REKTÖR'E HATIRLATMA...18 Ocaktaki şimdiki rektörün süresinin dolması ile, başka bir siyasi gelişme olmazsa, Aralık 2008 sonu-Ocak 2009’da yapılması öngörülen İstanbul Üniversitesi rektörü seçimleri için kampanyalar şimdiden başladı.
Öne çıkan beş aday var:Mesut Parlak ve ekibinin desteklediği Çapa Tıp Dekanı
Prof. Dr. Mustafa Keçer.Mesut Parlak’ın eski rektör yardımcısı Orman Fakültesi’nden
Prof. Dr. Melih Boydak.Cerrahpaşa’dan eski ANAP’lı Bakan
Prof. Dr. Ahad Andican.
ve Başbakan Erdoğan'a yakın isimler olarak bilinen
Prof. Dr. Bülent Zülfikar (Çapa Tıp) ile
Prof. Dr. Yunus Söylet (Cerrahpaşa Tıp).
Bu adaylar İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçiminde aday olarak karşı karşıya gelecekler. Son iki aday önemli: Çocuk doktoru olan her iki adayı da Başbakan daha önce YÖK üyeliğine atamıştı. Daha başka adaylar da var ve çıkacak...
Vistilef hepsini izliyor, izleyecek.
Vistilef’ten sürprizlere de açık olun.
Vistilef olarak rektörlük seçimlerinde tarafız ve gözlemciyiz. Bu nedenle yeni seçilecek rektöre bazı tavsiyelerimiz var:1983’den bugüne, İstanbul Üniversitesi, tıpçı rektörlerle hukuk dışı yönetilmiştir. Son yirmi beş yıldır, rektörlüğün ve dekanlıkların aldığı kararların ve idari işlemlerin kahir ekseriyeti, İdare Hukuku içinde mahkemeye taşınmayan işlem ve eylemlerin “fiili ajanlık” ilkesi ve “kanunilik karinesi” ile geçerliği kabul edildiğinden, mahkemeye götürülmemiş olmaları nedeniyle “geçerli” olduğu zannedilirken, hukuken geçerli değildir. Şu anda zaman aşımına uğramamış bütün İ.Ü. rektörlük ve dekanlık işlemleri, mahkemelerce iptal edilecek boyutta hukuken sakattır. Basit bir örnek verelim: 2000 yılı ile 2004 yılı arasında ve 2007 ile 2008 başına kadar, akademik olarak en yetkili kurul olan İstanbul Üniversitesi Senatosu’nda İletişim Fakültesi Senatörü yoktu. İletişim Fakültesinin Dekanı tarafından seçilmesi önlenmişti. Bu basit yokluk, İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun sözkonusu dönem içinde aldığı tüm kararları yok hükmünde kılmaktadır. Ancak bu kararlardan mağdur olanların mehkemeye gitmemiş olmalarından dolayı bu kararların yol açtığı işlemler hukuka açıkça aykırıyken, geçerli zannedilerek, uygulanabilmiştir. Mağdur olanlar, zaman aşımını göz önüne alarak dava açabilirler ve kazanırlar. Daha yüzlerce bu tür hukuksuzluklar,
Vistilef’in elinde mevcuttur.
Vistilef’in elinde son yirmi beş yıla ait bir çok mahkeme kararı da vardır. Özetle, İstanbul Üniversitesi hukuka aykırı olarak yönetilmektedir.
Bu nedenle yeni rektörün tıp dışından biri olması gereklidir ki, hukuk nosyonunu üniversiteye hakim kılabilsin.
Çünkü, kamu idarelerinde HUZUR ancak HUKUK ile olur.Ancak "hukuk dışı" olmak, sadece tıpçılara mahsus sanılmamalıdır.
Bunun için, yeni rektörün 2547 sayılı Yasayı
“su gibi,” “ilaç adı gibi” ezbere bilmesi gerekmektedir; ayrıca doğru uygulaması gereklidir:
Zannedilmektedir ki, 2547 sayılı Yasa Rektörlere ve Dekanlara sonsuz yetki vermektedir. Bu külliyen yanlıştır. Rektör ve Dekan, sadece disiplin amiri olarak bazı işlemler yapabilir o kadar. Danıştay kararları ve içtihatları rektörlerin yetkilerinin nerede başladığını ve bittiğini her gün yeniden öğretmekte, öğrenmeyenler de, mahkeme kararları ile ağır suçlu olarak tazminat ödemeye makum olmaktadırlar. Unutmayalım, bu durum, eski rektör
Kemal Alemdaroğlu’nun,
“yargı kararlarına uymaması” nedeniyle, Cumhurbaşkanınca görevden alınmasında somutlaşmıştır. Örneğin, rektörler süresi dolmuş bir dekan yerine Vekil Dekan tayin edemezler. Mahkeme, var zannettikleri bu yetkilerinin olmadığını, rektörlere öğretmiştir (Bkz:
http://www.vistilefhukuk.blogspot.com/ ). Daha başka öğretici bir çok Mahkeme kararı elimizde mevcuttur. Dileyene veririz.
Bu nedenle, yeni seçilecek ve atanacak rektör,
“olmayan yetkilerini” fazla zorlamamalıdır. Tıpçılarda varolan
“yaratıcılık sendromu”nun sonu vahimdir. Bu sendrom ayrıca başka bilim dalarına da bulaşıcıdır.
Dekanlara gelince, İ.Ü. SBF eski Dekanı idare hukukçusu
Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın deyişiyle,
“kurul kararı almadan pencere camı bile değiştiremeyecek” kadar
YETKİSİZDİRLER. Neden? Çünkü 2547 sayılı Yasa’nın 16. maddesi, Dekan’a, fakültenin
“temsilcisi”, “koordinatörü”, “denetim ve gözetimcisi” ve “kurul kararlarını uygulayan” kişi fonksiyonlarından başka bir görev ve yetki vermemiştir. Bunun aksini yapanlara, mahkemeler, Dekan’ın ne olduğunu öğretmektedir. Oysa, 21. madde,
“Bölüm Başkanı Bölümü idare eder” hükmü ile, Dekan’ın Bölüme, Başkanın onayı olmadan karışamayacağını emretmektedir. Bu husus, Mahkeme hükümleri olarak da sabittir.
Rektör de,
Dekan da
disiplin amiri olarak bazı işlem yetkilerine sahip olmalarına karşın, Mahkemeler bu yetkilerinin de
“hakkaniyet, liyakat, keyfi olmama ve husumetle yapılmama” koşullarına bağlamıştır.
Rektör de, Dekan da, ne üniversite düzeyinde, ne de fakülte düzeyinde, işleyiş bakımından, yönlendirici etkilere sahip bulunmamaktadırlar. Gündelik hayatta sıkça karşılaştığımız bu “yönlendirici yetkilerini,” Bölüm Başkanları ve Anabilim Dalı Başkanlarını atamaları nedeniyle ele geçirme istismarına tevessül ederek, elde temye çaılşırlar. Kabul edersek de, acımasızca kullanırlar. Oysa, ne Dekan’ın, ne de Rektörün Bölüm ve Anabilim Dalı başkanlarını, reesen atama yetkisi yoktur. Dekan Bölüm Başkanlarını silsile ile, Anabilim Dalı Başkanlarının yazılı görüşünü alarak atamaktadır. Anabilim Dalı Başkanlarının onaylamadığı bir Bölüm Başkanı, Dekan tarafından atanamaz. Anabilim Dalı Başkanları da, Anabilim Dalı Kurulu’nda seçilir. Yani, ne Rektör, ne de Dekan, bir çoğunuzun zannettiği gibi, sonsuz, mutlak ve sınırsız yetkiye sahip olmadıkları gibi, hukuken yetksizdirler de. Bu durumu mahkemeler hüküm altına almaktadır. Sadece biz onlara YETKİ atfedersek, üniversiteyi “içinde yaşanmaz” hale getirmektedirler, o kadar. Üniversite ancak HUKUK içinde olarak, bilimsel ve özgür olur.
Şimdilik yeni rektöre, ve eskilerine de, hatırlatmak istediklerimiz bunlar. Devamı gelecek...
Rektörlük seçiminde artık Vistilef’iniz var. ÇARE-SİZSİNİZ...
Bütün adaylara başarılar diliyoruz. Ancak, rektör olana bir de şunu öneriyoruz: HUKUKU BİLİN ve UYGULAYIN. HUZUR, HUKUK İLE OLUR.