Add to Flipboard Magazine.

01 Ağustos 2009

ÖSS SİSTEMİ DEĞİŞİRKEN....

YENİ BİR ÖSS SİSTEMİ İÇİN ÖNERİ

Prof. Dr. Veysel Batmaz
İstanbul Üniversitesi


ÖSS sistemi Türkiye’de yuvadan doktoraya kadar eğitim sistemi belirleyen belki de tek etmendir. İçinde bulunulan sayısal baskı, parasal ve mekansal olarak kısıtlanmış yüksek öğretim kontenjanları, ÖSS sistemini bir zorunluluk haline getirmiştir (Arz/talep dengesi talep aleyhindedir ve unutulmamalıdır ki, ÖSS’nin amacı arz/talep sorununa çare bulmaktan çok, nesnel bir sıralama yapmaktır.)
ÖSS sisteminin oluşturduğu vazgeçilmez sektör dershane sektörüdür.
Dershane sektörü, istihdamlı yüksek bir katma değer yaratan ve parasal büyüklüğü neredeyse devletin ilk ve lise eğitimine ayırdığı kaynakların tamamına erişen bir ekonomik-sosyal yapıdır. Vazgeçilmez olduğu halde, eğitim sistemini de olumsuz olarak belirlemektedir.
Dershane sistemi, özellike lise eğitimine zamansal olarak paralel giden ve bu eğitim ile zaman ve imkân paylaşan bir sistemdir. Fakat garip olan, dershanede “müfredata dayalı eğitim” yapıldığı söylense de, öğrenciyi üniversiteye hazırlayan bazı bilişsel ve bilgisel tekniklerin varsa silindiği, yoksa oluşturulamadığı “test” sisteminin, ÖSS’nin yapısından kaynaklanmasıyla bir zorunluluk olarak öğretilmesdir. Bu durum, ne kadar başarılı olursa olsun, öğrenciyi üniversite eğitimine hazır halden çıkartmaktadır.

Öğrenciler bazen lise ikinci sınıftan başlayarak dershane çalışmasına, lise eğitiminden daha fazla önem vermektedir. Bu nedenle, akıl ve geniş düşünme ihtiyacı içindeki üniversite eğitimine, dar, seçenekli düşünen ve doğruyu çözümlemekten veya bulmaktansa, yanlışları eleme mantığı kazandırıcı ve bu nedenle de çözümleyici ve eleştirel olmaktan çok, kısıtlarla ilgilenerek, hızlı karar vererek, özümsemekten ve içselleştirmekten uzak bir bilgi kullanımı yaratmaktadır. Bu yolla üniversiteye gelen öğrencinin en başta kendine yararı yoktur.
Bu nedenlerle, belki de yeni bir ÖSS sisteminde, lise eğitimi ile dershane eğitimini zaman olarak birbirinden ayırmak gereklidir.
Bu ayırım lise mezunlarının bir yıl beklettikten sonra ÖSS’na kabul etmekle yapılabilir:
Liseden mezun olan bütün öğrenciler, belli üniversite dalları için belki de bakalorya gibi bir ek sınava da tabi tutularak, mezuniyet tarihinden bir yıl sonra üniversite giriş sınavlarını alabilme zorunluluğu getirilebilir.
Ayrıca katsayı veya okul başarısı gibi yapay engellerin de ortadan kaldırılmasının mantıksa yapısı kurulmuş olur.
Bu sistem, öğrenciye bir yıl kayıp sağlıyor olarak algılansa da, getireceği bir çok avantajlarla, ülkeye ve öğrencinin geleceğine çok büyük kıtkılarda bulunacaktır.
Ayrıca, kaybedilecek olan bir yıl aslında, sistemin pedegojik bir bir parçası haline getirilerek kazanılabilir. Ayrıca, bir çok üniversite alanı, şu andaki dört yıllık eğitimi beş yıla çıkartmak (hukuk, mühendislik, eğitim, vb.) eğilimindedir.

Lise sonrası üniversiteye girişte bir yıllık aranın getireceği avantajlar:
1) Lise mezunlarının dershanelere tam gün giderek, sınava hazırlık için boş bir yılları olacaktır, dolayısıyla dershane sistemi kendini daha farklı ve işlevsel olarak konumlayarak, daha da vazgeçilmez hale gelecektir (İngiltere’de A level’da, ya da O level’da olduğu gibi).
2) Şu anda oranlara sahip olmamakla birlikte, varsayabiliriz ki, lise iki öğrencilerinin % 30’u, lise üç öğencilerinin % 60’ı dershanelere gidiyorsa ve lise sonda bu oran biraz daha da fazlalaşıyorsa, ortalama olarak dershanelere lise öğrencilerinin yüzde yüzüne yakın bir kısmı zaten toplam olarak bir veya bir buçuk yıl dershanelere gitmektedirler. Bu değişim, dershanelerin gelirlerini de fazla düşürmeyecek ve nitelikli olanlarınkini daha da yükseltecektir. Ayrıca, lise öğrencilerinin bir kısmı daha önce de dershanelere gidebilecektir.
3) Liseden sonra verilen bu hazırlık yılı, bir çok durumda önemli sayıda kendine güvenmeyen ve başka olanaklar bulan öğrenciler için üniversite cazibesinden soğutacak ve ÖSS’lere daha az öğrenci girmesini ve sonuç olarak seçim kriterlerinin öğrenciyi belli bir alan için daha doğru ölçebilir olmasını sağlayacaktır.
4) Dershane baskısından kurtulan bir bölüm lise öğrencileri müfredatlarına daha fazla önem vermeye başlayacak ve belki de lise eğitimlerinden alacakları bilgilerle, dershaneye gitme zorunluluğundan kendilerini kurtaracaklardır.
5) Üniversite okuyarak meslek edinmek isteyen öğrenciler, bu hazırlanma yılında daha sakin, uzun ve geniş düşünerek geöireceklerinden, seçecekleri dalları daha bilinçle belirleyebileceklerdir.
6) Bazı üniversite dalları için lise sonrasında, yine altı aydan sonrasından az olmamak koşulu ile, bakalorya türü bir bitirme sınavı koyarak, lise bilgisinin başarı oranı daha net saptanabilecek ve üniversiteler bu başarı notu ile birlikte ÖSS puanını değerlendirerek, kendileri için daha nitelikli öğrenciye sahip olabilecektir. Unutulmamalıdır ki, üniversiteyi üniversite yapan öğrencinin niteliğidir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bence bu siteyi sadece mizah kurtarabilir! İşte benden bir katkı:

Başbakan, dış destek aramak için İngiltere’yi ziyarete gitmiş. Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye davet edilen Başbakan, Kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş.

Kraliçe 'çevremi akıllı insanlarla doldurmak' cevabını vermiş. Başbakan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş.

Kraliçe, 'onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum' diye yanıtlamış ve 'izin verin göstereyim' demiş.

Kraliçe hemen Tony Blair'i aramış ve:

'Sayın Başbakan, lütfen bu soruya cevap verin: Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu? ' diye sormuş.

Tony Blair: 'Bu benim majesteleri' diye yanıtlamış.

Kraliçe: Doğru.'Teşekkürler, iyi çalışmalar Blair' demiş ve Başbakan’a dönerek:'Gördünüz mü Sayın Başbakan ?'

Başbakan 'Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım' diyerek oradan ayrılmış. Yurda dönüşünde hemen Unakıtan'ı yanına çağıran Başbakan:'Kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum' demiş.

Unakıtan : 'Tabii efendim, nedir?'

Başbakan: Annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne de erkek kardeşin.Kimdir bu?

Unakıtan sağa bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda:

'Efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?' demiş.

Başbakan kabul etmiş ve Unakıtan oradan ayrılmış, vakit kaybetmeden

Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırmış,saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler,ama kimse bir cevap bulamamış.En sonunda Kemal Unakıtan, Kemal Derviş'i aramış ve durumu açıkladıktan sonra:

'Annenizin bir çocuğu var,babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu?

Derviş: 'Bunda bilemeyecek ne var, tabii ki benim!' diye yanıtlamış.

Cevabı alan Unakıtan hemen Tayyip'i arayarak: 'Cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum, Sayın Kemal Derviş' demiş.

Başbakan büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş: 'Yanlış cevap Kemal Abi, Doğru cevap Tony Blair idi.'