Add to Flipboard Magazine.

05 Aralık 2005

BU BİLDİRİYE KATILMAZSANIZ ÜZÜLÜRSÜNÜZ DEMİŞTİK... ÜZÜLÜRSÜNÜZ...

"ETİK KURULLAR KURULSUN, İNTİHALLER BULUNSUN" bildirisinden sonraki gelişmeleri aşağıda sunuyoruz:

ETİK DOSTU SAYGIDEĞER ÖĞRETİM ELEMANLARI:

İzmir'deki basın toplantısında kamuoyuna açıklayarak ayrıca YÖK; ÜAK, TÜBİTAK ve TÜBA üyeleri ile Başbakanlık, MEB ve Cumhurbaşkanlığı makamlarına bilgi için ilettiğimiz "Bilimsel ve Etik Değerlere Saygı Çağrısı" nın basındaki yankılarını sizlerle paylaşmıştım.

Ancak bizlerin bu çağrıyı yapmaktaki amacımız ve ilgili kurumlardan olan beklentimiz çağrı metninde açıkça ifade edilmesine karşın ilgili kurumların duyarsızlığı devam etmektedir.

Duyarlılık göstermek yerine tam tersine "YÖK sisteminde yöneticiler için bilimin/bilim adamının tarafsızlığı ilkesini yaşam biçimi haline getirmek zorunluluğu yoktur. Onlar akademik yaşamla ilgili her türlü yetki ve sorumluluğu istedikleri keyfilikte kullanmakta özgür ve dokunulmazdırlar" şeklinde açığa çıkan otoriter ve baskıcı yaklaşımlardan vazgeçmeyeceklerinin kanıtı olabilecek uygulamalar yaşama geçmeye devam etmektedir.

Hepinizin akademik yaşamda böylesi ilkesiz bir yönetim anlayışını ortaya çıkaran yaşanmış örnekleriniz olduğundan eminim. Zaten yaptığımız kamuoyu açıklaması için bizleri biraraya getiren de yöneticilerin, tanığı olduğumuz ve kanıtlarını bildiğimiz, etik dışı olaylar karşısındaki kabul edilemez tutumları idi.Tırmanarak devam eden bu tutum karşısında ben kendi adıma sizlerle de paylaşmak istediğim şu soruları sormadan edemiyorum.

* Bir yandan bilim etiğine sahip çıkıyoruz diye ders kitabında intihal yaptığı kanıtlanan Başbakanlık Müsteşarı'nı öğretim üyesi mesleğinden atarken, diğer yandan yazdığı ders kitabındaki intihali kanıtlanmış olan bir başkasına "çok sayıdaki yurt dışı yayınına çok sayıda atıf yapılmıştır" gerekçesiyle TÜBİTAK tarafından bilim ödülü verilmesi gibi bir çifte standart hangi çağdaş ülkede kabul görebilir?, hangi çağdaş ülkenin YÖK'ü böyle birini defalarca dekan atayıp ödüllendirebilir? "h faktörü" nekadar olursa olsun ders kitabında intihal yapmış bir bilimciye hangi ülkenin "önde gelen bilim insanları" arasında yer verilebilir?

** Hangi ülkede bilimsel aşırmacılıklar karşısında bilim insanı sorumluluğuyla tavır alıp "yapılmamış deney veya gözlemleri yapılmış, yapılanların sonuçlarını çarpıtmış yada yapılan deney ve gözlemlerle hiç ilgisi olmayanları bunları yapmış gibi gösteren" yayınların sahiplerine dokunulmazken, bu olaylara karşı tavır alıp mücadele eden, toplumda etik bilinci oluşması adına düzenlenen panellere konuşmacı olarak katılan ve yazılar yazan öğretim üyelerinin üniversiteden atılmaya çalışılmasına, haklı olduğunu gösteren kanıtları tarafsız uzmanların incelemesinden kaçırıp müfteri suçlamasıyla cezalandırılmasına izin verilir?

YÖK Başkan ve üyeleriyle, TÜBA üyelerine ve ayrıca bilgi için TÜBİTAK yöneticilerine göndermek gereği duyduğum aşağıdaki mesajı ve
100'ün üzerinde uluslararası makalesine yüzlerce atıf almış, ortaya çıkardığı bilimsel etiğe uygun olmayan çalışmaların sahiplerine gereken yaptırımların uygulanması için mücadele veren ve aynı zamanda "Bilim Etiğine Saygı Çağrısı"na imzasıyla destek vermiş olan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İzge GÜNAL'ın bana gönderdiği ve en alta mavi yazılı olarak aktardığım iletisini

okuyunca yukarıdaki sorularda yer alan "hangi ülkede? " sorusuna verdiğiniz "ancak ve ancak etik bilincinden yoksun bizim gibi ülkeler" yanıtınızın haklılığını gösteren benzer kendi örnekleriniz dışında yeni ve çarpıcı birer örneğini daha göreceksiniz

Bunları okuyunca "BİLİM ETİĞİ OLMADAN BİLİM ÜRETİLEBİLİR Mİ?" sorusunu birkez daha yineleyeceğinizden eminim.

(NOT: Bilim etiğini çiğnemiş kişilere değil, olayların niteliğine ve sorumlu kurumların tutumlarına dikkat çekmeyi ilke edindiğimden aşağıdaki iletide bu ilkeye ters düşebilecek çağrışımlara neden olabileceğini düşündüğüm kısımlar silinmiştir. Anlayışla karşılamanızı dilerim.)

Sevgi ve Saygılarımla

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Fizik Bölümü Öğretim Üyesi

Tel:(0232) 3880110 /2380 (iş)
(0532) 630 1473 (mobil)

Yükseköğretim Kurulu'nun Sayın Başkan ve Saygıdeğer Üyeleri,

Sanıyorum sayın YÖK Başkanımız ve saygı değer YÖK üyelerince de bilindiği gibi, ülke genelinde 600'e yakın (587)öğretim elemanı tarafından imzalanmış olan "Bilimsel ve Etik Değerlere Saygı Çağrısı'" 27 Ekim 2005 günü İzmir'de yapılan basın toplantısında açıklandı.

Açıklama bir çok gazete ile Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde haber olarak yer aldı.Takibeden haftalarda YÖK, TÜBİTAK, ÜAK ve TÜBA gibi çağrının esas muhatabı olarak düşünülen bilim kurumlarının, çağrıdaki çok ciddi saptamalar ve bilim etiğinin geleceğine ilişkin düşüncelerinin ve olumlu yada olumsuz tepkilerinin gazetelerde olmasa bile bilim etiği konularının tartışıldığı bir platform sağlayan Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinde yayınlanabileceğini yada kamuoyuna genel bir açıklama yapılmasını doğal olarak bekliyorduk. Fakat bu kurumlamızın hiç birinden böyle bir açıklama yapılmadı. Özellikle YÖK, çağrıdaki saptama ve yakınmaları ciddiye aldığını gösteren hiç bir tepki vermemeye ve eleştiriler karşısında sessiz kalmaya devam ediyor.

Çağrı ile ilgili imza kampanyasının tamamlandığı ve kamuoyuna açıklanma hazırlığı yapıdığı günlerde Van YYÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın tepkiyle karşıladığımız tutuklanması olayı oldu ve ardından YÖK'ün tamamlanan soruşturma sonucunda Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer hakkında kitabındaki intihal nedeniyle aldığı öğretim üyeliği mesleğinden çıkarma kararı açıklandı.

YÖK'ün bu kararı, bir kaç gün sonra kamuoyuna açıklanan 600 civarındaki öğretim elemanının yaptığı "Bilimsel ve Etik Değerlere Saygı Çağrısı' nı son derece önemli hale getirdi. Açıklamadaki endişelerden birisi bir kaç gün önce ortadan kalkmış ve intihal kitabı nedeniyle Ömer Dinçer'e gerekli yaptırım uygulanmıştı. Bu nedenle çağrıyı açıklandıktan sonra YÖK'den öğretim elemanlarına ve kamuoyuna yönelik olarak
" Endişe etmeyiniz, YÖK ve üniversiteler bilim etiğini çiğnemiş olduğu kanıtlanan herkese bilimin tarafsızlık ilkesinin gerektirdiği şekilde davranacaktır; bize güvenin"
anlamında bir açıklama beklendi. Fakat ne yazık ki bu güne kadar ümit veren böyle bir yaklaşımın işaretleri ne YÖK'den ne de hiç bir ilgili kurum tarafından verilmedi.

Bu arada TÜBA üyesi sayın Prof.Dr. Bahattin Baysal Hocamız yaptığı bir çalışma sonunda belirlediği değerli bilim insanlarının kimler olduğunu 19 kasım tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde "En başarılı 23 Türk bilim insanı" başlığı altında yayınladı. Kriterleri tartışılsa da sayın hocamız çok da çok da iyi yaptı. Böyle başarılı insanlarımız tabiiki kamuyuna sunulacak, tanıtılacak. Hem de bu daha fazla yapılmalı ve bilim insanlarımızın dünya çapındaki başarıları halkımıza anlatılarak bilimsel araştırmaya daha fazla destek sağlanması gündemde tutulmalıdır.

Fakat yayınlanan ........................bu listede, intihal kitabına karşın ......... yılı TÜBİTAK bilim ödülü verilen ve YÖK tarafından Eylül 2005 de ikinci kez ........Üniversitesi ......... Fakültesi'ne Dekan atanan öğretim üyesi de bulunmaktadır. Bahattin Baysal Hocamızın bu gerçekten habersiz bir şekilde kendi belirlediği kriterleri (100'den çok uluslararası yayın karşılığında 1000den çok atıf almış olmak) sağladığı için söz konusu kişiyide listesine aldığından şüphe yoktur.

Ardından söz konusu bilimcinin Cumhuriyet Bilim Teknik'deki listede yer almasından kaynaklanan ve aslında intihali bilen .........Üniversitesi Rektörlüğünün övgülerini de içeren bir haber ........Kasım tarihli Milliyet Ege'de yayınlandı. İki gün sonra da Hürriyet (........Kasım) Bahatttin Hoca ile yapılan "Türk bilim adamı için nobel almak hayal değil" başlıklı bir haber/röportajı yayınladı. Listeye giren söz konusu intihal kitabın sahibi sayın dekan ile ilgili olarak gazetelerin Ege eklerinde çıkan "Adı Dünya Listesinde", " Dünyada İlk 30 da" başlıklı haberlerin fotokopileri ......... Fakültesi binalarının giriş kapılarına asıldı.

Özellikle Milliyet Ege'deki haber, ve fakülte girişlerine asılan fotokopiler çok ilginç değilmi? Normal koşullarda bu övüncün kamuoyu/üniversite mensupları ile paylaşılması son derece doğal. Ancak bilimsel çalışmaları övünç konusu yapılan bilimcinin yazdığı .............ders kitabı hiç bir bilimsel kaynak içermiyor ve kitapta intihal yapıldığını gösteren kanıtlar üniversite ve YÖK'ün bilgisi dahilinde olan gerçeklerse, o zaman söz konusu kişiyi konu alan kurumsal övünç, intihalciliğin kurumsal olarak kabul gördüğü yada görmezden gelindiği anlamına gelmezmi?

Listedeki değerli bilim insanlarının saygınlığına kimse bir şey diyemez ve onlarla onur duymalıyız. Ancak bu övünçleri görünce gerçekleri bilen kişiler olarak şunları sormazmısınız?

"TÜBİTAK, HATTA NOBEL ÖDÜLÜ ALMIŞ DAHİ OLSA BİR BİLİM İNSANININ YAZDIĞI DERS KİTABINDAKİ BiLİMSEL AŞIRMALAR ( İNTİHAL) YOK SAYILABİLİRMİ?

SAYILABİLİRSE BAŞBAKANLIK MÜSTEŞARI ÖMER DİNÇER'E UYGULANAN ÖĞRETİM ÜYELİĞİNDEN ÇIKARMA CEZASI YÖK'ün BİLİMİ VE BİLİM ETİĞİNİ SİYASETE ALET ETMESİ ANLAMINA GELMEZMİ ?

Kaldı ki söz konusu bilimci TÜBİTAK ödülünü aldıktan sonra intihal yapmış değildir. Tam tersine önce........ Üniversitesi söz konusu kişiyi intihal kitabını bilmesine rağmen ödüle aday göstermiş (bu kişi o sırada TÜBİTAK ............... Grubu üyesidir), TÜBİTAK da, kitapta tek bir kaynak gösterilmediğini ve intihalin kanıtlarını gördüğü ve bildiği halde görmezden gelip ........... yılı ........bilim ödülünü vermiştir. Ayrıca biri aynı tarihlerde , ikincisi de bu yaz sonu- geçtiğimiz ....... ayında- olmak üzere YÖK'de kendisini iki kez dekan atamıştır.

Bunlar ve gerek ............ üniversitesindeki, gerekse diğer bir çok üniversitedeki örtbas edilmiş bilimsel sahtecilikler ortada iken yalnızca siyasi bir kişiliğe sahip olan Ömer Dinçer'i soruşturma açıp öğretim üyeliğinden atmakla YÖK Bilim etiğine saygısını mı kanıtlamış oluyor? Bilimde tarafsızlık bunu mu gerektiriyor?

Şunu belirtmeden geçemem. Ömer Dinçer'in temsil ettiği siyasi görüşlerin en büyük karşıtlarından biriyim, ve ülkenin karanlığa götürülmek istenmesiyle kendi çapımda mücadele ediyor ve YÖK'ün arasıra öncülük ettiği karşı çıkışlara da her zaman destek oluyorum. Fakat diğer taraftan Bilimde ve Bilim Etiğinde tarafsız olmanın bilim insanları için olmazsa olmaz bir erdem olduğuna da inanıyor ve bu evrensel ilkeyi savunuyorum.

Sayın Prof. Dr. Bahattin Baysal'ın kriterlerine karşı daha genel ve herkesin kabul edebileceği belirtilen yeni kriterlerle ortaya çıkan ve 120 bilimciyi kapsayan yeni bir listeyi bu haftaki Cumhuriyet Bilim Teknik'de gördüm . Önceki listeye girememiş olan çok değerli bilimcilere yapılan haksızlığın, daha anlamlı olduğunu düşündüğüm yeni kriterlerle ortadan kalkmış olduğuna sevindim.

Fakat kriterler arasında bilim etiğini çiğnememiş olmak gibi "başlıca" olması gereken bir kriter, yani TÜBA'nın kamuoyuna açıklamış olduğu bilim etiği normları- yine yok. (TÜBA bilim etiği normları için http://www.tuba.gov.tr/duyurugoster.php?yil=01&duyuru=3). Böyle olunca, kanıtlarını ekteki dosyada sizlerle daha önce paylaştığımız intihal kitabın yazarı olan bilimcimiz de doğal olarak yayın ve atıf sayısı itibarıyla bu yeni listede de yer almaktadır.

Saygılarımla bilgilirinize sunarım.

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Fizik Bölümü Öğretim Üyesi

Tel:(0232) 3880110 /2380 (iş)
(0532) 630 1473 (mobil)

___________________________________
Prof.Dr. İzge GÜNAL'ın gönderdiği 28.11.2005 tarihli mesajı:

Herkese Merhaba,
Cumhuriyet Bilim Teknik’teki yazım ve Hürriyet’teki haber nedeniyle “kademe ilerlemesi durdurması” cezası aldığımı öğrendim (“basın yoluyla meslektaşlarına iftira atmak, küçük düşürmek” gerekçesiyle). Henüz ceza yazısı bana ulaşmadı. Biliyorsunuz daha öncede kademe ilerlemesi durdurması cezası almıştım( 7 aralıkta iptali için mahkemesi var). Eğer yeni cezayı aynı maddeden vermişlerse bir üst ceza uygulanacağı için atılmış oluyorum. Eğer farklı maddeden verilmişse, atılmam için 10 yıl içerisinde herhangi bir maddeden uyarı cezası almam yetiyor.
Sevgiler, saygılar
İzge

K.Kantarlı'nın notu: Prof.Dr. İzge Günal bu mesajından sonra “Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya iş sahiplerine hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek” maddesinden yeniden kademe ilerlemesi cezası verildiğini iletmiştir. Şu anda davası sürse de aynı ceza aynı nedenle daha önce de verilmişve ilerleyecek kademesi olmadığında maaaştan kesme cezası uygulanmıştır. İlerleyecek kademesi (1/4) olmadığından şimdi verilen ceza yine maaşten kesme olarak uygulanacak, fakat ilgili disiplin yönetmeliği ikinci kez verilen bu cezanın bir üst (yani öğretim üyesi mesleğinden çıkarma) ceza olarak uygulanmasını öngörmektedir.

Hiç yorum yok: