"İLETİŞİM FAKÜLTELERİ DEKANLAR TOPLANTISI" NE İŞE YARAR?
"İletişim Fakülteleri Dekanlar Toplantısı" adı altında her yıl, uygulanmayan kararların alındığı bir toplantı yapılmaktadır. Bu toplantılardan birine ben de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi adına katılmıştım. Orada o zamanların RTÜK Başkanı Nuri Kayış ile hararetli bir sohbetim olmuştu. Toplantıların hiç bir işe yaramadığı fikri o zamanlardan bu yana, bende bir iz olarak kaldı. Sonraki toplantılarda hangi kararların alındığını izlemedim bile. Ancak Akademi-İletişim dergisinin ikinci sayısında, 13. Toplantı’nın kararlarını okuyunca bu yorumu yapma ihtiyacı hissettim.
Aralarında epey arkadaşım olmasına binaen, tüm dekanların alınmaması ricası ile şunu belirtmek istiyorum. Türkiye’de özellikle iletişim fakülteleri dekanlarının bir çoğu YASA denilen duyguyu, ya tatmamış, ya da bilmiyor. Ben isterseniz YASA’nın bir fakülte dekanına hangi yetki ve görevler verdiğini özetleyeyim de, ne demek istediğim anlaşılsın: Halihazırdaki YÖ Yasası (YÖY) dekanları, fakültelerin TEMSİLCİSİ; KOORDİNATÖRÜ, KURUL KARARLARININ UYGULAYICISI ve DENETÇİ/GÖZETMEN olarak tanımlıyor ve bu yetkilerle donatıyor. Biliyorsunuz, kamu yönetiminde yetki ancak YASA’dan alınıyor. Bu dört yetki de, dekanları YÖNETİCİLİK vasfından "azede etmiş" durumda; yani, dekan bir fakültenin yöneticisi değil.
Bu durumun, biri tarihsel, diğeri bilimsel ve hukuksal, iki temel dayanağı var:
(1) Bilenler bilir, YÖK, 1982 yılında zamanın askeri yönetiminde, eski üniversite yasasına bir tepki olarak biçimlenmişti. Yine bilenleriniz bilir ki, tepki olarak biçimlendiği bu eski üniversite yasasında fakülteler tüzel kişilikti ve Dekan tam yetkili, ita amiri olan bir yöneticiydi; Rektör ise üniversitenin pasif bir temsilcisiydi. Yeni YÖK kurulurken, bu değiştirilerek, dekanlardan intikam alırcasına, Rektör yönetici, Dekan da temsilci düzeyine indirildi ve fakültelerin tüzel kişilikleri yok edildi. Yani, şu andaki Dekan’ın pasif ve yönetici olmayan konumu bu tepkisel yasadan kaynaklandı. Halihazırdaki yasaya göre, Fakültede asıl yönetici Bölüm Başkanlarıdır ve kurullardır. Ders programları ve yeni eleman alımı açısından da, anabilimdallarıdır. Bunların başında da Rektör, hem üniversiteyi bütün olarak, hem de fakülteleri yönetir. Bu bize zaten yabancı değil: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakütesi’ndeki Alemdaroğlu’ndan kalma ceberrut durumu da açıklamaktadır. Bizim Dekan, Fakülte’deki tüm anabilimdallarını bilimsel olmayan ve yasaya karşı bir biçimde tümüyle yoketmiş; bütün bölüm başkanlıklarını da uhdesinde toplamış durumdadır. Neden? Yönetici olmak için. Yoksa, sadece Dekan olarak kalsa, fakültenin yöneticisi olamayacaktır. Tabii bu böyle devam edemez, etmeyecektir. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi de yasaya uygun bir hale gelecektir. Hem de, çok yakında.
(2) Dekan’ın fakültenin yöneticisi olmamasına dayanak olan ikinci olgu da, yasada dekanın “denetçi” ve “gözetmek” ve “koordinatör” olarak tanımlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. İşletme bilimine ve kamu hukukuna göre, denetçi olan yönetici olamaz; koordinatör olarak görevlendirilen idare işlevleri yerine getiremez. Zaten, daha önce de belirttiğim gibi, şu andaki YÖY, zaten bu durumu, yapılışındaki nedenler yüzünden iradi olarak gerçekleştirmiştir. Buaraya eklenmesi gereken bir husus daha vardır: Dekan aynı zamanda disiplin amiridir de. Disiplin amirleri ise, yöneticilik vasıflarından yoksundurlar çünkü disiplin amiri, hem yargıç, hem de yürütmeci-yönetici olamaz. Bu, her şey bir yana, Anayasamızın kuvvetler ayrılığı prensibiyle çelişir.
Kısacası, bir fakültenin yöneticisi, yasaya göre dekan değil Rektördür ve fakülteler, Rektörün idaresi altında, bölüm başkanları, anabilimdalları ve kurullar tarafından yönetilir. Dekan sadece yukarıdaki dört görevi yerine getirir ve yetkileri bu görevlerle sınırlıdır.
Peki hâl böyleyken, Dekanlar Toplantısı denilen biraraya gelme, bir sohbet toplantısı olması dışında ne işe yarar? Bence hiç bir işe yaramaz. Nitekim yaramamaktadır. Bugüne kadar Dekanlar toplantısında alınıp da uygulanan tek karara rastlanılmamıştır. Eğer varsa, bana da söylerlerse, en azından bu camianın bir profesörü olarak iletişimlerinden yararlanmış olurum.
13. Toplantının kararlarına gelince:
1. “Yılın Başarılı İletişimcileri Ödülü” denilen soytarılığın artık bir vodvil olmaktan çıkartılıp, bir dram haline getirilmesi için yeni bir düzenlemeye gidilmesi ve bu ödülerin tüm iletişim fakültelerince ortak olarak verilmesi kararlaştırılmış. İlk karar bu. Bu kararı denecek bir şey yok; toplu olunca sanki daha ciddiymiş gibi olması gerekiyormuş vasayımına dayanan bir görüşe sahip. Bize de “bekle ve gör” demekten başka bir şey düşmüyor.
2. 12. toplantıda alınan bir kararla, her ne işe yarayacaksa, kurulmasına karar verilen İletişim Konseyi’nin kurulup kurulmadığını takiple bir Dakan’ın görevlendirilmesi karar altına alınmış. İşte sadece bu karar bile, bugüne kadar uygulanan bir kararın alınmadığına küçük bir karine olabilir.
3. Aydın Doğan etkisi ile olacak, iletişim meslek liselilerine iletişim faültelerinin tercihinde avantaj (ek puan) verilmesini sağlamak için bir komite kurulmuş. Bence katsayı ile ilgili bir konu olduğundan, YÖK’e yazmak, komite kurmaktan daha etkin olabilirdi.
4. Dördüncü karar oldukça manidar; yorum yapmayacağım, aynen iktibas ediyorum: “İletişim fakülteleri arasında işbirliği sürekliliğinin sağlanmasına ve gelecekte de bu ilişkilerin en verimli ve etkin bir biçimde sürdürülmesi” karar altına alınmış.
5. “İstanbul’da bulunan iletişim fakültelerinin radyo ve televizyon frekans tahsisi ile ilgili olarak... 15 Haziran 2005 tarihine kadar, RTÜK Başkanlığı ile bir toplantı yapılmasına...karar” verilmiş. Yapılmış mı bilmiyorum çünkü ben duymadım ancak bu konuda yukarıda katıldığımı zikrettiğim toplantıda da söylemiştim; ben iletişim fakültelerinin elektromanyetik yayıncılık yapmasına karşıyım. Her şeyden önce bu okullar henüz bu konuda yetkin değiller. Yeteri kadar elektromanyetik kakafoni zaten var. Bunun yanısıra, bu bir israf. Derslerin yapılmadığı, öğrencinin avanak avanak dolaştığı bu kurumlarda, yayıncılık yapılamaz. Benim önerim şu: Gelecekte yapılacak bir RTÜK yasasına şöyle bir madde eklenebilir: “Ulusal ve bölgesel yayın yapan radyo ve televizyolar, günlük programlarının % 15’ini, iletişim fakültelerinden raiç bedelle satın alacakları programlardan oluşturmak zorundadırlar.” Böylece, bu fakülteler sadece stüdyo masrafı yaparak (kira ya kurulmasına yatırım yaparak), yayıncılık kakofonisine ekleme yapmadan, gelir de kazanarak, yayınlanabilecek programlar üretebilirler.
6. RTÜK ile ilgili bazı girişimlerde bulunulmasına karar verilmişse de, bence çok ütopik ve anlamsız bir girişim olacağı şimdiden söylenebilir bu durumun. Çünkü, iletişim fakültesi mezunlarına, bir meslekmiş gibi istihdam ayrıcalığı yaratmak mümkün değildir. İzleyici ölçümleri konularında bu okullar yetkin ve teorik alt yapıya sahip değildir. E.Dergi RTÜK ile çıkartılmaz. Bloglama ile herkes, her an e.dergi çıkatabilir konuma zaten gelmiştir.
7. Medya, bağımsız ve eleştirel olunmadan gözlemlenemez. Turgay Ciner’in ya da bir başka medya patronunun finanse ettiği bir fakülte, neyi nasıl gözlemleyecektir. Bu nedenle yedinci karar olan “medyanın gözlemlenmesi komitesi” kurulması beyhudedir.
8. Bizim Dekana da, kamu sektöründe çalışan iletişim fakültesi mezunu çalışanlarının “hizmet sınıfı ve kadrosu” verilmesine yönelik raporun raportörlüğü verilmiş. Bence abes bir durum bu. Çünkü, kamu yönetiminde özel hizmet sınıfı ve kadroları bellidir ve iletişim fakültesi mezunları harhangi bir üniversite mezunu sınıfındandır. SBF, HUKUK gibi özel hizmet sınıfı statüleri yoktur ve olamaz.
9. Dokuzuncu karar, “İngilizce eğitim yapan Türk üniversitelerinin Türkçe derslerinin nasıl yapılacağına üniversitelerin karar vermesi” kararının alınması ile ilgili. Bu da abes çünkü yasa, ders programlarının hazırlığını anabilimdalları ve bölümlere vermekte ve müfredat programlarının onaylanmasını da Senatolara ve YÖK’e bırakmaktadır. Malumu ilam bir durum olmuş bu karar. Yasaya göre yarısı da eksik.
10. İletişim fakültelerinin ortak platformu adı altına hakemli bir elektronik dergi (Internet vasıtasıyla) çıkartılması kararı ise, sanki kağıttan olanların çok düzgün yapıldığını kabul etmek gibi absürd bir durumun varlığına işaret ediyor. Dekanlar biliyor mu bilmem ama ben biliyorum ki, bazı fakültelerin kağıttan hakemli dergilerini, bazı ileşim profesörleri, haklı olarak, hakemli saymamakta ve yazılan puanları doçentlik jürilerinde silmektedirler. Bence kağıt israfı açısından güzel bir karardır, zaten bir tane de kurulmuş durumdadır: http://www.vistilefakademik.blogspot.com/ VistilefAkademik e.dergisi, sözkonusu girişime öncü olabilir.
Daha alınan dokuz karar daha var ama onlara yorum yapmak bile israf. Bu nedenle önemli gördüklerimi özetlemiş bulunuyorum.Tabii, meseleyi anlamış durumdasınız herhalde: Dekanlar toplantısı pek bir işe yaramamaktadır çünkü kararları hayata geçmeyecektir. Daha da önemlisi alınan kararların hemen hepsi mezunlara veya ilk girenlere yönelik kararlardır. Halihazırdaki öğrencilerin durumunu düzeltmeyi öngören, o sorunları irdeleyen ve çözümleyen karar hemen hiç yoktur.
Ayrıca, Dekanların yukarıda andığım görevleri açısından bu toplantılara gündem olarak sunulmuş bütün karar önerilerinin okullarının en az Yönetim Kurullarından geçirmiş olmaları gerekmektedir. Dekanlar, benim bilebildiğim kadarıyla, yasanın amir hükmü olan bu hususu bilmemektedirler. En azından İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanının bu konuları, kurul kararı uygulaması olarak tanımlamadığı, bir yönetim kurulu üyesi olarak benim bilgim dahilindedir.Yasaya uyanı şudur: Bölümler önerilerde bulunur, fakülte yönetim kurulları da, dekanlar toplantısına sunulacak gündem maddelerini karar altına alır. Her gündem maddesinin hangi fakülteden sunulduğu da bilinir.
Evet, bir çok dekan yasayı bilmemektedir. Bu genelleme değil sadece bir uyarıdır.Dekanlar toplantısında alınan kararların, ayrıca ve daha sonra, kurul kararları haline getirilmesi gerekmektedir. Bu kararların hepsinin uygulanma kaabiliyeti olabilmesinin tek koşulu bu iki yasal amir hüküm olarak vaazedilmiş durumun oluşmasıdır.
Bence, ayrıca ve önemle belirtirim ki, dekanlar toplantısı yerine, bölüm başkanları toplantılarının yapılması, yasanın lafzına ve ruhuna uygundur, tersi değil...
26 Temmuz 2005
Prof. Dr. Veysel Batmaz
İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi ve
Senatörü
(13. İletişim Fakülteleri Dekanlar Toplantısı kararlarını Akademiİletişim dergisinin 2. sayısında toplu olarak bulabilirsiniz. Dergi BİLDER'in yayın organıdır. www.bilder.org.tr )
(Fotoğraf: Prof. Dr. Veysel Batmaz - en solda-, Ankara İletişim Dekanı Prof. Dr. Ahmet Tolungüç -en sağda, Prof. Atabek'in eşinin solunda- ve Akdeniz İletişim Dekanı Prof. Dr. Ümit Atabek -ortada- ile Antalya'da, Mayıs 2005)