(Hattat: Taner ERDEM)
İ.Ü.’de restorasyon sürüyor, Yanlış Hesap Bağdat’tan Döndü!
Uluslararası İlişkiler Bölümü Açıldı…
İrfan ÇİFTÇİ
İstanbul Üniversitesi’nde yeni dönemde başlayan restorasyon çalışmaları ile Üniversite yeniden geleneksel ve tarihsel kimliğine kavuşmaya çalışıyor. Geçtiğimiz dönemde Üniversite yönetiminin keyfi ve kişisel kararla kapattığı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü geçtiğimiz hafta sonuna doğru resmen yeniden açıldı. Karar YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa EŞME’ tarafından geçen dönemde kapatılan bölümün, son Başkanı Prof. Dr. Toktamış ATEŞ’e resmen “bölümün YÖK tarafından açılışının yeniden yapıldığı ve kendisinin kurucu Bölüm Başkanı olarak atandığı” tebliğ edildi.
Bilindiği gibi İstanbul Üniversitesi bir olağanüstü dönem yaşadı ve bu dönemde üniversitenin kurumsal kimliği ve akademik kadrosu telafisi güç ve imkânsız zararlar gördü. Beş yıl önce kapatılan Uluslar arası İlişkiler Bölümü, İletişim Fakültesi’nin de kurucularından olan Prof. Dr. Esat ÇAM tarafından ülkemizin alanındaki ilk bölümlerindendi. Bölümün kütüphanesi bir ihtisas kütüphanesi olarak Türk üniversiteleri içindeki zamanının en iyi kütüphanesiydi. Bölüm kapatılınca kitaplar darmadağın edilmişti, bir kısmını hala sürmekte olan inşaatın alt katlarında bir yerlerde ve mühürlü(!) olarak görmeniz mümkündür. Bölümün çok değerli öğretim kadrosu dağıtıldı. Dünya çapında saygın ve kendisi bir ekol ve gelenek olan Prof. Dr. Toktamış ATEŞ’ in de bölümü terk etmesi için yıllarca kaloriferinin kesilmesinden, telefonunun kapatılmasına, yakınlarının ve yanına gidip gelen dostlarının ve öğrencilerinin birçok insanlık dışı tacizlere maruz bırakılmasına rağmen, hoca 68’li devrimci ruhuyla direnişini ve mücadelesini sürdürmüştü. Hep şunu söylerdi “bu da geçer ya hû.” “Biz neler gördük, 12 Martlar, 12 Eylüller... Alemdaroğulları... bu üniversite bizim, yağma yok” .
Evet sonunda bir direniş öyküsü daha zaferle sonuçlandı. Hoca’nın nekahet dönemi ve binadaki tamiratlar dolayısıyla ekipler çalışmalarını okul dışında ve hocanın evinde gece gündüz sürdürüyor. Uluslar arası İlişkiler Bölümü anabilim dallarını ve ilgili merkezlerini kurmak için çalışmalar yapılıyor ve ek kontejanla lisans öğrencilerini de alacak.
Darısı diğer enkaz altında kalan bölümlerin, bilimlerin başına diyelim. Ama maddi milletimizin ve devletimizin bağrında dom dom kurşunu gibi açılan bunca maddi ve manevi zararı bütün bunlar ortadan kaldırmayacak…
Sayın Prof. Dr. Veysel BATMAZ’ın notuna not !
Senatör’ün Sandalyesi ve Harakiri[1] geleneği bir oyun mu?
İstanbul Üniversite’sinin kurucu fakültelerinden ve Cavit Orhan TÜTENGİL, İdris KÜÇÜKÖMER, Sencer DİVİTÇİOĞLU, Hilmi Ziya ÜLKEN, Z.Fahri FINDIKOĞLU, Ahmet Güner SAYAR, Sabri F.ÜLGENER, Yüksel ÜLKEN, Memduh YAŞA, B.N.FEYZİOĞLU gibi ve yüzlerce hocalarımızın temellendirdiği ve geleneklerini oluşturduğu İktisat Fakültesi’nin geleneğinde “harakiri” olmamıştır.
Daima buraya yapılan dış müdahalelere direnmiştir. Bundan mütevellit, eski yönetimin tamamen öznel, hınç ve linç tutkusuyla aldığı bu karar bu idare işlevini yitirince derhal telefi idilmiş, Fakülte yönetim kurulu “haksız ve mesnetsiz olarak eski yönetimin kapattığı bölümün yeniden açılışı için oy birliği ile karar almış” bu karar sanıyorum Sayın senatör Prof. Dr. Veysel BATMAZ’ ın da hazır bulunduğu senatoda onanmış ve YÖK’e gönderilmiştir.
Bir başka Fakülte’nin (su ürünleri mi:)) yönetimi ise kendi kendini budaya budaya en son mensuplarına kadar geldi. Yani önce bölümlerini kapatıyor, sonra bilim dallarını vs ondan sonra da yönetim kurulu üyesi bir profesöre adeta bu durumları kendisi yapmamış gibi “aaa siz nerdesiniz diyor”. Bu harakiridir. Kendi kendini imhadır. Buyursun kendisini bu fakültenin daha emektarı ve kıdemlisi sayan zevat (bu kelime çoğuldur), iki geleneği karşılaştırsın, davarolojiye kırmadan dümeni. Bizim ifadelerimiz gayet yalın ve çıplak. Ama kral çıplak değil, çünkü kralın kraliyetinin olacağı mülkünü yağmalatmış. Onun için “kral çıplak” filan demiyoruz. Ortada çıplak veya zırhlı bir kral yok!!! Olsaydı, yani bir kral olsaydı ve çıplak dolaşsaydı biz onun üzerini örterdik. Bizim geleneğimizde “çıplağı görünce” bağırmak yoktur, üzerini örtmek vardır ne olursa olsun. Çünkü bizim medeniyetimizin esasında merhamet ve mahremiyet vardır.
Bizler, durumu yorumlamak veya değiştirmek arasında bir seçenekle karşı karşıya değiliz. Yani durum ne Hegel’e uyuyor, ne de Marks’a. Ama uyuyor filozofyaya. Onun için birileri de ancak edebiyat ve felsefe yapıyor (Hikmet Bey , ikisini birdenJ)). Biz Çünkü sayın senatör sizin de içinde bulunduğunuz yönetim, sizin “kapalılık” dediğiniz durumu yaratmadı mı? Bizler, gerçekte herhangi bir oyun oynamaya yetkili değiliz, yani ne pas ne de şah diyecek durumda değiliz. Onun için bizim oynatacağımız sınırlı sayıdaki yeteneklerimizden başlıcası dilimiz. Ama siz yani yönetimde bulunan herkes “kendince oynuyor” biz de belki kelimelerle, sözcüklerle. İşte değerli yönetim kurulu üyeleri ve yöneticiler için emsal karar İktisat Fakültesi’nin yürüttüğü restorasyon ve telafi çalışmaları örneğidir. Üniversite bir olağanüstü dönemden geçti ve bitti. Hala aynı şeyleri sürdürmek bütün olanlara ortak olmak değil midir? Bu harakiri değil midir? Hem hukuksuzluk hem de biraz aymazlıktır. Yani yağmur yağarken şemsiye açılmıştı hala öyle tutuluyor. Körün tuttuğunu bırakmaması gibi yani. İşin felsefesini filozofu yapsın. Ama durum bu.
Bu durumda oyunu oynayanların kimler olduğunu ve kendi pozisyonunuza dair sayın Senatör sizin değerlendirmenizi hem de bundan etkilenen bütün fakültemiz mensuplarının tavırlarını şiddetle merak ediyorum. Çünkü ilkokullarda bile “mahsuscuktan” demokrasi olsun diye kol seçimleri, başkan seçimleri yapılıyor. Siz değerli yöneticilerimiz daha şimdiye kadar bu fakültenin ne olacağına dair bir seçim yapamadınız. Başka fakülteler restorasyonu bitirdiler, yeniden reenkarnasyona geçtiler. Benim sözüm sadece size değil, kendine saygısı olan bütün akademik camia kendisinin reva görüldüğü durumu ve insanlık onurunu bu bağlamda gözden geçirmelidir.
Bir yönetim kendi bindiği dalı kesiyor, kendi bölümlerini kendisi kapatıyor. Kendi akademisyenlerini infaz etmeye kalkışıyor. Bütün bunların içinde bulunanlar da bütün bunlar hukuksuzdur deniliyor. Sonra hiçbir şey yokmuş gibi her şey devam ediyor. Bütün bunlar “mahsuscuktan” bir oyun gibi değil mi? Taktir genç bilim adamlarının, meraklı iletişimcilerin ve yorumcuların…:))” Enseler kararmış değil güneş yanığı biliyorum…
DİPNOTU:
[1]
Harakiri : (Japonca) kendi kendine kıymak, kendine kıymak
Japonlar biraz sinirli ve bir o kadar da onurlu insanlar oldukları için, kendilerinin vahim yanlışlarını fark ettiklerinde kendilerini affetmeyip kendi cezalarını kendileri verirler ve “bitsin bu dünya, heyhat, ha” deyip geleneksel olarak bir kama ile hayatlarına son verirler. Bu çok onurlu bir davranıştır onlar için. Bizdeki mevcut durumlara uyarlarsak “alakaya tel bağla”mayıp da ne yapalım. : ))) Türkçe olarak kendi bindiği dalı kesmek şeklinde da yaşanır bu durum…)
İrfan Çiftçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder