir. Serim, Sayıştay’da yıllarca “Devlet Memurları Kanunu” dersi verdi.Serim şöyle dedi:
“28. madde sizin de söylediğiniz gibi tümüyle ticari faaliyetleri yasakladığına; Devlet Memurları Kanunu’nun 87. maddesinde, ‘ikinci görev yasağı’ olarak getirilen kural, çalışma saatleri dışında mesleği serbest olarak yapmaya engel bulunmadığına ve bu kanunda başka bir yasak olmadığına göre meslek sahibi olan memurların mesleklerini çalışma saatleri dışında yapmaları olanaklı görülmektedir.” http://www.haber3.com/memurlara-ikinci-is-yolu..-592445h.htm
20 Temmuz 2010
16 Temmuz 2010
ANAYASA MAHKEMESİ VİSTİLEF'E HAK VERDİ: ARTIK TÜM ÖĞRETİM ÜYELERİ İKİNCİ İŞ AÇABİLECEK VEYA EK İŞ YAPABİLECEK...
Tüm İletişim Fakülteleri öğretim üyeleri artık serbestsiniz: Reklam şirketi kurun, prodüksiyon yapın, film çekin, halkla ilişkiler ajansında çalışın, danışman veya gazeteci olun...
Vistilef, özgür, verimli, hukuk içinde ve bilimsel bir üniversiteyi savunur. Bu koşulların oluşabilmesinin tek temeli de öğretim üyelerinin, mesai saati ve çalışma yerine bağlı olmaksızın özgür olarak akademik veya pratik işler yapabilmesi ve disiplin açısından "amir-memur" ilişkisi içinde olmamasına bağlıdır. 2547 sayılı Yasa kısmen bu koşulları yaratmıştı. Tam gün yasası adı ile anılan 5947 sayılı Yasa, 2547 sayılı Yasa'nın 36. maddesini tümden değiştiriyor ve öğretim üyelerini "memur" düzeyine getiriyordu. Buna karşı çıktık. Anayasa Mahkemesi de bu karşı çıkışımızı haklı bularak, 5947 sayılı Yasa'nın 2547 sayılı Yasa'nın 36. maddesini değiştiren hükmünü iptal etti. Böylelikle, medya denilen maymun alanında (MEME) yanlış duyurulan bu iptal, sadece hekim olan öğretim üyelerine değil, tüm öğretim üyelerinin üniversiteye ayıracakları zaman dışında ek veya ikinci iş yapabilmelerine, herhangi bir kurum veya şirkette çalışabilmelerine olanak sağladı. Sağlık Bakanlığı bu durumu kendi Internet sitesinde şöyle duyurdu: "Anayasa Mahkemesi kararıyla, üniversite öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları dışında çalışma yasağına ilişkin cümlenin iptal edildiği belirtilen açıklamada, “Buna göre üniversitelerde kısmi statüde çalışma sona ermiş olacak, ancak öğretim üyeleri mesailerinin bitiminde özel çalışabileceklerdir.“"
http://www.saglik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFF88F742D0D711251C7951230A665C77F
İŞTE HABER: Anayasa Mahkemesi, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un, bazı hükümlerinin iptaline karar verdi. CHP, Kanunun 11 maddesinin bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesinde dava açmıştı.
Yüksek Mahkeme, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun değiştirilen 36. maddesinin 2. fıkrasının 1. tümcesinde yer alan ''Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari 10 saat ders vermekle yükümlüdür'' ibaresini Anayasa'ya aykırı bularak oy çokluğuyla iptal etti.
Kanunun 6. maddesiyle, 2547 sayılı Yasaya eklenen Geçici Madde 57. maddenin ''Bu süre içerisinde talepte bulunmayanlar istifa etmiş sayılır'' biçimindeki son tümcesini de oy çokluğuyla iptal eden Anayasa Mahkemesi, tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların sadece bir sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra etmelerine izin veren yasa hükmünü de oy çokluğuyla iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu. Buna göre tüm doktorlar özel muayenehane açabilecekler. (A.A.)
Vistilef, özgür, verimli, hukuk içinde ve bilimsel bir üniversiteyi savunur. Bu koşulların oluşabilmesinin tek temeli de öğretim üyelerinin, mesai saati ve çalışma yerine bağlı olmaksızın özgür olarak akademik veya pratik işler yapabilmesi ve disiplin açısından "amir-memur" ilişkisi içinde olmamasına bağlıdır. 2547 sayılı Yasa kısmen bu koşulları yaratmıştı. Tam gün yasası adı ile anılan 5947 sayılı Yasa, 2547 sayılı Yasa'nın 36. maddesini tümden değiştiriyor ve öğretim üyelerini "memur" düzeyine getiriyordu. Buna karşı çıktık. Anayasa Mahkemesi de bu karşı çıkışımızı haklı bularak, 5947 sayılı Yasa'nın 2547 sayılı Yasa'nın 36. maddesini değiştiren hükmünü iptal etti. Böylelikle, medya denilen maymun alanında (MEME) yanlış duyurulan bu iptal, sadece hekim olan öğretim üyelerine değil, tüm öğretim üyelerinin üniversiteye ayıracakları zaman dışında ek veya ikinci iş yapabilmelerine, herhangi bir kurum veya şirkette çalışabilmelerine olanak sağladı. Sağlık Bakanlığı bu durumu kendi Internet sitesinde şöyle duyurdu: "Anayasa Mahkemesi kararıyla, üniversite öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları dışında çalışma yasağına ilişkin cümlenin iptal edildiği belirtilen açıklamada, “Buna göre üniversitelerde kısmi statüde çalışma sona ermiş olacak, ancak öğretim üyeleri mesailerinin bitiminde özel çalışabileceklerdir.“"
http://www.saglik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFF88F742D0D711251C7951230A665C77F
İŞTE HABER: Anayasa Mahkemesi, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un, bazı hükümlerinin iptaline karar verdi. CHP, Kanunun 11 maddesinin bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesinde dava açmıştı.
Yüksek Mahkeme, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun değiştirilen 36. maddesinin 2. fıkrasının 1. tümcesinde yer alan ''Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari 10 saat ders vermekle yükümlüdür'' ibaresini Anayasa'ya aykırı bularak oy çokluğuyla iptal etti.
Kanunun 6. maddesiyle, 2547 sayılı Yasaya eklenen Geçici Madde 57. maddenin ''Bu süre içerisinde talepte bulunmayanlar istifa etmiş sayılır'' biçimindeki son tümcesini de oy çokluğuyla iptal eden Anayasa Mahkemesi, tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların sadece bir sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra etmelerine izin veren yasa hükmünü de oy çokluğuyla iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu. Buna göre tüm doktorlar özel muayenehane açabilecekler. (A.A.)
11 Temmuz 2010
DEKAN DA AYNI...
Vistilef'in Notu: Son günlerde İstanbul Üniversitesi İlletişim Fakültesi'ne bir çok Alman akademisyen geliyor. Bu yazıyı herhalde onlar yazdı diyeceğiz ama hayır... Peki, Fakülte'mize ziyarete gelen Alman'lar İlletişim Fakültesi'ne nasıl ve kimi Dekan seçerlerdi? Hiç merak etttiniz mi? İşte cevabı [Duruma göre aşağıdaki yazıyı, Rektör yerine Dekan okuyun, üniversite yerine de Fakülte...]:
Üniversitelerde Rektör Belirleme Sorunu ve Almanlar Olsaydı Türk-Alman Üniversitesi Rektörünü Nasıl Belirlerlerdi? [Ya da, Fakültelerde Dekan adayı belirleme ve atama sorunu ve İlletişim Fakültesi'ne gelen Alman Hocalar bu fakülteye nasıl Dekan belirlerdi?]
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr
Son günlerde üniversite üst yöneticilerin belirlenmesi konusunda iki ciddi tartışma konusu yaşanmaktadır. Yakın geçmişte Marmara, Giresun ve Erzincan Üniversitelerinde yapılan aday belirlenmesi yoklaması sonucu öğretim üyelerinin ilk sıraya yerleştirdiği adayların YÖK tarafında Cumhurbaşkanına atanmak üzere gönderilen ilk sıralamaya girememeleri nedeniyle sık tartışılan konu yeniden alevlenmiş oldu. Anayasa tartışması kadar ilgi gören üniversitelerin üs yöneticilerinin belirlenmesi konusu sokaktaki insandan Cumhurbaşkanına kadar, YÖK başkanı dahi kimsenin memnun olmadığı görülüyor.
Bir ülkenin gelecekteki nitelikli insan potansiyelini yetiştiren üniversitelerin yönetim organlarının niteliği birçok bakımdan önem taşıyor. YÖK yasası kurulduğundan bu konular gündeme gelmiş ve ülkemiz bilim ve eğitim hayatının zarar gördüğü belirtilmişti. Halen de objektif ölçütler içinde konuyu işleyen duyarlı bilim insanları yılmadan işlemektedirler.
Bu anlamda üniversitelerin özerk olması ve kendi öze durumları nedeniyle birer devlet kurumu veya işletme gibi yönetilmek yerine bilimsel anlayışa uygun olarak ortak aklın etkisi ile özerk ortamda yönetilmesi kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Türk-Alman Üniversitesi Rektörü İçin Arana Özellikler Yetersiz
İkinci gelişme ise yeni kurulan Türk-Alman Üniversitesi üst yönetiminin belirlenmesi için başlatılan adaylık süreci ki bu da yukarıda belirttiğimiz mevcut üniversitelerimizin herhangi bir kritere bağlı olmayan üniversite üst yönetimlerinin belirlenmesi ile doğrudan ilgilidir.
17.06.2010 tarihli YÖK basın bildirisinde "18.06.2008 tarihli ve 5772 sayılı Kanunla değiştirilen 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 13. maddesinin (a) fıkrası hükümlerine göre yeni kurulan "Türk-Alman Üniversitesi"ne 13.05.2010 tarihli Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunca belirlenerek Cumhurbaşkanlığına sunulan 3 rektör adayından birinin çekilmesi ve listenin Başkanlığımıza iade edilmesi üzerine Türk-Alman Üniversitesi'nin rektör seçim sürecinin yeniden başlatılmasına karar verilmiştir" denilmektedir.
Rektör ataması için aday adayı başvurusunda bulunacak kişilerde;
a. "Profesör" akademik unvanını taşıması,
b. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu hükümlerine göre devlet memuru olarak istihdam edilebilmek için engel bir halin bulunmaması,
b. Rektör olarak atama işleminin ikmal edildiği tarih itibarıyla 67 yaşını tamamlamamış olması, şartları aranacaktır.
3. Rektörlük için aday adayı başvurusunda bulunmak isteyen öğretim üyelerinin, üçüncü fıkrada belirtilen şartları taşıması halinde, herhangi bir Devlet veya Vakıf üniversitelerinde kadrolu veya sözleşmeli olarak görev yapmaları şart değildir.
4. Başvuru dilekçesi ile birlikte ekte sunulan formata uygun olarak aday adayının akademik özgeçmişi ve yayın listesi yer almalıdır.
Yeni Üniversite Rektörü Tecrübeli Ve Deneyimli Olmalıdır
Yeni kurulacak üniversite için daha önceden bir aday listesi belirlendi ve YÖK bildirisinde de belirtildiği gibi adaylardan birinin çekilmesi ile süreç yeniden başlamıştır. Çekilen aday doğru bir iş yapmıştır. Bu bağlamda hem YÖK hem de Cumhurbaşkanlığını belirli bir itham altında tutmaktan kurtarmıştır. Bu bağlamda Türk Alman Üniversitesi rektörlüğünün atanmaması hayırlı olmuştur.
Doğal olarak 4 milyona yakın Türk vatandaşının yaşadığı Almanya ile ülkemiz arasında bir üniversitenin olması son derece önemlidir. Aklıma gelen soru şu, acaba Almanlar bir Alman-Türk Üniversitesi açsalardı kurucu rektör olarak ne tür ölçütler ararlardı? Daha önce yazdığım Üniversitelerde seçim modelleri konulu 8 yazıda konuyu dünya ölçeğinde nasıl işlendiğini örnekleri ile anlatmaya çalıştım.
Almanlar Niteliğe Değer Verir
Bu hafta başında Portekiz'de katıldığım bilimsel bir toplantıda Alman meslektaşıma "ülkenizde rektörlük seçimleri nasıl yapılıyor?" diye sordum. Ve yeni kurulan Türk Alman üniversitesinden bahsettim. Alman hocanın cevabı "biz olsak amaca uygun en yetkin kişiyi dünya çapında ilan ile alırız" olmuştur. Genelde rektörleri aranan özellikle akademik düşünce anlayışı, bilgi birikimi, üretkenlik, çalışma kültürü, hukuk bilgisi, toplumsal aydınlanmaya katkısı ve estetik duyarlılıklar gibi ölçütler aranır. Her şeyden önce anabilim dalından Rektörüne kadar niteliği en yüksek bilim insanları üniversitede yönetici konumdadır.
Daha önce Almanya'da bilimsel araştırma yaptığım sıralarda ve ileriki dönemlerde kısacıkta olsa sistemi incelmiş olmam nedeniyle Almanların nasıl sistematik hareket ettiklerini biliyorum. Alman Üniversitelerinde yöneticiler bayındırlık işlerini andıran faaliyetler ile değil, geçekten bilim ve bilimin işleyişi ile ilgileniyorlar. Konu temelde üniversiteye nasıl baktığımıza bağlıdır. Üniversiteyi nasıl tanımladığımıza ve nasıl bir üniversite istediğimiz sorusu ile doğrudan ilgilidir. Dünya üniversitelerinin bu konudaki tecrübesi açık. Akademik başarısı olmayan, ciddi anlamda projeler üretmemiş, uluslararası alanda bir kongreye düzenlememiş, kongreye katılmamış, herhangi bir kongrede seçkin bilim insanları karşısında iki cümle konuşmamış, temel bir iki eseri olmamış, ciddi anlamda yayınları atıf almamış hiçbir kimse yönetici yapılmaz.
Maalesef konu yine üniversiteyi nasıl gördüğümüz, üniversiteden ne beklediğimi ve nasıl bir üniversite istediğimize bağlıdır. Dünyanın bugünkü gelişmişlik ölçüsü ve üretkenliği bilim ve teknoloji üretimine bağlı olduğu için, ülkelerin kendi tercihlerini kendileri yapmak zorundadırlar. Bir toplum kendi yerini nerede görmek istiyorsa ona göre bilim ve teknolojiye değer vermek zorundadır. Bu nedenle Almanlar niteliği ve akademik başarısı yüksek insanlar arasından aday seçiyorlar. Seçimlerinde de değişik teknikler kullanarak üniversite bileşenlerinin tümünün katkısını aramaktadır. Daha önce değişik Alman Üniversitelerinin seçim modellerini yazmıştım. Çoğunlukla Almanlar öğrenci, öğretim üyesi, öğretim görevlisi, çalışan ve öğrencilerin belirli ağırlıklarda kullandıkları oy ile oluşan büyük senatonun oluşturduğu komite seçimi hazırlamaktadır. Seçim üniversitenin içine yönelik ve üniversitenin kendisi seçiyor. Üniversite bileşenlerinin özgür iradeyle seçtiği senato doğru adayı seçebiliyor. Aynı senato başarısız
Tekrar Türk-Alman üniversitesine dönersek, yeni kurulacak bir üniversite için belki daha dikkatli olunmalı ve ek önlemlerin alınması gerekir. Yerleşik bir üniversite değil yeni kurulan bir üniversitede yönetici olmak herhalde en azından geçmişte bir üniversitede rektörlük yapmış olması şartı aranır diye beklenir. Deneyimli, girişimci, ufku ve öngörüsü olan, vizyon sahibi, toplum içinde sevilen kişiliklerin olması üniversitenin ilk inşası ve üniversitelik bilincinin yerleşmesine katkıda bulunacaktır.
Mevcut Hali İle Rektör Belirleme Seçimleri Üniversitelere Zarar Vermekte ve Verisizleştirmektedir
14 Temmuz 2010 tarihli gazetelerde Sayın YÖK başkanının Üniversite rektörlük seçiminin değişeceği yönündeki ifadesinin de tartışmaya açılması gerekir. Her ne kadar yıllardır sistem eleştiriliyor olsa da YÖK başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan'ın rektörlük seçiminin yarattığı olumsuzluklar ile ilgili kaygısını sorumluluk makamında oturan üst düzey yönetici olarak dile getirmesi önemli.
Üniversite mevcut durumdaki adı seçim ancak net nitel ölçütleri olmayan seçimi şeklinin artık ülkemizin bilimine zarar verdiği aşikârdır. Bu hali ile toplumda hiçbir güven ilişkisi kalmamış ve ciddi eleştiriler almaktadır. Temel sorun doğru bilim adamı seçiminin yapılmaması ve buna bağlı olarak doğru yönetici seçilememesindendir. Sorun seçimde değil bir bütün olarak sistemin olmamamsı, neyin arandığının bilinmemesi kadar yasanın sonuçta atamaya uygun olmasından kaynaklanıyor.
Portekiz Sitemi Uygun Görülüyor
Geçen hafta sonu Portekiz'in Evora kentindeki Evora Üniversitesinde yapılan bilimsel toplantıda açılış kokteyline gelen Rektör ve yardımcısı ile ayaküstü konuşma fırsatı buldum. Yeni Rektörden sistemin işleyişini öğrendim. Daha öncede Dünya Üniversiteleri Seçim sistemleri adlı yazımda da belirttiğim görüşler yakın olan Portekiz sistemini anlattılar.
Portekizliler Rektörlerinin bağımsız olarak seçilen seçiciler kuruluna seçtiriyorlar.
Şöyle ki, Üniversitenin belirlediği bağımsız bir seçiciler kurulu oluşuyor.
Seçim kurulu 18 kişiden oluşuyor.
Kurulun komposizyonu şöyle oluşuyor
13 kişi profesörler tarafından seçiliyor.
2 kişi üniversite çalışanları
3 kişi öğrenciler tarafından seçiliyor.
18 Kişilik kurul üniversite senatosu ile birlikte üniversite dışından konu ile ilgili 7 kişiyi de daha seçiyor. Üniversite dışı kişiler çok sözü edilen mütevali heyeti veya sosyal konsey üyeleri gibi üniversite ile ilgili olan kişilerden seçiliyor. Sanayi, eğitim, meslek odalar ve benzeri kesimlerini temsil eden kişilerden oluşuyor.
Seçilen Kişiler Seçilecek Adayı Belirliyor.
Adaylar önce senatoya; sonra da seçim kuruluna projelerini ve hedeflerini anlatıyor. Adaylardan aranan özellikler: doktora yapmış olması, varsa bilimsel yayın geçmişi, yönetim becerisi ve toplumsal proje ve ilişkileri istenmekteymiş.
Seçilen rektör her iki ayda bir seçim kuruluna gelişmeler hakkında rapor veriyor. Her yıl gelecek yıla ilişkin hedefini ve projelerini açıklıyor ve bir önceki yılın hesabını üniversiteye anlatıyor.
Eğer rektör her iki ayda bir verdiği raporda işlemleri ve harcamaları ile ilgili ikna edici bulunmazsa seçiciler kurulu rektörü uyarıyor veya başarılı bulunmayan rektör görevden el çektirebiliyor. Böylece rektör üniversite içinde kontrol edilmiş oluyor. Gerçek anlamda üniversite özerkliği ancak bu şekilde sağlanıyor. Diğer organların belirlenmesinde bölüm başkanı yurtiçi ve dışından adaylar arasında akademik dosyası dikkate alınarak belirleniyor. Evora Üniversitesinde Fakülte yerine farklı birimler enstitü çatısı altında toplanmaktadır. Ancak kişilerin labaratuvar ve araştırma grupları etkin konumdadır. Bölüm başkanı seçiminde adayın bilimsel özgeçmişi, yayın, etkinlik ve projeleri dikkate alınıyormuş. Ancak Portekizce bilmek kaydı ile herkes aday olabilmektedir.
Agronmi (tarım bilimi) bölümünün başında bir Alman hoca bulunuyor. Genelde batı üniversitelerindeki geleneğe uygun olarak üniversitede belirli oranda yabancı öğretim üyesi bulunuyor. Alman hocaya sorum "atanmanız zor olur mu?". Cevabı hayır dosya üzerinde en iyisi seçildiği için kendime güvenerek geldim. Hemen ekliyor, "tabii yönetici olmak değil yöneticiliği sürdürmek zor". Aralıklarla bölüm başkanı ve Enstitü başkanı bilimsel çalışmalar hakkında bölümü bilgilendirmek ve her yıl gelecek yılın planı açıklamak ve gerçekleşen durumu rapor etmek zorundadır. Yani bizden farklı olarak liyakate dayalı ve sürekli üreten bir sistem oluşturulmuştur. Tabii burada bütün kesimler örgütlü ve sorumluluk gösteriyor. Her şey tek kişinin iki dudağı arasında değildir. Üniversite kamuoyu da bilinçli ve küçük şeylere prim vermiyor.
Türkiye'nin Geleceği Nitelikli Üniversitelerden Geçmektedir
Dünyanın 17 büyük ekonomisi olan Türkiye'nin büyüklüğü ile bilim ve üniversiteye bakışı arasında ciddi bir farklılık olduğu artık aşikârdır. Hepimizin iyi niyetle geriye bakmadan ileriye yönelik uygulanabilir bir sistem oluşturması gerekir. Mevcut hali adı seçim olan fakat kendisi eğilim belirleme ve atama karışımı yapı yaşana her üniversitede yeni olumsuzlukları oluşturmuş ve üniversiteleri verimsizleştirmiştir. Yer yer üniversiteleri fakülteciliğe ve kamplaştırmaya götürmüştür. Gözlemlerim ve kanaatim seçim adına üniversitelere verilen zarar belki de on yıllarca düzeltilemeyecek boyuttadır. Yerel yönetici belirlemeyi andıran ön seçimin yarattığı ilişkiler bilim insanı ortamına yakışmıyor ve ciddi eleştiri almaktadır. Artık bağımsız senatoların oluşması ve nitelikli bilimsel erki yüksek, sosyal ve toplumsal bağları olan üniversite yöneticilerinin seçilme zamanı gelmiştir. Bilimsel geçmişi zayıf olan, bilim yapmamış, herhangi bir bilim kitlesi karşısına çıkmamış, hiçbir sosyal ve temel bilim politikası olmamış kişiler üniversitelerde ve fakültelerde yönetici olamıyorlar.
Öneri:
Ancak sorunun çözümü sanırım özerk üniversite ilkesinin yeniden işletilmesine bağlıdır. Üniversitelerde rektör adaylarının yerel yönetimleri andıran ve kişi başına oy yerine, nitelikli ve liyakati olan özgür seçimler ile mümkün olacaktır. Üniversite bileşenlerinin oluşturacağı özgür nitel seçilen delegeler ilkeler oluşturarak üniversite yönetimlerini oluşturabilir. Bu konuda dünya tecrübesi ve sistemleri uygulanılır.
Benim önerim üniversite bileşenlerinden oluşan ve iki hatta üç tura kadar yansıyacak bir seçimin olmasıdır.
Örneğin, rektör aday adayları, belirli oranda %60 i öğretim üyelerinden, % 20 Öğretim görevlileri %10 u üniversite idari personelinden ve %10 u öğrencilerden oluşan üniversite delegeler kurulunun oluşturduğu bağımsız senato tarafından seçilebilir. Senatonun tabandan seçimle bağımsız olarak seçilerek gelmesi ve sorumluluk alması daha yararlı olur.
Senato kendi içinde nasıl bir rektör aradığını belirleyebilir.
Belirli sayıdaki delege kendi içinde seçeceği seçim kurulu adaylarda aranan nitelikleri değişik formüller ile belirleyebilir. Örneğin bağımsız senato delegelerin adayları 1, 2, 3, 4, 5, 6 diye sıralamaya alabilir.
Sıralamada birinci çıkan ilk % 50'nin üzerinde oy almamışsa ikinci tura kalan ilk üç aday arasında yeniden bir seçim yapılabilir.
Böylece üniversitenin %50'nin üzerinde desteğini alan bir aday 4 veya 5 yıllığına seçilir.
Gönlümden geçen bir defalığına seçilmesidir. İleride bunun nedenlerini de açıklayacağım. Seçilen aday göreve başlarken ne yapacağını belirtmeli ve ayrılırken de aynı şekilde hesap verebilmelidir. Seçilen rektör sık sık hesap vermelidir. Başarısız rektör bağımsız senato tarafından görevinden el çektirilmedir.
Amaç üniversitenin kendi kendisini yönetmesi ve hesap verebilmesidir.
Sanırım bu yaz günün sıcak gündeminde tartışılan referandum ve üniversite sorunları yeni bir anayasa ve yeni bir Yükseköğretim Yasası ile aşılacak niteliktedir. Ülkemizin sağlıklı geleceği için hepimizin sorumluluk alması gerekir.
9 Temmuz 2010, Cuma, Adana
Üniversitelerde Rektör Belirleme Sorunu ve Almanlar Olsaydı Türk-Alman Üniversitesi Rektörünü Nasıl Belirlerlerdi? [Ya da, Fakültelerde Dekan adayı belirleme ve atama sorunu ve İlletişim Fakültesi'ne gelen Alman Hocalar bu fakülteye nasıl Dekan belirlerdi?]
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr
Son günlerde üniversite üst yöneticilerin belirlenmesi konusunda iki ciddi tartışma konusu yaşanmaktadır. Yakın geçmişte Marmara, Giresun ve Erzincan Üniversitelerinde yapılan aday belirlenmesi yoklaması sonucu öğretim üyelerinin ilk sıraya yerleştirdiği adayların YÖK tarafında Cumhurbaşkanına atanmak üzere gönderilen ilk sıralamaya girememeleri nedeniyle sık tartışılan konu yeniden alevlenmiş oldu. Anayasa tartışması kadar ilgi gören üniversitelerin üs yöneticilerinin belirlenmesi konusu sokaktaki insandan Cumhurbaşkanına kadar, YÖK başkanı dahi kimsenin memnun olmadığı görülüyor.
Bir ülkenin gelecekteki nitelikli insan potansiyelini yetiştiren üniversitelerin yönetim organlarının niteliği birçok bakımdan önem taşıyor. YÖK yasası kurulduğundan bu konular gündeme gelmiş ve ülkemiz bilim ve eğitim hayatının zarar gördüğü belirtilmişti. Halen de objektif ölçütler içinde konuyu işleyen duyarlı bilim insanları yılmadan işlemektedirler.
Bu anlamda üniversitelerin özerk olması ve kendi öze durumları nedeniyle birer devlet kurumu veya işletme gibi yönetilmek yerine bilimsel anlayışa uygun olarak ortak aklın etkisi ile özerk ortamda yönetilmesi kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Türk-Alman Üniversitesi Rektörü İçin Arana Özellikler Yetersiz
İkinci gelişme ise yeni kurulan Türk-Alman Üniversitesi üst yönetiminin belirlenmesi için başlatılan adaylık süreci ki bu da yukarıda belirttiğimiz mevcut üniversitelerimizin herhangi bir kritere bağlı olmayan üniversite üst yönetimlerinin belirlenmesi ile doğrudan ilgilidir.
17.06.2010 tarihli YÖK basın bildirisinde "18.06.2008 tarihli ve 5772 sayılı Kanunla değiştirilen 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 13. maddesinin (a) fıkrası hükümlerine göre yeni kurulan "Türk-Alman Üniversitesi"ne 13.05.2010 tarihli Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunca belirlenerek Cumhurbaşkanlığına sunulan 3 rektör adayından birinin çekilmesi ve listenin Başkanlığımıza iade edilmesi üzerine Türk-Alman Üniversitesi'nin rektör seçim sürecinin yeniden başlatılmasına karar verilmiştir" denilmektedir.
Rektör ataması için aday adayı başvurusunda bulunacak kişilerde;
a. "Profesör" akademik unvanını taşıması,
b. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu hükümlerine göre devlet memuru olarak istihdam edilebilmek için engel bir halin bulunmaması,
b. Rektör olarak atama işleminin ikmal edildiği tarih itibarıyla 67 yaşını tamamlamamış olması, şartları aranacaktır.
3. Rektörlük için aday adayı başvurusunda bulunmak isteyen öğretim üyelerinin, üçüncü fıkrada belirtilen şartları taşıması halinde, herhangi bir Devlet veya Vakıf üniversitelerinde kadrolu veya sözleşmeli olarak görev yapmaları şart değildir.
4. Başvuru dilekçesi ile birlikte ekte sunulan formata uygun olarak aday adayının akademik özgeçmişi ve yayın listesi yer almalıdır.
Yeni Üniversite Rektörü Tecrübeli Ve Deneyimli Olmalıdır
Yeni kurulacak üniversite için daha önceden bir aday listesi belirlendi ve YÖK bildirisinde de belirtildiği gibi adaylardan birinin çekilmesi ile süreç yeniden başlamıştır. Çekilen aday doğru bir iş yapmıştır. Bu bağlamda hem YÖK hem de Cumhurbaşkanlığını belirli bir itham altında tutmaktan kurtarmıştır. Bu bağlamda Türk Alman Üniversitesi rektörlüğünün atanmaması hayırlı olmuştur.
Doğal olarak 4 milyona yakın Türk vatandaşının yaşadığı Almanya ile ülkemiz arasında bir üniversitenin olması son derece önemlidir. Aklıma gelen soru şu, acaba Almanlar bir Alman-Türk Üniversitesi açsalardı kurucu rektör olarak ne tür ölçütler ararlardı? Daha önce yazdığım Üniversitelerde seçim modelleri konulu 8 yazıda konuyu dünya ölçeğinde nasıl işlendiğini örnekleri ile anlatmaya çalıştım.
Almanlar Niteliğe Değer Verir
Bu hafta başında Portekiz'de katıldığım bilimsel bir toplantıda Alman meslektaşıma "ülkenizde rektörlük seçimleri nasıl yapılıyor?" diye sordum. Ve yeni kurulan Türk Alman üniversitesinden bahsettim. Alman hocanın cevabı "biz olsak amaca uygun en yetkin kişiyi dünya çapında ilan ile alırız" olmuştur. Genelde rektörleri aranan özellikle akademik düşünce anlayışı, bilgi birikimi, üretkenlik, çalışma kültürü, hukuk bilgisi, toplumsal aydınlanmaya katkısı ve estetik duyarlılıklar gibi ölçütler aranır. Her şeyden önce anabilim dalından Rektörüne kadar niteliği en yüksek bilim insanları üniversitede yönetici konumdadır.
Daha önce Almanya'da bilimsel araştırma yaptığım sıralarda ve ileriki dönemlerde kısacıkta olsa sistemi incelmiş olmam nedeniyle Almanların nasıl sistematik hareket ettiklerini biliyorum. Alman Üniversitelerinde yöneticiler bayındırlık işlerini andıran faaliyetler ile değil, geçekten bilim ve bilimin işleyişi ile ilgileniyorlar. Konu temelde üniversiteye nasıl baktığımıza bağlıdır. Üniversiteyi nasıl tanımladığımıza ve nasıl bir üniversite istediğimiz sorusu ile doğrudan ilgilidir. Dünya üniversitelerinin bu konudaki tecrübesi açık. Akademik başarısı olmayan, ciddi anlamda projeler üretmemiş, uluslararası alanda bir kongreye düzenlememiş, kongreye katılmamış, herhangi bir kongrede seçkin bilim insanları karşısında iki cümle konuşmamış, temel bir iki eseri olmamış, ciddi anlamda yayınları atıf almamış hiçbir kimse yönetici yapılmaz.
Maalesef konu yine üniversiteyi nasıl gördüğümüz, üniversiteden ne beklediğimi ve nasıl bir üniversite istediğimize bağlıdır. Dünyanın bugünkü gelişmişlik ölçüsü ve üretkenliği bilim ve teknoloji üretimine bağlı olduğu için, ülkelerin kendi tercihlerini kendileri yapmak zorundadırlar. Bir toplum kendi yerini nerede görmek istiyorsa ona göre bilim ve teknolojiye değer vermek zorundadır. Bu nedenle Almanlar niteliği ve akademik başarısı yüksek insanlar arasından aday seçiyorlar. Seçimlerinde de değişik teknikler kullanarak üniversite bileşenlerinin tümünün katkısını aramaktadır. Daha önce değişik Alman Üniversitelerinin seçim modellerini yazmıştım. Çoğunlukla Almanlar öğrenci, öğretim üyesi, öğretim görevlisi, çalışan ve öğrencilerin belirli ağırlıklarda kullandıkları oy ile oluşan büyük senatonun oluşturduğu komite seçimi hazırlamaktadır. Seçim üniversitenin içine yönelik ve üniversitenin kendisi seçiyor. Üniversite bileşenlerinin özgür iradeyle seçtiği senato doğru adayı seçebiliyor. Aynı senato başarısız
Tekrar Türk-Alman üniversitesine dönersek, yeni kurulacak bir üniversite için belki daha dikkatli olunmalı ve ek önlemlerin alınması gerekir. Yerleşik bir üniversite değil yeni kurulan bir üniversitede yönetici olmak herhalde en azından geçmişte bir üniversitede rektörlük yapmış olması şartı aranır diye beklenir. Deneyimli, girişimci, ufku ve öngörüsü olan, vizyon sahibi, toplum içinde sevilen kişiliklerin olması üniversitenin ilk inşası ve üniversitelik bilincinin yerleşmesine katkıda bulunacaktır.
Mevcut Hali İle Rektör Belirleme Seçimleri Üniversitelere Zarar Vermekte ve Verisizleştirmektedir
14 Temmuz 2010 tarihli gazetelerde Sayın YÖK başkanının Üniversite rektörlük seçiminin değişeceği yönündeki ifadesinin de tartışmaya açılması gerekir. Her ne kadar yıllardır sistem eleştiriliyor olsa da YÖK başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan'ın rektörlük seçiminin yarattığı olumsuzluklar ile ilgili kaygısını sorumluluk makamında oturan üst düzey yönetici olarak dile getirmesi önemli.
Üniversite mevcut durumdaki adı seçim ancak net nitel ölçütleri olmayan seçimi şeklinin artık ülkemizin bilimine zarar verdiği aşikârdır. Bu hali ile toplumda hiçbir güven ilişkisi kalmamış ve ciddi eleştiriler almaktadır. Temel sorun doğru bilim adamı seçiminin yapılmaması ve buna bağlı olarak doğru yönetici seçilememesindendir. Sorun seçimde değil bir bütün olarak sistemin olmamamsı, neyin arandığının bilinmemesi kadar yasanın sonuçta atamaya uygun olmasından kaynaklanıyor.
Portekiz Sitemi Uygun Görülüyor
Geçen hafta sonu Portekiz'in Evora kentindeki Evora Üniversitesinde yapılan bilimsel toplantıda açılış kokteyline gelen Rektör ve yardımcısı ile ayaküstü konuşma fırsatı buldum. Yeni Rektörden sistemin işleyişini öğrendim. Daha öncede Dünya Üniversiteleri Seçim sistemleri adlı yazımda da belirttiğim görüşler yakın olan Portekiz sistemini anlattılar.
Portekizliler Rektörlerinin bağımsız olarak seçilen seçiciler kuruluna seçtiriyorlar.
Şöyle ki, Üniversitenin belirlediği bağımsız bir seçiciler kurulu oluşuyor.
Seçim kurulu 18 kişiden oluşuyor.
Kurulun komposizyonu şöyle oluşuyor
13 kişi profesörler tarafından seçiliyor.
2 kişi üniversite çalışanları
3 kişi öğrenciler tarafından seçiliyor.
18 Kişilik kurul üniversite senatosu ile birlikte üniversite dışından konu ile ilgili 7 kişiyi de daha seçiyor. Üniversite dışı kişiler çok sözü edilen mütevali heyeti veya sosyal konsey üyeleri gibi üniversite ile ilgili olan kişilerden seçiliyor. Sanayi, eğitim, meslek odalar ve benzeri kesimlerini temsil eden kişilerden oluşuyor.
Seçilen Kişiler Seçilecek Adayı Belirliyor.
Adaylar önce senatoya; sonra da seçim kuruluna projelerini ve hedeflerini anlatıyor. Adaylardan aranan özellikler: doktora yapmış olması, varsa bilimsel yayın geçmişi, yönetim becerisi ve toplumsal proje ve ilişkileri istenmekteymiş.
Seçilen rektör her iki ayda bir seçim kuruluna gelişmeler hakkında rapor veriyor. Her yıl gelecek yıla ilişkin hedefini ve projelerini açıklıyor ve bir önceki yılın hesabını üniversiteye anlatıyor.
Eğer rektör her iki ayda bir verdiği raporda işlemleri ve harcamaları ile ilgili ikna edici bulunmazsa seçiciler kurulu rektörü uyarıyor veya başarılı bulunmayan rektör görevden el çektirebiliyor. Böylece rektör üniversite içinde kontrol edilmiş oluyor. Gerçek anlamda üniversite özerkliği ancak bu şekilde sağlanıyor. Diğer organların belirlenmesinde bölüm başkanı yurtiçi ve dışından adaylar arasında akademik dosyası dikkate alınarak belirleniyor. Evora Üniversitesinde Fakülte yerine farklı birimler enstitü çatısı altında toplanmaktadır. Ancak kişilerin labaratuvar ve araştırma grupları etkin konumdadır. Bölüm başkanı seçiminde adayın bilimsel özgeçmişi, yayın, etkinlik ve projeleri dikkate alınıyormuş. Ancak Portekizce bilmek kaydı ile herkes aday olabilmektedir.
Agronmi (tarım bilimi) bölümünün başında bir Alman hoca bulunuyor. Genelde batı üniversitelerindeki geleneğe uygun olarak üniversitede belirli oranda yabancı öğretim üyesi bulunuyor. Alman hocaya sorum "atanmanız zor olur mu?". Cevabı hayır dosya üzerinde en iyisi seçildiği için kendime güvenerek geldim. Hemen ekliyor, "tabii yönetici olmak değil yöneticiliği sürdürmek zor". Aralıklarla bölüm başkanı ve Enstitü başkanı bilimsel çalışmalar hakkında bölümü bilgilendirmek ve her yıl gelecek yılın planı açıklamak ve gerçekleşen durumu rapor etmek zorundadır. Yani bizden farklı olarak liyakate dayalı ve sürekli üreten bir sistem oluşturulmuştur. Tabii burada bütün kesimler örgütlü ve sorumluluk gösteriyor. Her şey tek kişinin iki dudağı arasında değildir. Üniversite kamuoyu da bilinçli ve küçük şeylere prim vermiyor.
Türkiye'nin Geleceği Nitelikli Üniversitelerden Geçmektedir
Dünyanın 17 büyük ekonomisi olan Türkiye'nin büyüklüğü ile bilim ve üniversiteye bakışı arasında ciddi bir farklılık olduğu artık aşikârdır. Hepimizin iyi niyetle geriye bakmadan ileriye yönelik uygulanabilir bir sistem oluşturması gerekir. Mevcut hali adı seçim olan fakat kendisi eğilim belirleme ve atama karışımı yapı yaşana her üniversitede yeni olumsuzlukları oluşturmuş ve üniversiteleri verimsizleştirmiştir. Yer yer üniversiteleri fakülteciliğe ve kamplaştırmaya götürmüştür. Gözlemlerim ve kanaatim seçim adına üniversitelere verilen zarar belki de on yıllarca düzeltilemeyecek boyuttadır. Yerel yönetici belirlemeyi andıran ön seçimin yarattığı ilişkiler bilim insanı ortamına yakışmıyor ve ciddi eleştiri almaktadır. Artık bağımsız senatoların oluşması ve nitelikli bilimsel erki yüksek, sosyal ve toplumsal bağları olan üniversite yöneticilerinin seçilme zamanı gelmiştir. Bilimsel geçmişi zayıf olan, bilim yapmamış, herhangi bir bilim kitlesi karşısına çıkmamış, hiçbir sosyal ve temel bilim politikası olmamış kişiler üniversitelerde ve fakültelerde yönetici olamıyorlar.
Öneri:
Ancak sorunun çözümü sanırım özerk üniversite ilkesinin yeniden işletilmesine bağlıdır. Üniversitelerde rektör adaylarının yerel yönetimleri andıran ve kişi başına oy yerine, nitelikli ve liyakati olan özgür seçimler ile mümkün olacaktır. Üniversite bileşenlerinin oluşturacağı özgür nitel seçilen delegeler ilkeler oluşturarak üniversite yönetimlerini oluşturabilir. Bu konuda dünya tecrübesi ve sistemleri uygulanılır.
Benim önerim üniversite bileşenlerinden oluşan ve iki hatta üç tura kadar yansıyacak bir seçimin olmasıdır.
Örneğin, rektör aday adayları, belirli oranda %60 i öğretim üyelerinden, % 20 Öğretim görevlileri %10 u üniversite idari personelinden ve %10 u öğrencilerden oluşan üniversite delegeler kurulunun oluşturduğu bağımsız senato tarafından seçilebilir. Senatonun tabandan seçimle bağımsız olarak seçilerek gelmesi ve sorumluluk alması daha yararlı olur.
Senato kendi içinde nasıl bir rektör aradığını belirleyebilir.
Belirli sayıdaki delege kendi içinde seçeceği seçim kurulu adaylarda aranan nitelikleri değişik formüller ile belirleyebilir. Örneğin bağımsız senato delegelerin adayları 1, 2, 3, 4, 5, 6 diye sıralamaya alabilir.
Sıralamada birinci çıkan ilk % 50'nin üzerinde oy almamışsa ikinci tura kalan ilk üç aday arasında yeniden bir seçim yapılabilir.
Böylece üniversitenin %50'nin üzerinde desteğini alan bir aday 4 veya 5 yıllığına seçilir.
Gönlümden geçen bir defalığına seçilmesidir. İleride bunun nedenlerini de açıklayacağım. Seçilen aday göreve başlarken ne yapacağını belirtmeli ve ayrılırken de aynı şekilde hesap verebilmelidir. Seçilen rektör sık sık hesap vermelidir. Başarısız rektör bağımsız senato tarafından görevinden el çektirilmedir.
Amaç üniversitenin kendi kendisini yönetmesi ve hesap verebilmesidir.
Sanırım bu yaz günün sıcak gündeminde tartışılan referandum ve üniversite sorunları yeni bir anayasa ve yeni bir Yükseköğretim Yasası ile aşılacak niteliktedir. Ülkemizin sağlıklı geleceği için hepimizin sorumluluk alması gerekir.
9 Temmuz 2010, Cuma, Adana
09 Temmuz 2010
BU SEÇİM ÖLÇÜTLERİ İ.Ü. İLLETİŞİM FAKÜLTESİ DEKAN ATAMASI İÇİN DE UYGULANACAK MI?
CUMHURBAŞKANI REKTÖR LİSTELERİ İÇİN YÖK'Ü SORGULADI...
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL'E YANIT OLARAK VERİLEN YÖK AÇIKLAMASI:
Buna göre, Cumhurbaşkanlığına arz edilmek üzere, birinci, ikinci ve üçüncü sıradaki adayları belirlemek amacıyla Genel Kurul'da ayrı ayrı gizli oyla seçim yapılmaktadır. Birinci sıradaki adayın belirlenmesi için yapılan gizli oylamada en az salt çoğunluğun sağlanması gerekmektedir. Müteakiben yukarıdaki usulle kalan boş aday arasından ikinci sıradaki adayın seçimi, son olarak kalan dört aday arasından da üçüncü sıradaki adayın seçimi yapılmakta ve bu suretle seçilen üç adayın adları öz geçmişleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığına arz edilmektedir.
İlgili düzenlemeler ve bu düzenlemelere dayalı olarak gerçekleştirilen uygulamalar dikkate alındığında, üniversitelerde yapılan seçim sonuçlarının yok sayıldığı ve öğretim üyelerinin demokratik haklarının bir tezahürü olarak kullandıkları oylarına saygı duyulmadığının iddia edilmesi, Anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanun ile akademik ve idari özerkliği garanti altına alacak şekilde heterojen bir yapıda oluşturulan YÖK Genel Kurulu üyelerinin ilgili mevzuat uyarınca ve gizli oylama yoluyla yaptıkları oylamaya saygı duyulmaması gibi bir çelişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.
Şu husus açıkça bilinmelidir ki, YÖK Genel Kurulu, Cumhurbaşkanına sunulacak üç adayın belirlenmesi sürecinde, adayların üniversite öğretim üyelerinden aldıkları oy miktarının yanı sıra, diğer akademik ölçütleri de gözeterek, cumhurbaşkanının rektör seçme ve atama yetkisinin adil ve hukuka uygun olarak kullanılması için gerekli ortamı sağlama hususunda azami hassasiyeti göstermektedir.
Rektör adaylarının belirlenmesi sürecinde YÖK Genel Kurulu'na mevzuat hükümleri çerçevesinde verilmiş yetkinin, Genel Kurul üyelerinin tamamen serbest iradelerini yansıtacak şekilde gerçekleştirilen gizli oylama yoluyla kullanılmakta olduğu, bu süreçte yapılan işlemlerin siyasi etki altında kalınarak tesis edildiği yönündeki iddiaların hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığı hususu kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL'E YANIT OLARAK VERİLEN YÖK AÇIKLAMASI:
Buna göre, Cumhurbaşkanlığına arz edilmek üzere, birinci, ikinci ve üçüncü sıradaki adayları belirlemek amacıyla Genel Kurul'da ayrı ayrı gizli oyla seçim yapılmaktadır. Birinci sıradaki adayın belirlenmesi için yapılan gizli oylamada en az salt çoğunluğun sağlanması gerekmektedir. Müteakiben yukarıdaki usulle kalan boş aday arasından ikinci sıradaki adayın seçimi, son olarak kalan dört aday arasından da üçüncü sıradaki adayın seçimi yapılmakta ve bu suretle seçilen üç adayın adları öz geçmişleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığına arz edilmektedir.
İlgili düzenlemeler ve bu düzenlemelere dayalı olarak gerçekleştirilen uygulamalar dikkate alındığında, üniversitelerde yapılan seçim sonuçlarının yok sayıldığı ve öğretim üyelerinin demokratik haklarının bir tezahürü olarak kullandıkları oylarına saygı duyulmadığının iddia edilmesi, Anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanun ile akademik ve idari özerkliği garanti altına alacak şekilde heterojen bir yapıda oluşturulan YÖK Genel Kurulu üyelerinin ilgili mevzuat uyarınca ve gizli oylama yoluyla yaptıkları oylamaya saygı duyulmaması gibi bir çelişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.
Şu husus açıkça bilinmelidir ki, YÖK Genel Kurulu, Cumhurbaşkanına sunulacak üç adayın belirlenmesi sürecinde, adayların üniversite öğretim üyelerinden aldıkları oy miktarının yanı sıra, diğer akademik ölçütleri de gözeterek, cumhurbaşkanının rektör seçme ve atama yetkisinin adil ve hukuka uygun olarak kullanılması için gerekli ortamı sağlama hususunda azami hassasiyeti göstermektedir.
Rektör adaylarının belirlenmesi sürecinde YÖK Genel Kurulu'na mevzuat hükümleri çerçevesinde verilmiş yetkinin, Genel Kurul üyelerinin tamamen serbest iradelerini yansıtacak şekilde gerçekleştirilen gizli oylama yoluyla kullanılmakta olduğu, bu süreçte yapılan işlemlerin siyasi etki altında kalınarak tesis edildiği yönündeki iddiaların hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığı hususu kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
07 Temmuz 2010
NE YAZIYMIŞ... BU GÜNLERİ ANLATIYORMUŞ, ANLAMAMIŞIZ....
Tek adam....
Bu yazının yayın tarihinden üç gün sonra Kemal Alemdaroğlu rektörlük görevinden, "hukuksuzluk", "görevi ihmal" ve "görevi kötüye kullanmak" suçlarını işlediği iddiası ve gerekçesi ile zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından alındı...
Yorumsuz sunuyoruz...
Vistilef
Bu yazının yayın tarihinden üç gün sonra Kemal Alemdaroğlu rektörlük görevinden, "hukuksuzluk", "görevi ihmal" ve "görevi kötüye kullanmak" suçlarını işlediği iddiası ve gerekçesi ile zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından alındı...
Yorumsuz sunuyoruz...
Vistilef
PAŞKA PİRU YOK MİDUR?
Bugün http://www.istanbul.edu.tr/iletisim/?page=template-org/staff&int_Set=344 linkini tıklayın, görev nasıl bitmezmiş görün...PAŞKA PİRU YOK MİDUR?
04 Temmuz 2010
TAPULU MAL MI?
İstanbul Tıp Fakültesi'nin Anatomi Hocası Prof. Dr. Sami Zan:
1. Yıkılmayan ağacın yeri belli olmaz!
2. Hıyara kıyasla turba şükür!
3. Meyvası çamura düşüyor diye ağaca mı lanet edilir?
4. Hekim hastasını nadiren tedavi, genellikle teselli eder.
5. Üniversiteye girip de çıkamayanlara profesör denir.
6. Okumak sanatı esasları hatırlamak, ayrıntıları unutmaktır.
7. Bence en acınacak insan, görevinde ücretten başka bir şey alamayandır.
8. Hayat denklemi: Çalışma (10) x Doğruluk (10) x Bilgi (10) x Güzellik (10) x Şans (0) = 0
9. Biz sidikle pislik arasından dünyaya geldik, öğünmemiz nedendir?
10. Kader size bir limon verdiyse, ondan limonata yapacaksınız!
11. Hayat üstü pamuklarla örtülü bir kazık tarlasıdır.
12. Hayatta bütün setler üzerinden geçilmek için yapılmıştır, önünde durulmak için değil!
13. Dilediğin gibi yaşa, nasılsa öleceksin!
14. Yükselmek için kendi ayaklarınızı kullanınız, başkalarının sırtı ve ellerini değil!
15. İyilik belki unutulur ama ölmez. Kötülük ölür ama unutulmaz.
16. Göz medeniyetler yapar fakat medeniyetler göz yapamaz.
17. Moloz alma adam al. Adam yoksa hiç kimseyi almamak hırdavat almaktan iyidir.
18. Sevmek oturup birbirine bakmak değil, belki beraberce aynı yöne bakmaktır.
19. Söndüremeyeceğin ateşi yakma!
22. Yaşlılık gözlerde başlar, genital organlarda biter.
26. Gülme bunlara, doktor gülmez, tebessüm eder!
28. Herkesin ter kokusu ayrıdır, parmakizi gibidir.
29. Yüksek makamlar yalçın kayalara benzer. Oralara nadiren kartallar, çoğunlukla kertenkeleler çıkar.
30. Yolun ilerisini göremiyorsanız dönemece gelmişsiniz demektir.
PROF. DR. SAMİ ZAN (1921-1984)
Kaynak: İstanbul Tıp Fakültesi 1985 Yıllığı, s.474.475
1. Yıkılmayan ağacın yeri belli olmaz!
2. Hıyara kıyasla turba şükür!
3. Meyvası çamura düşüyor diye ağaca mı lanet edilir?
4. Hekim hastasını nadiren tedavi, genellikle teselli eder.
5. Üniversiteye girip de çıkamayanlara profesör denir.
6. Okumak sanatı esasları hatırlamak, ayrıntıları unutmaktır.
7. Bence en acınacak insan, görevinde ücretten başka bir şey alamayandır.
8. Hayat denklemi: Çalışma (10) x Doğruluk (10) x Bilgi (10) x Güzellik (10) x Şans (0) = 0
9. Biz sidikle pislik arasından dünyaya geldik, öğünmemiz nedendir?
10. Kader size bir limon verdiyse, ondan limonata yapacaksınız!
11. Hayat üstü pamuklarla örtülü bir kazık tarlasıdır.
12. Hayatta bütün setler üzerinden geçilmek için yapılmıştır, önünde durulmak için değil!
13. Dilediğin gibi yaşa, nasılsa öleceksin!
14. Yükselmek için kendi ayaklarınızı kullanınız, başkalarının sırtı ve ellerini değil!
15. İyilik belki unutulur ama ölmez. Kötülük ölür ama unutulmaz.
16. Göz medeniyetler yapar fakat medeniyetler göz yapamaz.
17. Moloz alma adam al. Adam yoksa hiç kimseyi almamak hırdavat almaktan iyidir.
18. Sevmek oturup birbirine bakmak değil, belki beraberce aynı yöne bakmaktır.
19. Söndüremeyeceğin ateşi yakma!
22. Yaşlılık gözlerde başlar, genital organlarda biter.
26. Gülme bunlara, doktor gülmez, tebessüm eder!
28. Herkesin ter kokusu ayrıdır, parmakizi gibidir.
29. Yüksek makamlar yalçın kayalara benzer. Oralara nadiren kartallar, çoğunlukla kertenkeleler çıkar.
30. Yolun ilerisini göremiyorsanız dönemece gelmişsiniz demektir.
PROF. DR. SAMİ ZAN (1921-1984)
Kaynak: İstanbul Tıp Fakültesi 1985 Yıllığı, s.474.475
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)