"DEVAMLI STATÜ" "TAM GÜN" DEĞİLDİR
Bilindiği gibi 2547 sayılı yasa’nın 36. Maddesi 31 Ocak 2011’de yürürlüğe girerek değişti. Eskisi iki sayfa olan bu madde şimdi sadece bir paragraf ve şu cümle ile başlıyor: “Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar.”
Eski metin şöyleydi: “Üniversitede devamlı statüde görev yapan … profesör ve doçentler bütün mesailerini üniversite ile ilgili çalışmalara hasrederler.” Şu anda Yasada olmayan eski bir madde de şöyleydi: “Devamlı statüde bulunan öğretim üyeleri ile aylıklı öğretim yardımcıları en az Devlet memurları için kabul edilmiş olan haftalık çalışma süresi kadar bir süre eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, uygulama ve yönetim görevleriyle üniversite organlarınca verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler.”
Bu tanımların tamamı değiştirilmiş olan yeni 36. maddede artık yok. [Bkz: altta EK.2]
Zaten eski maddede yer aldığı şekli ile de TAM GÜN tabir edilen durumla ilişkili olmayan hukuki bir kavram “devamlı statü.”
Eski maddede yer aldığı gibi bu statü, günün tamamında üniversitede bulunmak değil, mesainin tamamını (genel olarak haftalık 40 saati) eğitim-öğretim, bilimsel çalışma, uygulama ve yönetim görevlerine ayırmaktır. Ancak eski maddede şu ibareler herkesi yanıltmaktaydı: “Üniversitede kısmi statüde görev yapan … profesör ve doçentler haftada en az yirmi saat üniversitede bulunmak, eğitim - öğretim, uygulama ve araştırmaları bölüm başkanının gösterdiği yerde ve onun denetimi altında yapmakla yükümlüdürler.” [Bu hüküm ne yazık ki, tıpçıları üniversite hastanelerinde çalışmaya zorlamak için yazılmıştır ve bugüne kadar, üniversite hastanesi ile üniversite eğitimi işte bu hüküm çerçevesinde karıştırılmıştır. İşin gerçeği, "üniversite" denen yerde, öğretim üyesi bir tıpçının, eğitim ve öğretim ve araştırma dışında, üniversite ile ilgili çalışma yapması beklenmemelidir. Ancak hem yer belirterek, hem de "uygulama" diye bir akademik çalışma keşfederek, bütün tıpçılara bu garabet zorlanmıştır. Tıp dışı öğretim elemanları da bu "ucube" ile yaşamak zorunda bırakılmıştır.]
Devamlı statüde belirtilmeyen “mesai esnasında bulunulması gereken yer”, kısmî statüde “üniversite içi” olarak belirlenmişti. Peki, Yasa mı karışıktı, kafalar mı?
2547 sayılı Yasa, ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, değişikliklerinden önce, ilk haliyle çok “matematik” bir yasaydı. Konumuz olan çalışma esaslarını belirleyen 36. madde en fazla değiştirilmiş maddelerden biri olarak matematik dengesi en fazla bozulmuş olanıdır.
4.11.1981’de kabul edilen Yükseköğretim Kanununda;
• Başlangıçta; toplam 68 madde ve 49 geçici madde vardı.
• Sonradan;
- 20 geçici madde daha eklendi. (1982’de 2652 sayılı Kanunla)
- 24 Ek madde eklendi. (15’i 1983’de)
- 51 noktada değişiklik yapıldı. (14’ü 1983’de)
• Sonuçta;
- Sadece ilk 2 yılda 49 madde, ya değiştirilmiş ya da ek madde yapılmış oldu.
- Bugüne kadar, Kanuna 96 noktada müdahale edilmiş oldu. 2010 değişikliği ile bu 100 noktayı aşmıştır.
Her şeyden önce, Yasayı ilk yapanlar şunun farkındaydı: “akademik mesainin yeri ve zamanı olmaz.” Bir akademik-bilimsel çalışma, gece de yapılabilir gündüz de, kütüphanede de yapılabilir, evde de. Ders bahçede de verilir, gezide de, laboratuarda da… Bu nedenle, yasanın ilk halinde, çalışma yeri değil, süresi belirlenmişti. Zaten o zaman kısmi statü diye ayrıca bir statü de yasada yer almıyordu.
Yasanın ilk halinde, “Üniversite ile ilgili çalışma yapmak” kavramı, tam da akademik mesainin tanımını yere ve süreye bağlı kalmaksızın yapıyordu. [Şu anda bu satırları gecenin tam ortasında yazıyoruz ve akademik mesai yapıyoruz.] Yasa’yı matematik bir dengeden çıkartıp, bir “ucube” haline getiren tıp fakülteleri ve onların akademik çalışmaya bakış açılarıydı. Bu bakış açısı, gecenin ilerlemiş saatinde "üniversite ile ilgili çalışma" yapmayı anlamayacaktır kuşkusuz. Sanki poliklinikte hasta bakmak akademiklikmiş gibi, gün ışığında akademik çalışma yapmanın erdemine inanmışlardır.
Şu anda da zaten bütün üniversite, aslında toplamda azınlık olan tıpçıların dertleri ile, üniversitenin nasıl deforme olduğunu seyrediyorlar.
Devamlı (daimi, sürekli) statü, çalışma mevzuatına göre sözleşmeli olmayan çalışma esası, yani belli bir “kadro”ya bağlı olarak çalışmak demektir. Günlük mesai saati ile ilgisi yoktur.
Bunun tersi de, “geçici statü” olarak 2547 sayılı eski hükmünde tanımlanan “kısmî statü”, yani “sözleşmeli” statüdür. Eski 36. madde hükmü, zaten hatırlanacaktır ki, kısmi statülü profesör ve doçentleri de, iki yılda bir yenilenmek şartıyla “sözleşmeli” yapmaktaydı. Bu statüdeki üniversite öğretim üyelerine ise, haftada en az 20 saat, “üniversitede bulunmak” koşulunu getiriyordu. Fakat burada kanunun yazılış şekli ve amacı açısından, daimi statüye haftada genel olarak 40 saatlik ve yere bağımlı mesai şartı hükmetmemişti. Ama uyanık rektör ve genel sekreterler daimi statüye TAM GÜN, kısmi statüye de PART-TIME demeyi uygun bulmuşlar ve Türk hukukunda olmayan bu iki kavram ile üniversiteleri emir komuta zinciri içinde kışlaya çevirmişlerdir. Tıp fakülteleri şimdi yarattıkları ucubenin pislikleri içinde boğuluyorlar, diğer fakülteleri de paçalarından aşağıya çekme tevessülünde bulunuyorlar.
Bu uyanıklar, 657 sayılı Devlet Memurları kanununu emsal göstererek ve 2547’de bulunmayan hükümlerin, 657’deki gibi uygulanacağından dem vurarak, meseleye hukuki bir kılıf bulmakta da zorlanmıyorlardı. [Tabii işin gerçeği şuydu: 2547 sayılı yasada atıfta bulunulan 657 sayılı yasa tadat edilirse, bunların sadece akçeli işlerle ilgili olduğu görülecektir, yani "2547’de tanımlanmayan hükümlerin 657’ye göre tanımlanacağı" bir safsata ve şehir efsanesidir.] Ancak, bu kadar uyanık olmayan hukuk fakültesi öğretim üyelerinden ses seda çıkmıyordu; onlar da kısmi statünün kendilerine getirdiği “avukatlık bürosu veya yazıhane açma” hakkından yararlanabildiklerinden, bu devamlı ve kısmi statü kelimelerini TAM GÜN veya PART-TIME olarak tanımlanmasına ses çıkartmıyorlardı. [Oysa biliyorlardı ki, Türk Çalışma Hukukunda bu tür tanımlar ve hükümler bulunmamaktadır. Devlet memurları 657'ye göre "haftada genel olarak 40 saat çalışırlar" ve öğretim elemanları da yer ve zaman kısıtı olmaksızın devamlı statüde "üniversite ile ilgili çalışma" yaparlar. Yasal mevzuat bundan ibarettir. Her iki kanunda da, “günlük sekiz saatten” ima bile yoktur. Günlük sekiz saat sadece GENEL bir teamüldür. Bilenleriniz bilir, bir zamanlar devlet memurları Cumartesi de dört saat çalışıyorlardı. Bu kanunla değil, genelge ile değişti.]
2011 Ocak ayında yürürlüğe giren yasa değişikliği ile bu tartışma artık bitmiştir. Çünkü, artık, “kısmi statüdeki mesai saati tanımı ve yeri” yasa maddesinden çıkartılmış ve “devamlı statü” tanımı “sözleşmeli olmayan belli bir kadroda bulunma” tanımına kavuşmuştur. Yani, öğretim elemanları artık sözleşmeli değil, kadroya tabi olarak üniversite ile ilgili çalışma yapacaklardır, yer ve saat bu mesai için tanımlanması ve zorlanması olanağı olmayan çalışma esası haline gelmiştir. Özün özü şudur: Üniversitede istihdam edilen öğretim elemanları (33a ve 50d’ye bağlı olanlar dahil araştırma görevliler ve vakıf üniversiteleri dahil) devamlı olarak bir kadroya bağlı halde, üniversite ile ilgili çalışmalar yapmakla mükelleftir ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği cümlenin kısıtları artık kalkmış ve istedikleri gibi ek iş yapma ve istedikleri gibi çalışma hürriyetine kavuşmuşlardır. Çünkü 2547 sayılı Yasa’ya bağlı olan öğretim elemanları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi değildir. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı açıkça bu durumu hüküm altına almıştır [Ayrıntısı için Bkz: aşağıda EK.3]:
"Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir."
Anayasa Mahkemesi kararı açıktır. Ancak gelin görün ki, tıpçı “akademisyenler” kendilerini illâ da “memur” yapacak “rektör” aramaktadırlar; ararlar ararlar, bulurlar da.
EK.1
[Vistilef'in Notu: EK.1'de yer alan aşağıdaki yazının belli yerleri, yazarlar tarafından "medyatik cehalet gereği" çarpıtılmıştır. Örneğin yazının başlığında "tam gün" terimi bulunmasına karşın, yazıda böyle bir terim kullanılmamaktadır, çünkü hukukta yoktur. Yazıda katılmadığımız yerler de mevcuttur, bunları yukarıda belirttik. Genel olarak doğru olan yazıyı enformasyon amacıyla sunuyoruz. Özellikle tıpçı akademisyenlere sunuyoruz, kendilerini ilkönce hekim mi kabul ediyorlar, yoksa hoca mı? Hekimse, ne işleri var üniversitede? VB]
Tam gün konusunda bilinmesi gerekenler
Öğretim üyelerinin 'kısmi statüde' çalışmalarını sona erdiren yasa maddesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, konuya ilişkin haberlere sıkça rastlamaya başladık. Basında yer alan bilgilerden, konunun sadece sağlık alanında görev alan öğretim üyeleriyle sınırlı olduğu izlenimi ortaya çıkıyor.
Oysa konu bütün öğretim üyeleriyle ilgili.
Öğretim üyelerinin sadece 'devamlı statüde' çalışmalarını öngören 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 36. maddesinin ocak ayı sonunda yürürlüğe girmesiyle birlikte, kısmi statüde çalışanlar 'otomatik olarak' devamlı statüye geçtiler. Bu düzenlemede, öğretim üyelerinin dışarıda iş yapmalarının mümkün olup olamayacağı hususunda halen bir kafa karışıklığı söz konusu.
İPTAL EDİLEN CÜMLE
Ocak ayı sonunda yürürlüğe giren 36. maddenin iptal öncesi şeklinde yer alan;
'Öğretim elemanları, bu kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler' cümlesi madde yürürlüğe girmeden önce (04.12.2010 tarihinde) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. İptal kararı sonrası yeni bir yasal düzenleme de yapılmadı.
Dolayısıyla, kısmi statünün kalkmasına rağmen, öğretim elemanlarına mesai saatleri dışında her türlü faaliyeti yapma imkanı ortaya çıkmış oldu. Öğretim elemanları yasal görevlerini yerine getirdikleri sürece, dışarıda yasal olarak iş yapabilecekler.
ASİSTANLARA DA YOL AÇILDI
Yürürlükten kalkan kısmi statünün bazı 'öğretim üyelerine' (profesör ve doçent) özgü olması, dışarıda çalışmanın da sadece bu öğretim üyeleriyle sınırlı olduğu şeklinde bir algı ortaya çıkartıyor. Ancak, konu sadece öğretim üyeleriyle sınırlı değil. 2547 sayılı Kanun'un 'Çalışma esasları' başlıklı 36. maddesinde 'öğretim elemanları' ifadesi kullanılıyor.
Öğretim elemanları sözcüğü, öğretim üyesi olan profesör, doçent ve yardımcı doçentlerle birlikte öğretim görevlisi, okutman ve 'öğretim yardımcısı' kategorisinde yer alan; araştırma görevlisi (asistan), uzman, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacılarını da kapsıyor. Yani, bu durumdakilerin tamamının mesai saatleri dışında dışarıda çalışmalarına herhangi bir yasal engel bulunmuyor.
SAĞLIK ALANINDA ÇALIŞANLAR
Sağlık alanında görevli olan öğretim elemanları, 2547 sayılı Kanun dışında ayrıca 1219 sayılı Tababet ve Şubatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun hükümlerine tabi olarak çalışıyorlar. Bu Kanun'un 12. maddesinde 5947 sayılı Kanun'la yapılan bir değişiklikle sağlık alanında çalışanlara yönelik bir kısıtlama getirildi. Söz konusu hükmün iptal öncesi hali şu şekildeydi:
'Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, aşağıdaki bentlerden yalnızca birindeki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir:
a) Kamu kurum ve kuruluşları.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri.
c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.' Bu hükümde yer alan ve kısıtlama içeren 'bentlerden yalnızca birindeki' ibaresi de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Dolayısıyla, sağlık alanında çalışan öğretim elemanları açısından da mesai saatleri dışında çalışmaya engel bir durum söz konusu olmadığı düşüncesindeyiz.
06.02.2011 - Akşam
Metin TAŞ ve Sezgin ÖZCAN
EK.2
2547'deki 2010 Değişikliği:
MADDE 3 – 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 36 – Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar.
Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. [Kırmızı yazılı bu cümle Anayasa Mahkemesi tarafından 31 Ocak 2011’de yürürlüğe girmek üzere iptal edildi.] Öğretim elemanının görevi ile bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi halinde 58 inci madde hükümleri uygulanır.
Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür. Öğretim görevlisi ve okutmanlar ise, haftada asgari on iki saat ders vermekle yükümlüdür.
Öğretim elemanlarının, ders dışındaki uygulama, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine karşılık geldiği; kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatleri ve uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine tekabül ettiği Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.
Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin ders verme yükümlülüğü yoktur. Başhekimler, dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdür yardımcıları ve bölüm başkanları, bu madde hükümlerine göre haftada asgari beş saat ders vermekle yükümlüdür.”
EK.3
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN 36. maddede yer alan ikinci cümleyi iptali ile ilgili gerekçeli kararı
ÜNİVERSİTELERDE DEVAMLI STATÜ-KISMİ STATÜ ÇALIŞMA
2-) Üniversite öğretim elemanlarının devamlı statüde çalışacağına dair düzenleme anayasaya aykırı görülmemiştir. Gerekçeli kararda, üniversitelerin ve öğretim üyelerinin niteliğine ve yüksek öğretimin amaçlarına yer verildikten sonra, kamu görevlisi olmaları nedenleri ile öğretim elemanlarının hangi statüde çalışacaklarının belirlenmelerinin yasa koyucunun takdiri içerisinde olduğu belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, öğretim elemanlarının yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyeceklerine ilişkin maddeyi iptal etmiş ve iptal gerekçesinde şu değerlendirmelere yer vermiştir.
“….Anayasanın 130. maddesinde çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile kurulan üniversitelerin kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu, öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilecekleri belirtilmiş, madde gerekçesinde de, yasaya bırakılan konuların “bilimsel özerklik” ilkesi göz önünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir
Yasakoyucu, yükseköğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebilir. Ancak getirilen bu sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri, okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın mesai sonrası ücretsiz de olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı açıktır.”
İlk yayınlanış: http://vistilefblog.blogspot.com/2011/02/devamli-daimi-statu-tam-gun-degildir.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder