09 Ekim 2005
SESSİZLİK SARMALI
HİKMET KIRIK, SERDAR TAŞÇI, VEYSEL BATMAZ'IN İLETİLERİ...
GÖZ ATIN, KULAK VERİN; SESSİZLİK SARMALI'NA YAKALANMAYIN...
"Sessizlik Sarmalı Teorisi" için, Elisabeth Noelle-Neuman'ı okuyun...
HİKMET KIRIK YAZIYOR:
SÜKÛT İKRÂRDAN GELİR
(İDDİAYI CEVAPSIZ BIRAKMAK, İDDİAYI KABUL ETMEK DEMEKTİR)
Serdar Tasci'nin ithamları son derece agır. Bu ithamlara maruz kalanlar suskunluklarini surduremezler.
Bu noktadan sonra bu yazıda adı gecenlerin söz hakkı; cevap hakkı; savunma hakkı dogmustur. Bu haklarin kullanimini hic kimse engellemeye calismamalıdır.
Bu meslektaslarimiz kendilerine isnad edilen hukuksuzlukları yapmadiklarını; iş ahlakina uymayan davranışlarda bulunmadiklarini;
Akademik etik ve geleneklere aykırı tutum ve davranışlar içinde olmadiklarini göstemek zorundadirlar. Onlardan bunu bekliyoruz. Hem de acil olarak.
Aksi taktirde herkes "Sukut İkrardan Gelir" diye düşünmeye başlayacaktır.
Hukuki süreç tabii ki çok önemli; ama esas olan fakültenin vicdanında aklanmaktır. Akademik hayatının sonlarına gelmiş birisi bu tür ithamlar karsisinda: gormezden, duymazdan gelip isin ustunun ortulmesini boylece unutulmasini saglamaya calisabilir. Bu tiplerin zaten ovunecekleri bir akademik gecmisleri de olmadıgı icin en ideal durum gelebildikleri yerde her seye ragmen tutunup idare etmektir. Ve oyle gorunuyor ki idare de edebiliyolar.
Ancak akademide kendileri icin hala bir gelecek görenler; onlar kendilerini temizlemek zorundalar: yoksa onlar temizlenir. Nasıl Turkiye Cumhuriyeti muasır medeniyet seviyesine yukseldikçe dünya ile entegre oldukca: "Bazar ekonomisi" yerini modern üretim ilişkilerine bıraktıysa; siyaset yapma biçimi; hukuk anlayışı değişiyor, akademi de degişecek, en azından Istanbul'da boyle olacak. Uluslararası standartlar kendini dayatır, böyle biline. Buna uymayanlar/uyamayanlar icin hala Anadolu üniversitelerinin bazilarinda yer olabilir. Ama İstanbul Universitesi'nde degil.
AB Sürecini böyle okuyun. O zaman meseleyi içselestirmis olursunuz ve sizin icin "bilgi" ye dönüsür. AB ile tam üyelik sürecinde "Ulusal Cıkar" en iyi sekilde oranın standardına uygun fakülte ile sağlanır.
Müzakere sürecinde ilk başlık “Üniversiteler.” Bu tesaduf mu sizce?
Doç. Dr. Hikmet Kırık
SERDAR TAŞÇI’NIN İDDİALARI:
İletişim Fakültesi yeni bir döneme giriyor. Yüce Yargıda bu fakültede olup biten her şey açıklanacak, belgeler konuşacaktır. Hukuk devleti ihlalleri, yayınlarda yapılan usulsüzlükler, yandaş kollamalar, özlük haklarına ilişkin hukuksuzluklar, soruşturmalar, sahte evraklar, tehditler, yasal olmayan kurullar ve kararlar artık Yüce yargıya taşınıyor.
Burası devlet üniversitesi ve herkes yasalara uymakla yükümlüdür. Bu yasalara nasıl ben uyuyorsam, bu yasalara Suat Gezgin de, Murat Özgen de, Ergun Yolcu da, Aydemir Okay da uyacaklar. Bunu Türk yargısı ve tazminat rücuları ile elbet sağlayacağız. Konuşacak çok lafımız, savunacak Hukuk değerlerimiz ve ilkeli-onurlu duruşumuz var. Buranın dağ başı olmadığını Hukuk devletini devreye sokarak gösterme zamanı gelmiştir.
Suat Gezgin usulsüz soruşturmalar açamayacak, girmediği dersleri üzerine yazamayacak, tüm bölümlerin başkanlıklarını yasaya açıkça aykırı olduğu halde, yönetmeliğe dayanarak üzerinde toplayamayacaktır. Çünkü hukuk hiyerarşisi gereği, yasaların amir hükümleri yönetmelik ile ilga edilemez. Bunu Alemdaroğlu yapıyordu en son. Hani Cumhurbaşkanımızın görevden alacağı günlerde, Suat Gezgin’in propagandif bir gazete yazısı ile savunduğu devrik rektör… Anımsanacağı gibi, Alemdaroğlu hukuksuzlukları nedeniyle görevden alınmak için YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığına teklif yapıldığı sırada, Alemdaroğlu geleneğine sahip çıkan dekan, 21 Eylül 2004 tarihinde kendi imzası ile Cumhuriyet Gazetesi’nde Alemdaroğlu’nu savunan propagandif bir yazı yayınlamıştır. Bu yazıda, Alemdaroğlu’nun görevden alınmak istendiğinin gerekçelerini yazısında şöyle dile getirmektedir, aynen aktarıyorum:
“Biliyor ve inanıyoruz ki, Kemal Alemdaroğlu görevden alınmak isteniyor, çünkü:
Çünkü Alemdaroğlu tek dili savunuyor…
Çünkü Alemdaroğlu tek devleti savunuyor…
Çünkü Alemdaroğlu tek vatanı savunuyor…
Çünkü Alemdaroğlu tek ulusu savunuyor…
Çünkü Alemdaroğlu tek bayrağı savunuyor…” (Prof. Dr. Suat Gezgin)
Ne ilginç ki: aynı günlerde Suat Gezgin, benim 8 günde okulda 13 gün olmadığımı iddia ederek açtığı soruşturmada, savunma almadan görevden çekilmiş sayılmamı sağlayan disiplin kurulu kararını çıkarmıştı. Son bir yılda, 2 si okuldan atılmam olmak üzere yönetmelikteki tüm disiplin cezalarını tarafıma usulsüz biçimde hak görmüştür. Alemdaroğlu zihniyetine boyun eğmediğim için başıma gelen tüm bu olaylardan dolayı onur duyuyorum. İftiralara uğradığım halde, Hukuk devletine karşı olan inancımdan hiç ayrılmadım. Suat Gezgin’in tehditleri benim Hukuk devletini, doğruları ve fakülte çıkarını savunmama engel olamadı, olamayacaktır da… Buna kimsenin gücü yetmez.
Tabii ki Suat Gezgin bu kararları tek başına almıyor. Yasal olmayan yönetim kuruluna bakarsanız kimlerle beraber bu kararları aldığını görebiliriz. İlgili şahıslar hakkında da hukuk usullerini ihlalden dolayı gereken başvurularımı ve tazminat işlemlerini yapacağım.
Ergun Yolca bilmediği ve dil sınavlarını veremediği dillerde asistanlara yabancı yayınlar yaptırıp kendi adı ile bastıramayacak. Bunu yaparken, yasal olmayan yönetim kurulunda, fakülte adına kararlar alamayacak. Yetkisi olmadığı halde, koca bir bölümün sorumlusu olduğuna dair beyanlar veremeyecek. Özlük haklarını ihlal edemeyecek. Çünkü hukuk devleti elbet buna izin vermeyecektir.
Murat Özgen ve Aydemir Okay sürekli biçimde, hukuk usullerine aykırı biçimde açılan soruşturmalarda artık soruşturma adaletini ihlal edemeyecekler. Hukuk devleti, üst idare makamları ve Türk yargısı bunlara elbet izin vermeyecek, dur diyecektir.
Yeni belgelerimizi açıklayacağız. Doktora tezleri, yayınlar, gazete-dergi yazıları ve usulsüzlükler…Fransa, Almanya, Türkiye, Amerika…
Bilimsel eleştiri, yoğunlaşan teşhir ve tüm yaşananların yargıya taşınma zamanı artık gelmiştir…Bakalım doğu kültürü mü, kanun benim diyen alemdaroğluculuk mu, organize usulsüzlük grubu mu, yoksa Hukuk devleti-Cumhuriyet akılcılığı mı zafer kazanacak…
Alemdaroğlu ‘Hukuk istiyorum’ diyordu en son. Bakın Hukuk herkese lazım. Dilerim hiç kimse, bir gün ‘hukuk istiyorum’ demek zorunda kalmaz. Çünkü hukuk bir gün değil, her gün ve herkes için istenmesi gereken bir şeydir.
Her makamdan ve her unvandan Herkesi; Hukuk Devleti anlayışına sahip çıkmaya 1001. kez davet ediyorum… Bu bizim görevimiz, kamu personeli bilim adamı sorumluluğumuzdur.
Alemdaroğlu dönemi sona erdi. Kimse, Hukuk devletini savunmaktan korkmamalıdır. İstanbul Üniversitesi Hukuk devletine ve Cumhuriyet akılcılığına yaslanarak Evrensel bilime katkı yapan ve öğrenciler yetiştiren bir kurum olacaksa, Alemdaroğlu uygulamalarının son kalıntılarını da kendi bünyesinden artık temizlemelidir. Sağlıklı bir nefes, uzun vadeli bir koşu için…
Aydınlık bir Türkiye için, Aydınlık ve Hukuk devletine yaslanan bir İstanbul Üniversitesi’ne ihtiyaç var…
Arş. Gör. Serdar Taşçı, MA
VEYSEL BATMAZ’IN NOTU:
Her iki iletiyi de okudunuz; YÖK de okuyor; Rektörlük de, Rektörlükler de... Bu iletimi de okuyacaklar:
İstanbul Üniversitesi Rektörü Sevgili ve Sayın Prof. Dr. Mesut Parlak, rektörlüğe Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının hemen ardından, İstanbul Üniversitesini bir “üniversite” olduğunu görerek ve göstererek, iki önemli açıklama yapmıştı. Hem tüm üniversite camiası tarafından desteklenen, hem de Vistilef olarak biz İletişim Fakültesi çalışanlarınca doğru ve güzel kabul edilen açıklamalar şunlardı: “Üniversiteden siyaseti uzaklaştıracağım.” ve “Fakültelerin akademik işlerine ve iç ilişkilerine karışmayacağım.”
Bu iki önemli duruş, tavır ve açıklamayı tam anlamıyla destekliyoruz.
Fakültemizde olup bitenleri biz hallederiz. Önemli olan yasalar çerçevesinde suskun kalmamaktır. Hukuku ve bilimi en yüksek kriter olarak Fakülte hayatında egemen kılmaktır. Vistilefler bunun için yayındadır. Bu iki önemli olguyu “arş-ı alâya” ilan emek için.
Üniversitelerde öğrenci ve/veya çalışan olarak bulunan herkesin kişisel ideolojisi ve siyasal tavrı vardır; bilim nesneldir ama tarafsız değildir. Bu kişisel tavırlar, üniversite düzeyinde çeşitli kademe ve alanlarda ifade edilirler. İfade özgürlüğünün ve bilimsel özerkliğin gereği olarak, isteyen istediği fikri beyan eder. Ancak, üniversitede siyaset yapılamaz. Siyasetin başka platformları vardır ve yapılış mekanizmaları demokratik hukuk devletinde anayasalar ve yasalarca çizilmiştir. Üniversite siyaset alanı değildir. Rektörümüzün bu tavrı ve duruşunu sonuna kadar destekliyoruz.
İkinci olarak, Rektörlük isabetli bir kararla “Fakültelerin akademik iç yapılanmalarına karışmayacağını” ilan etmiştir. Alemdaroğlu döneminde Fakültemizde Rektörlüğün ve Dakanlığın yasaya karşı iç akademik yapılanmaya karışarak Ana Bilim Dallarını bir gecede tümden yok etmelerinin sonucunu herkes şu anda “acı” bir biçimde yaşamaktadır. Bu acıyı hissetmeyene AKADEMİSYEN denmez. Ana Bilim Dalları, bir Bölümün ve Fakültenin idari ve akademik yapı taşları ve temelleridir. Temelsiz bir Fakülte’de yaşamak, AKADEMİSYENLERE yakışmaz.
Rekötürlüğün, akademik iç işlerine karışmama kararı, bize doğrudan hukuksal ve akademik görevler vermektedir: Sevgili ve Sayın Rektörümüz, açıkça, doğru olarak ve saygın bir biçimde, “kendi işinizi kendiniz onurunuzla halledin” demektedir. Bu zımnî görevlendirmeye uymayanlar açıkça akademisyenliklerini sorgulamalıdırlar.
Bu nedenle, Fakültemizde bulunan her akademisyen arkadaşı, yeni akademik yapılanma için göreve çağırıyorum.
Bu yeni yapılanmanın koşulları ve aşamaları şunlardır:
Bölüm başkanları, bila kaydı şart, yasaya göre atanmalıdırlar.
Bölümler, sekretaryalı bir biçimde kendi içlerinde, bağımsız ve özgür olarak, yeni iletişim ortamlarına ve sektörel gelişmelere uygun olarak Ana Bilim Dallarını gerekçeli olarak oluşturmalı ve Senato’ya sunulmak üzere Fakülte Yönetim Kurullarına sunmalıdırlar.
Bu aşamalardan sonra yeni Fakülte Kurulu ve Yönetim Kurulu yasaya uygun olarak oluşturulmalıdır.
Anabilim Dalları, resmi olarak ihdas edilmeden önce (çünkü Senato ve YÖK süreci zaman alacaktır), müfredat çalışmaları yaparak, Bölüm içinde bu müfredatı tartışmaya açarak, müfredatın yeni halinin son kararını vermek üzere yasaya uygun biçimde Fakülte Kurulu’na sunmalıdır.
Şu andaki Dekanlık toptan istifa etmeli ve yerine Fakülte dışından bir Vekil Dekan atanmalıdır.
Bu Vekil Dekan koordinasyonunda, Okul’a yeni üst ünvanlı akademisyenler alınmalı ve Okul’un çok zayıf olan Profesörlük ve Doçentlik kadroları güçlendirilmelidir.
Başka çözüm yoktur: Rektörlük bu görevi, yaptığı açıklamalar ve kararlı tutumuyla, hepimizin omuzlarına yüklemiştir. Herkesi göreve çağırıyorum. Beş taş oynamıyoruz...
Prof. Dr. Veysel Batmaz
10 Ekim 2005
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder