"İLETİŞİM FAKÜLTELERİ DEKANLAR TOPLANTISI" NE İŞE YARAR?
"İletişim Fakülteleri Dekanlar Toplantısı" adı altında her yıl, uygulanmayan kararların alındığı bir toplantı yapılmaktadır. Bu toplantılardan birine ben de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi adına katılmıştım. Orada o zamanların RTÜK Başkanı Nuri Kayış ile hararetli bir sohbetim olmuştu. Toplantıların hiç bir işe yaramadığı fikri o zamanlardan bu yana, bende bir iz olarak kaldı. Sonraki toplantılarda hangi kararların alındığını izlemedim bile. Ancak Akademi-İletişim dergisinin ikinci sayısında, 13. Toplantı’nın kararlarını okuyunca bu yorumu yapma ihtiyacı hissettim.
Aralarında epey arkadaşım olmasına binaen, tüm dekanların alınmaması ricası ile şunu belirtmek istiyorum. Türkiye’de özellikle iletişim fakülteleri dekanlarının bir çoğu YASA denilen duyguyu, ya tatmamış, ya da bilmiyor. Ben isterseniz YASA’nın bir fakülte dekanına hangi yetki ve görevler verdiğini özetleyeyim de, ne demek istediğim anlaşılsın: Halihazırdaki YÖ Yasası (YÖY) dekanları, fakültelerin TEMSİLCİSİ; KOORDİNATÖRÜ, KURUL KARARLARININ UYGULAYICISI ve DENETÇİ/GÖZETMEN olarak tanımlıyor ve bu yetkilerle donatıyor. Biliyorsunuz, kamu yönetiminde yetki ancak YASA’dan alınıyor. Bu dört yetki de, dekanları YÖNETİCİLİK vasfından "azede etmiş" durumda; yani, dekan bir fakültenin yöneticisi değil.
Bu durumun, biri tarihsel, diğeri bilimsel ve hukuksal, iki temel dayanağı var:
(1) Bilenler bilir, YÖK, 1982 yılında zamanın askeri yönetiminde, eski üniversite yasasına bir tepki olarak biçimlenmişti. Yine bilenleriniz bilir ki, tepki olarak biçimlendiği bu eski üniversite yasasında fakülteler tüzel kişilikti ve Dekan tam yetkili, ita amiri olan bir yöneticiydi; Rektör ise üniversitenin pasif bir temsilcisiydi. Yeni YÖK kurulurken, bu değiştirilerek, dekanlardan intikam alırcasına, Rektör yönetici, Dekan da temsilci düzeyine indirildi ve fakültelerin tüzel kişilikleri yok edildi. Yani, şu andaki Dekan’ın pasif ve yönetici olmayan konumu bu tepkisel yasadan kaynaklandı. Halihazırdaki yasaya göre, Fakültede asıl yönetici Bölüm Başkanlarıdır ve kurullardır. Ders programları ve yeni eleman alımı açısından da, anabilimdallarıdır. Bunların başında da Rektör, hem üniversiteyi bütün olarak, hem de fakülteleri yönetir. Bu bize zaten yabancı değil: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakütesi’ndeki Alemdaroğlu’ndan kalma ceberrut durumu da açıklamaktadır. Bizim Dekan, Fakülte’deki tüm anabilimdallarını bilimsel olmayan ve yasaya karşı bir biçimde tümüyle yoketmiş; bütün bölüm başkanlıklarını da uhdesinde toplamış durumdadır. Neden? Yönetici olmak için. Yoksa, sadece Dekan olarak kalsa, fakültenin yöneticisi olamayacaktır. Tabii bu böyle devam edemez, etmeyecektir. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi de yasaya uygun bir hale gelecektir. Hem de, çok yakında.
(2) Dekan’ın fakültenin yöneticisi olmamasına dayanak olan ikinci olgu da, yasada dekanın “denetçi” ve “gözetmek” ve “koordinatör” olarak tanımlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. İşletme bilimine ve kamu hukukuna göre, denetçi olan yönetici olamaz; koordinatör olarak görevlendirilen idare işlevleri yerine getiremez. Zaten, daha önce de belirttiğim gibi, şu andaki YÖY, zaten bu durumu, yapılışındaki nedenler yüzünden iradi olarak gerçekleştirmiştir. Buaraya eklenmesi gereken bir husus daha vardır: Dekan aynı zamanda disiplin amiridir de. Disiplin amirleri ise, yöneticilik vasıflarından yoksundurlar çünkü disiplin amiri, hem yargıç, hem de yürütmeci-yönetici olamaz. Bu, her şey bir yana, Anayasamızın kuvvetler ayrılığı prensibiyle çelişir.
Kısacası, bir fakültenin yöneticisi, yasaya göre dekan değil Rektördür ve fakülteler, Rektörün idaresi altında, bölüm başkanları, anabilimdalları ve kurullar tarafından yönetilir. Dekan sadece yukarıdaki dört görevi yerine getirir ve yetkileri bu görevlerle sınırlıdır.
Peki hâl böyleyken, Dekanlar Toplantısı denilen biraraya gelme, bir sohbet toplantısı olması dışında ne işe yarar? Bence hiç bir işe yaramaz. Nitekim yaramamaktadır. Bugüne kadar Dekanlar toplantısında alınıp da uygulanan tek karara rastlanılmamıştır. Eğer varsa, bana da söylerlerse, en azından bu camianın bir profesörü olarak iletişimlerinden yararlanmış olurum.
13. Toplantının kararlarına gelince:
1. “Yılın Başarılı İletişimcileri Ödülü” denilen soytarılığın artık bir vodvil olmaktan çıkartılıp, bir dram haline getirilmesi için yeni bir düzenlemeye gidilmesi ve bu ödülerin tüm iletişim fakültelerince ortak olarak verilmesi kararlaştırılmış. İlk karar bu. Bu kararı denecek bir şey yok; toplu olunca sanki daha ciddiymiş gibi olması gerekiyormuş vasayımına dayanan bir görüşe sahip. Bize de “bekle ve gör” demekten başka bir şey düşmüyor.
2. 12. toplantıda alınan bir kararla, her ne işe yarayacaksa, kurulmasına karar verilen İletişim Konseyi’nin kurulup kurulmadığını takiple bir Dakan’ın görevlendirilmesi karar altına alınmış. İşte sadece bu karar bile, bugüne kadar uygulanan bir kararın alınmadığına küçük bir karine olabilir.
3. Aydın Doğan etkisi ile olacak, iletişim meslek liselilerine iletişim faültelerinin tercihinde avantaj (ek puan) verilmesini sağlamak için bir komite kurulmuş. Bence katsayı ile ilgili bir konu olduğundan, YÖK’e yazmak, komite kurmaktan daha etkin olabilirdi.
4. Dördüncü karar oldukça manidar; yorum yapmayacağım, aynen iktibas ediyorum: “İletişim fakülteleri arasında işbirliği sürekliliğinin sağlanmasına ve gelecekte de bu ilişkilerin en verimli ve etkin bir biçimde sürdürülmesi” karar altına alınmış.
5. “İstanbul’da bulunan iletişim fakültelerinin radyo ve televizyon frekans tahsisi ile ilgili olarak... 15 Haziran 2005 tarihine kadar, RTÜK Başkanlığı ile bir toplantı yapılmasına...karar” verilmiş. Yapılmış mı bilmiyorum çünkü ben duymadım ancak bu konuda yukarıda katıldığımı zikrettiğim toplantıda da söylemiştim; ben iletişim fakültelerinin elektromanyetik yayıncılık yapmasına karşıyım. Her şeyden önce bu okullar henüz bu konuda yetkin değiller. Yeteri kadar elektromanyetik kakafoni zaten var. Bunun yanısıra, bu bir israf. Derslerin yapılmadığı, öğrencinin avanak avanak dolaştığı bu kurumlarda, yayıncılık yapılamaz. Benim önerim şu: Gelecekte yapılacak bir RTÜK yasasına şöyle bir madde eklenebilir: “Ulusal ve bölgesel yayın yapan radyo ve televizyolar, günlük programlarının % 15’ini, iletişim fakültelerinden raiç bedelle satın alacakları programlardan oluşturmak zorundadırlar.” Böylece, bu fakülteler sadece stüdyo masrafı yaparak (kira ya kurulmasına yatırım yaparak), yayıncılık kakofonisine ekleme yapmadan, gelir de kazanarak, yayınlanabilecek programlar üretebilirler.
6. RTÜK ile ilgili bazı girişimlerde bulunulmasına karar verilmişse de, bence çok ütopik ve anlamsız bir girişim olacağı şimdiden söylenebilir bu durumun. Çünkü, iletişim fakültesi mezunlarına, bir meslekmiş gibi istihdam ayrıcalığı yaratmak mümkün değildir. İzleyici ölçümleri konularında bu okullar yetkin ve teorik alt yapıya sahip değildir. E.Dergi RTÜK ile çıkartılmaz. Bloglama ile herkes, her an e.dergi çıkatabilir konuma zaten gelmiştir.
7. Medya, bağımsız ve eleştirel olunmadan gözlemlenemez. Turgay Ciner’in ya da bir başka medya patronunun finanse ettiği bir fakülte, neyi nasıl gözlemleyecektir. Bu nedenle yedinci karar olan “medyanın gözlemlenmesi komitesi” kurulması beyhudedir.
8. Bizim Dekana da, kamu sektöründe çalışan iletişim fakültesi mezunu çalışanlarının “hizmet sınıfı ve kadrosu” verilmesine yönelik raporun raportörlüğü verilmiş. Bence abes bir durum bu. Çünkü, kamu yönetiminde özel hizmet sınıfı ve kadroları bellidir ve iletişim fakültesi mezunları harhangi bir üniversite mezunu sınıfındandır. SBF, HUKUK gibi özel hizmet sınıfı statüleri yoktur ve olamaz.
9. Dokuzuncu karar, “İngilizce eğitim yapan Türk üniversitelerinin Türkçe derslerinin nasıl yapılacağına üniversitelerin karar vermesi” kararının alınması ile ilgili. Bu da abes çünkü yasa, ders programlarının hazırlığını anabilimdalları ve bölümlere vermekte ve müfredat programlarının onaylanmasını da Senatolara ve YÖK’e bırakmaktadır. Malumu ilam bir durum olmuş bu karar. Yasaya göre yarısı da eksik.
10. İletişim fakültelerinin ortak platformu adı altına hakemli bir elektronik dergi (Internet vasıtasıyla) çıkartılması kararı ise, sanki kağıttan olanların çok düzgün yapıldığını kabul etmek gibi absürd bir durumun varlığına işaret ediyor. Dekanlar biliyor mu bilmem ama ben biliyorum ki, bazı fakültelerin kağıttan hakemli dergilerini, bazı ileşim profesörleri, haklı olarak, hakemli saymamakta ve yazılan puanları doçentlik jürilerinde silmektedirler. Bence kağıt israfı açısından güzel bir karardır, zaten bir tane de kurulmuş durumdadır: http://www.vistilefakademik.blogspot.com/ VistilefAkademik e.dergisi, sözkonusu girişime öncü olabilir.
Daha alınan dokuz karar daha var ama onlara yorum yapmak bile israf. Bu nedenle önemli gördüklerimi özetlemiş bulunuyorum.Tabii, meseleyi anlamış durumdasınız herhalde: Dekanlar toplantısı pek bir işe yaramamaktadır çünkü kararları hayata geçmeyecektir. Daha da önemlisi alınan kararların hemen hepsi mezunlara veya ilk girenlere yönelik kararlardır. Halihazırdaki öğrencilerin durumunu düzeltmeyi öngören, o sorunları irdeleyen ve çözümleyen karar hemen hiç yoktur.
Ayrıca, Dekanların yukarıda andığım görevleri açısından bu toplantılara gündem olarak sunulmuş bütün karar önerilerinin okullarının en az Yönetim Kurullarından geçirmiş olmaları gerekmektedir. Dekanlar, benim bilebildiğim kadarıyla, yasanın amir hükmü olan bu hususu bilmemektedirler. En azından İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanının bu konuları, kurul kararı uygulaması olarak tanımlamadığı, bir yönetim kurulu üyesi olarak benim bilgim dahilindedir.Yasaya uyanı şudur: Bölümler önerilerde bulunur, fakülte yönetim kurulları da, dekanlar toplantısına sunulacak gündem maddelerini karar altına alır. Her gündem maddesinin hangi fakülteden sunulduğu da bilinir.
Evet, bir çok dekan yasayı bilmemektedir. Bu genelleme değil sadece bir uyarıdır.Dekanlar toplantısında alınan kararların, ayrıca ve daha sonra, kurul kararları haline getirilmesi gerekmektedir. Bu kararların hepsinin uygulanma kaabiliyeti olabilmesinin tek koşulu bu iki yasal amir hüküm olarak vaazedilmiş durumun oluşmasıdır.
Bence, ayrıca ve önemle belirtirim ki, dekanlar toplantısı yerine, bölüm başkanları toplantılarının yapılması, yasanın lafzına ve ruhuna uygundur, tersi değil...
26 Temmuz 2005
Prof. Dr. Veysel Batmaz
İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi ve
Senatörü
(13. İletişim Fakülteleri Dekanlar Toplantısı kararlarını Akademiİletişim dergisinin 2. sayısında toplu olarak bulabilirsiniz. Dergi BİLDER'in yayın organıdır. www.bilder.org.tr )
(Fotoğraf: Prof. Dr. Veysel Batmaz - en solda-, Ankara İletişim Dekanı Prof. Dr. Ahmet Tolungüç -en sağda, Prof. Atabek'in eşinin solunda- ve Akdeniz İletişim Dekanı Prof. Dr. Ümit Atabek -ortada- ile Antalya'da, Mayıs 2005)
27 Temmuz 2005
16 Temmuz 2005
VİSTİLEF'E HOŞGELDİNİZ
ARKADAŞLAR:
Yalçın Küçük’ün güzel bir lafı vardır: Yaptığı işin ciddiyetinden bahsederken, “Ben beş taş oynamıyorum.” der. Yani, bu işe oyun gözüyle bakmıyorum demek ister.
Biz de beş taş oynamıyoruz. AA1 istifa etmiş Dekanlıktan, bence iyi etmiş ve yol göstermiş. Bu konudaki yorumumu DKM’de okumuşsunuzdur.
Hukuksal ve bilimsel olarak yapılmış bir müfredat programı yoksunu; bölüm başkansız, anabilimdalları kurulmamış bir okul, Fakülte değildir. Dekan kurulların kararını UYGULAR, TEMSİLCİDİR, KOORDİNATÖRDÜR; DENETÇİ ve GÖZETMENDİR. Bunları ben demiyorum; YÖK YASASI diyor. Bölüm Başkanı ise, BÖLÜMÜ YÖNETİR. Yani, Dekan yönetici değil, ama Bölüm Başkanı yöneticidir. Fakültenin Yöneticisi ise REKTÖRDÜR. Bu da yasada aynen yazar.
Fakültede ilk önce HUKUK’a uyulur; sonra BİLİM yapılır; sonra da ÖZGÜRLÜK istenir... Sonra da KURUMSAL KIVANÇ duyulur... Orta Çağ’dan beri her yerde böyle bu!
Bütün bunlar ÖĞRENCİLER ve/yani MİLLET içindir; burası bir DEVLET üniversitesidir; beş taş oynamıyoruz.
Beş taş oynamadığımız gibi, biz hiç kimsenin kişilik haklarıyla da oynamıyoruz; kişilik haklarına saldırmıyoruz.
HUKUK’a uyacağını; BİLİM yapanlarla tam bir ÖZGÜRLÜK içinde çalışacağını ilan eden ve kurulların temsilcisi olacağını söyleyen herkesle çalışırız ama bunu YAZILI olarak ilan etmesi gerekli... Ve de UYGULAMASI...
Bir İletişim Fakültesi’nde sansür olamaz. Burada herkes vatan evlâdı... Herkesin hakkı eşit. Yetkileri farklı olabilir ama haklar eşit.
Artık zamanı gelmiştir....
Beş taş oynamıyoruz...
14 Temmuz 2005
Prof. Dr. Veysel Batmaz
Senatör
14 Temmuz 2005
DKM'DE YAYINLANAN HABER ve SANSÜRLENEN YORUMLAR:
İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI...
Dekanlığını Prof. Dr. Suat Gezgin'in yaptığı İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi, TSE'den 'TS EN ISO 9000:2001' belgesi aldı. Fakültede TSE belgesi alma çalışmaları 1 buçuk yıl önce başlatıldı ve TSE Mart ayında başvuruyu kabul etti. Sonucu ise Haziran ayında fakülteye bildirdi. İletişim dünyasına hayırlı olsun...
YORUMLAR:
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()09.07.2005
Gönderen: Mehmet GENÇ
E Mail: YOK
Yorumu: Yazıklar olsun bu fakülteye bu belgeyi verenlere.. Böylece Türkiye'de bu belgeyi alan kurumların imajları gözümde sıfır oldu. Bu fakülte her anlamda dökülüyor. Kalite belgesi almak kim, bunlar kim.. Yazıklar olsun diyorum.
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()09.07.2005
Gönderen: AZİZE GÜNBAY
E Mail: azgün@yahoo.com
Yorumu: Ne eğitim veriliyor bu okulda, ne de seviyeli bir iletişim var. Herkes herkesi jurnalliyor sadece. Journalizmin buz olduğunu sanan bu yönetime TSE belgesi mi verildi. Helal olsun ve hayırlı olsun. Vatana millete de hayırlı olsun.
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()09.07.2005
Gönderen: Serdar Taşçı
E Mail: serdartasci@hotmail.com
Yorumu: İletişim Fakültesi kalite belgesi almış, pes doğrusu…!Akıl var, fikir var; görülenler, yapılanlar, yaşananlar var… Hiçbir bilimsel ve hukuksal standardın olmadığı, hatta Atatürk resimlerinin bile yanlış tarihlendirildiği bir fakültede kalite nerededir? Bu fakülte, bilim camiasında nerededir? Fakültede 2547 sayılı yasaya uygun idari ve akademik bir yapılanma yıllardır yoktur. Yasal bir Fakülte Kurulu ile yasal bir Yönetim Kurulu yıllardır yoktur. Bölümler yoktur, tüm bölümlerin tek başkanı 2547 sayılı yasanın amir hükümlerine rağmen yıllardır dekandır. Yasa ihlal edilmektedir. Bu durum yasal olmadığı gibi, etik de değildir.Dekan, tüm hukuksal itirazlarımıza ve başvurulara rağmen, yasal olmayan bu uygulamalara devam etmekte, kamu hukukunun geçerli olduğu bir yerde, kimse buna karşı bir yaptırım yoluna gitmemektedir.Bölümler işlememektedir. Bölüm kararları, her hangi bir tartışma sürecine dayanmadan, hatta çoğu zaman bölüm öğretim üyelerinin haberi bile olmadan dekanın şahsi kararları olarak güncellik kazanmaktadır. Dersler yapılmamaktadır. Yapılan pek çok ders bir iki sayfalık notlarla yapılmakta, vize ve final sınavlarına bu notlarla gidilmektedir. İhtiyaca göre değil, kişiye göre ve iletişim eğitimi ile doğrudan ilgisi olmayan dersler öğrenciye okutulmaktadır. Yüksek Lisans ve Doktora tez danışmanlıklarının tamamına yakını, akademik gelenekleri adete ezerek, dekanda toplanmıştır. Bir dönemde, dekanın yaptığı tez danışmanlığı sayısı yaklaşık 30 olarak dillendirilmektedir. Ayrıca, yangından su kaçırırcasına bir iki saat içinde ders programlarının yapıldığı, yeni derslerin konduğu başka bir fakülte var mıdır, diye merak etmekteyim.Öğretim elemanları kadro beklentisi yahut yasaya rağmen fakültede tek otorite olan dekanın şiddetine maruz kalmamak için gerçekleri dillendirememekte, bu nedenle kamu görevlerini ve bilim adamı onurunu ihlal etmeleri cebren sağlanmaktadır. Kamu görevinin gereği olan her koşulda yasayı dekana rağmen savunmak ise, dekan tarafından sürekli soruşturma tehditlerine neden olmaktadır. Hala Alemdaroğlu geleneği devam etmekte, öğretim elemanlarını özlük haklarına ilişkin her tür hukuksuzluk yapılmaktadır.Fakültede üds ya da kpds gibi dil sınavlarını geçemeyen yani dil bilmeyen kişilere onlarca yabancı yayın gösterilmektedir. Bu yabancı yayınların fakültenin yaptığını varsaydığı uluslararası sempozyumlarda asistanlara yazdırılan metinlerden oluştuğu bilinmektedir.Fakülte dergisi, hiçbir bilimsel standarda sahip olmayan, pek çoğu kaynakça yetersiz yazılarca puan için yayınlanan bir dergi konumundadır. Pek çok kişi, sadece bu dergide aldığı puanlarla akademik yükselme beklemektedir. Dergi hakemsizdir.Fakülte binası çürüktür.Dahası var…Dekan tüm bu hukuksuz eylemlerinde, Alendaroğlu geleneğinden gelme bir alışkanlıkla kendisini kanun yerine koyduğu için, hukuki gerekçe aramamaktadır. Anımsanacağı gibi, Alemdaroğlu hukuksuzlukları nedeniyle görevden alınmak için YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığına teklif yapıldığı sırada, Alemdaroğlu geleneğine sahip çıkan dekan, 21 Eylül 2004 tarihinde kendi imzası ile Cumhuriyet Gazetesi’nde Alemdaroğlu’nu savunan propagandif bir yazı yayınlamıştır. Bu yazıda, Alemdaroğlu’nun görevden alınmak istendiğinin gerekçelerini yazısında şöyle dile getirmektedir, aynen aktarıyorum: ‘Biliyor ve inanıyoruz ki, Kemal Alemdaroğlu görevden alınmak isteniyor, çünkü:Çünkü Alemdaroğlu tek dili savunuyor… Çünkü Alemdaroğlu tek devleti savunuyor… Çünkü Alemdaroğlu tek vatanı savunuyor… Çünkü Alemdaroğlu tek ulusu savunuyor… Çünkü Alemdaroğlu tek bayrağı savunuyor…’Sormak gerekiyor, hukuksuzluğu yüzünden görevden alınan Kemal Alemdaroğlu ve onu savunan ve her tür baskıyı ondan destek alarak yapan dekan; tek dili, tek devleti, ulusu, bayrağı savunurken; İstanbul Üniversitesi’nin onuru, hukuk ve bilim diyen bizler ile YÖK ve Cumhurbaşkanlığı mı çok devleti, çok bayrağı, çok dili savunuyoruz? Tabii ki hayır. Dekan’ın Atatürk’çülüğünden hep şüpheliydim. Bu şüphede haksız olmadığımı her seferinde teyit ettim. En son fakültede Atatürk’e resim yolu ile yapılan saldırı ve saygısızlığı tespit edip gündeme getirdim. Olay şuydu:‘İki tane tıpatıp aynı resim var, karşı karşıya asılmışlar, Resimlerden biri Öğr.Gör. İrfan Çiftçi dostumuzun odasının yanında, diğeri de tam karşısında. Resimler tıpatıp aynı an’a ait ama altlarında yazanlar çok farklı ve tutarsız. Bakınız, iki tıpatıp aynı resmin altında neler yazıyor:Resim 1: ‘1925; Atatürk şapka inkılabı nedeniyle Bursalılara konferans verirken’ Resim 2: ‘Atatürk 1927 yılı yazında Dolmabahçe merdivenlerinde’ Ek bir yorum yapmaya gerek yok sanırım…Yorum tüm bilim ve basın kamuoyunun… Dilerim fakültemiz, bir gün gerçekten kalite ile donanır…Hukuk geçerli olur, bilim yapılır ve yaşanır…
Serdar Taşçı
İstanbul Üniversitesi Öğretim Elemanı
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()10.07.2005
Gönderen: M.Metin Yüksel
E Mail: metin_yuksel@mynet.com
Yorumu: Neyin Belgesi!Ben bu okulda uzun yıllar okudum. Bu okul başından beri bu kadar kötü olmamıştı. Bölümleri kapalı, anabilim dalları yok. Daha doğrusu hepsi muhterem ve muhteşem dekanın başkanlığında asgari üniversiter gerekleri bile yerine getirmeyen bir kurum.Yılarca bir sürü ad altında dersini aldığım Suat Gezgin hiç bir derse ne geldi ne de geldiği bir iki dersinde başınadn sonua kadar ders anlatabildi. En çok ilk on beş dakikada kimin babası ne iş yapıyoru sorup sonra da çok işi olduğunu bahane edip dersi terketti.. Dersleri boş ve öğretim üyelerinin durmadan terkettiği fareli köyün kavalcısı olmuş bir yer. Şimdi buraya bütün bunları yoksayarak bir ödül veriyor ve onu da gerçekten alınmış gibi hava yapılıyor. Bu belge bir takım şeylerin varlığının varsayımı için verilir yoksa yokluğunu varsaymak için değil. Türkiyenin iletişim fakülteleri içinde kalite sıralamasının en gerisinde olan bu okulu böyle bir belge mi kurtaracak. Bunun böyle olduğunu herkes biliyor, özellikle de içinde yaşamış olanlar.
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()10.07.2005
Gönderen: H. Gül
E Mail: hgullu83@yahoo.com
Yorumu: İletişim Fakültesi, 3. sınıf öğrencisiyim. Fakültemize kalite belgesi verilmesi hadisesi skandaldır. Bu fakültede hiçbir bilimsel eğitim ve gerekli ders donanımı yok. Ders vermekten aciz o kadar çok kişi var ki. Öğrenciler arasında bu kötü durum rahatsızlık yaratıyor. Dekan’ın hal ve tavırları bilim adamı olmaktan çok uzak. Hiçbir dersine kendisi girmiyor. Öğrenciler katında imajı sıfıra yakın. Büyük heveslerle kazanıp geldiğim fakültede, hayal kırıklığına uğradım. Tüm öğrenciler başta bu dekan olmak üzere, fakülte yönetiminin bir an önce fakülteye ve üniversitemize daha fazla zarar vermeden çekip gitmesini bekliyor. Aksi halde öğrenciler mutsuz, bilimden uzak ve işsiz diplomalılar olarak yaşamaya mahkum olacaklar… H.Gül
Re: İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ TSE'DEN KALİTE BELGESİ ALDI... ()10.07.2005
Gönderen: Begüm Boz
E Mail: begum_1979@hotmail.com
Yorumu: Geçen sene bu okuldan mezun oldum ve bu sene Marmara da mastere başladım...Gerçekten Serdar Taşçı hocanın(bizim derlerimize gelmişti ve gerçekten bilgili bir genç akademisyendi) söyledikleri tamen doğru... İ. Ü İletişim de ne var:Tam anlamıyla tek kişiden ibaret bir karikatür var burda. Ülkemiz üniversitelerinin tarihendeki en karanlık dönemi ve en gerici ve faşist yönetimi olan Kemal Alemdaroğlu yönetiminin son kalıntısı Suat Gezgin'in şantaj ve rüşvetli ebleh yönetimi. Bir kere ISO yönetim kalitesi demektir. Bu okulda yönetim yok, bölümler kapatılmış, anabilim dalları bitirilmiş...Hepsinin başkanı Suat Gezgin...Profluğunu bile nasıl aldığı şaibeli olan ve hiç bir ciddi bir şey yazamamış ve hatta konuşamaşı bu kişi tamamen bir çiftlik kurmuş buna da belge veriyorlar.Ben bunun için ISO'yu dava edeceğim. Bir kere yönetsel analize ve klasik yönetim şemasına uymayan yani bölümleri kapalı/ herpsinin sözde başkanı. müdürü vs nin aynı kişi Suat Gezgin olduğu böyle primitif yönetim şeması bir kere Spercer'in ilkel şema dediği şemadır ve bunu uygulayan cezalandırılır.Böyle bir ISO olamaz bayla, bayanlar ve buna inanalar....!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)