HİKMET KIRIK’TAN İKİ VİSTİLEF MEKTUBU:
(Mektupların evveliyatını merak edenlere iki sözümüz var: ya Vistilef’ e.mail grubunu iyi takip etselerdi; ya da Vistilef mektuplarını bir daha gözden geçirsinler...)
MEKTUP 1:
”Aziz dostum İrfan Çiftçi lütfetmiş güzel şeyler söylemiş. Hakkım ve haddim olmayan şeylerden imtina ederim çünkü bilirim ki hak ve had bilmeyene öğretilir bunlar; şu yada bu şekilde. Ancak kendisi ince ruhlu olduğu kadar doğru analizlerle doğru tespitler de yapabilecek yetenektedir. O nedenle ince ruhundan ve zekasından çıkanları kabül etmemek olmaz. Olanı olduran oluşu değildir; dikeni değil, gülü gören göze övgü düzmek lazım.
Şimdi röntgenle ilgili düşüncemi söyledim. Ustalarla ilişkili olana gelince Veysel hoca sanırım bizim binanın depremde ilk yıkılıcak bina olması hesabıyla iktisattaki tamirat ve tadilat işlerinden muşteki ve ordaki ustaların çalışmasından bir esinle demiştir duvarcı ustasını.
Şimdi ben kendim de bizzat ve şahsen eski bir ustayım. Gemi ustası. Şu anda Adalar, Boğaz ve Kadıköy hattında çalışan hemen bütün gemilerde fiilen ustalığım vardır. Bu nedenle Ustalara saygı için çekilmiş filmleri ve festivalleri hiç kaçırmam. Yalnız ruhlar aleminde kim usta kim çırak önemli değildir. Bakmamak lazım böle şeylere. Veysel beyin Çince yazmasına akıl erdirmek için uğraşmak lazım. Vardır bi bildiği. Kimbilir belki son günlerdeki özel ilgi alanı Türkçe’nin kökenine ilişkin çlışmaları veya Son Çin ziyreti olabilir. Ekim de Amerika’ya gidiyor bildiğim kadarıyla. Bunlar üzerinde düşünmek lazım...
Özelllikle Oğlakla ilgili olduğunda dikkatli düşünmek lazım:
Güneş oğlak burcunda
güney-doğudan esen yele döndür
üç kerre nefeslen, üç kerre durdur
kıyama çağır kıvama getir
kamayı tam yerine güzelce batır.
Bunun ne olduğunu merak edene söylerim.”
MEKTUP 2:
Sayın Prof Batmaz,
Okulun Röntgenini çekemezsiniz derken söylemek istediğim:
Röntgen çekmek için fiziksel bir varlığa ihtiyacınız var
Bu okulda olsa olsa:
RUH ÇAĞIRABİLİRSİNİZ. yada
HAYALET AVCILIĞI (GOST BASTIR TEKNOLOJİSİ LAZIMDIR) yapabilirsiniz.
Yoksa efendim zinhaaar yanlış anlaşılmış olmaktan imtina ederim.
Ben sizin Teknolojiye olan inacınızı gayet yakinen bildiğim için katiyyen sorgulamam; bu konudaki yeteneğinize de, bir tekne-sevmez olarak sümme haşa kelam edemem, eleştiremem. Son yaptığınız blog atılımları zaten bunu dosta düsmana gösterdi. Aslında burdan okulla ilgili birilerinin çıkaracağı büyük dersler var.
Okulun ajansı var; gazetesi var; stüdyoları var. Bunların iyi sayılabilecek teknik olanakları da var. Ancak ortaya çıkan ne var? Eskiden bu okul nerdeyse bütün ödülleri toplardı. Şimdi sadece nal topluyor. Hem de daha dün kurulmuş fakültelerin ardından. Bunu teknolojiye sahip olamadığından mı yapamıyor? Ya da diğerlerinin üstün teknolojilerinden mi. Ben tekno pesimisitim, Mc Luhan’a koşulsuz iman edemem. İnsanı merkeze koyarım her şey de ve her durumda. Dolayısıyla bu sorunun cevabı “tabi ki hayırdır”. Sorun insan kalitesidir. Vizyonsuzluktur. Sıradan olanların sıradanlaştırıcı etkisidir. Doğal olarak bu sıradan-laştırıcı bakış her şeye olduğu gibi öğrenci projelerine de yansıyor yada yansımıyor.
Üniversite’de kalitenin ne olduğundan bi haber vizyonsuluk köylü kurnazlığı ile İso 9000 alıyor. Uluslararası akreditasyondan, Bologna Süreci’nden habersiz.
Herkesten telefon parası olmadığını söyleyerek telefon ücreti alıyor. Ama kendi odaları dahil istedikleri yerde buna Haber Ajansı dahil. Bu klimalar yazın serinletir kışın ısıtır. Kaloriferlerin yanmadığı zamanlarda herkes donarken bu odalar sıcacıktır. Yazın da herkes nemden, sıcaktan nefes alamazken serin serin otururlar. Bunları ben de de olsun diye yazmıyorum. Ben kışın bile cam açık otururum. Veysel beyi düşünmesem kalorifer bile istemem. (Kendisi sıcak sever ve ben de buna saygı duyarım) Sıcağa da dayanıklıyım. Telefonsa dedim değil. Beni arayan nasıl sa bulur diye düşündüğüm için (başka nedenleri de var cep telefonum bile yok)
Soru şudur. Herkesten telefon ücretini alanlar bu klimaları kamu parasıyla mı özel kaynaklarla mı almışlardır. Elektrik paralarını kendileri mi devlet mi ödüyor. Kilima taktırlacak odalar hangi kriterlere göre belirleniyor.
Pratik öğreteceğiz diyorlar (bu arada kuramı da manuel okumak, okutmak zannediyorlar) mutlaka proje yapmaları lazım öğrencilerin diyorlar ama iş kamera kullanmaya post prodakşın yapmaya gelince malzeme ve ekipmanları elletmiyorlar. Rd TV de öğrenci pojelerinin teknik aşamasını asistanlar yada orda ücretle çalıan görevli öğrenci asistanlar yapıyor. Buranın RD TV-Sinema’nın sinema bacağı çok kısadır. Acilen büyütüllmelidir yoksa kapatılması vatana millete hizmettir.
Haber Ajansı bilgisayardan Royters'e masa sandalyeden Klimalı ısıtma soğutma sistemine kadar her türlü teknik donanıma sahip. Asistanlar öğretim üyeleri 3-5'er otururken Ajansın mekanı makam odalarını bile kıskandıracak letafette ve ferahlıkta helal hoş olsun yakışır. (bu arada oda sıkıntısı çekilen bir yerde makam odası ve çalışma odası lüksünü ilk kez burda görmüş dumur olmuştum; bi not düşeyim dedim) İletim deseniz orda da gayet ileri teknoloji, makinalar falan var ama bir fakülte gazetesi böle mi olur. Ya da kitap kapakları. Her şey teknoloji yada onu kullanmayı bilmek değil yani. Orda da vizyon lazım. Bir diğer nokta da Aydın Doğan bile kendi gazetelerinde yazı yazmıyo. Sorunca da öğrenci gazetesi diyorlar. Anlayan analar...
Halkla ilişkiler ve reklamcılık bölümünü benim kanımca esas gösterecek olan reklamdır hele istanbul üniversitesi iletişim fakültesi için. Bu konuda daha geldiğim yıl şimdiki Dekan’a (ki bildiğiniz gibi kendileri o zaman da dekandı) bir öneride bile bulunmuştum. Ancak yanılmıyorsam (yanılıyorsam birileri düzeltsin lütfen) reklam bacağı buranın çok kısadır). Ankara üğniversitesi bu alanda gayet başarılıdır. Hiç merak etmiyormusunuz Sobacı orda ne yapıyor yıllardır diye. Benzerini DAÜ de yapmıştı. Çok değil biraz vizyon ve hayal gücü.
Yani demem o ki sayın hocam, bence buraya sizin gibi bilimsellik, hukuk teknoloji, eleştirel düşünce falan diyen biri değil, bir Guru lazımdır. Hep beraber çember olur ruh çağırırız. Bakalım burada birileri varmıymış. Yalnız birinin katip olarak bulunması gerekiyo malümü-aliniz, yoklama ve imzaları almak için.
Herkese saygı ve sevgiler...
Doç. Dr. Hikmet Kırık
(Fotoğraf: Michelangelo'nun Musa Heykeli. Sigmund Freud'un trene binme fobisine rağmen, Musa ve Tektanrıcılık'ı yazmadan önce Viyana'dan Roma'ya kadar trenle gitme zahmetine katlandığı heykel...
Bu da güzel bir anektod. Kaynak: Bruno Nardini, Michelangelo, Biography of A Genius, p. 80:
["Gonfalonier told him:
"You will leave, Michelangeo! We don't want a war because of you. We can't let our Republic run this risk."
"I'll go to Turkey then, to the Sultan who has sent to call me," replied Michelangelo. ] Yıl: 1506
Fotoğrafçı: Veysel Batmaz)