Add to Flipboard Magazine.

05 Ağustos 2005

MEKTUP POLEMİĞİ KIZIŞIYOR...



İRFAN ÇİFTÇİ

Yaz Sıcaklarında Oğlak Avına Çıkmak mı, Teke Yortlatması Oynamak mı?
veya 21.Yüzyılda Hikmet Kırık neden Karacaoğlan oldu?

Hikmet Bey'in yaktığı nağmeye şerh-i ayan :

Sanki Franz Kafka'nın ünlü değişim/metamorfoz romanının ilk cümlesi gibi, "Bir sabah kalktığında Gregor Samsa, kendini bir hamam böceği olarak buldu"diye başlıyor.
Röntgenin Türkçe metnini nihayet tetkik edebildik, konuya müstakilen ve külliyen bilahare değinilecektir. Fekat bu "long and hot summer" içinde olayın diğer cephesine hamak kurmak bana da şu an daha serinletici geliyor. Yani Hikmet Bey gibi cool Anglo-Sakson gelenekten gelmiş bir akademisyeni bile Karacaoğlan kadar lirikleştiren "oğlak" (yoksa üveyik mi:))) sevdasına takılmak şu an daha keyifli. Madem mutlu azınlık*eğleniyor, biz de önce eğlencemize bakalım. Çünkü baki kalan hoş sâdâ değil mi? Ancak bu mutlu azınlık bu kadar da az olmasa gerek. Bir kere buranın bölümleri, bilimleri olmasa da koskoca bir yönetim kurulu var, gene kurulu var...Kim bilir daha ne kurulları vardır.Bel ki de mutlu bir çoğunluk veya bir hayli yahut kalabalık bir topluluk:))(ne demekse ve nasıl oluyorsa) vardır.
Sayın Veysel BATMAZ 'ın tesbitleri elbette doğru. Bu konu da insanlar bir yandan Sayın Senatör Prof. Dr. Veysel BATMAZ'a gizli mailler veya yolda rastlayınca farklı roporlar verip ama öbür yandan da "mutlu aile ftoğrafındaki yerlerini muhafaza" ettiklerinden net sayı ve tespit bilimsel yöntemlerle oldukça zor. Ancak konuyla ilgil olarak değerli filozof Serdar TAŞÇI' nın geçen gün yazdığı analizleri yeterince açıklayıcı ve taktire şayan doğrusu...
Tabi bu bilimsel işlerden ben hadi diyelim anlamıyorum, ne arkeoloğum, ne sosyolog, ne gaztrolog, ne astrolog ne de flozof. Ama Hikmet Bey onca yıl İngilizin ilmini aldığı halde neden yapısökümcü bir yöndemle taşı duvarı analiz etmiyor da nazlı ceylan gibi seke seke gezinen oğlakların ardından "nağme yakıyor"? Bana da bunu anlamaya çalışmak Kafka'yı veya hukuku analiz etmekten daha ilginç ve hem de bu dil-kültür-edebiyat filan işleri olduğu için diğer "lojik" bilimlerden daha aşina geldi.

Uzunca tefekkür ettim Hikmet Bey'in "yaktığı nağmeleri" sonra o yanık tütsüyle iki gün istiare ettim. Bu uzun maceraların tabi ancak metafizik olmayan boyutunu şöyle rasyonalize ediyorum...Çok önemli bir analiz yapıyorum. Şimdiye kadar bu sitede ne Sayın Senetör ne de filozof böyle analiz yapmadı :))) Hikmet Bey'in bu "oğlak meteforu" aslında oğlaktan insanın eğretileyebildiği en önemli iki davranıştan ikincisi (diğeri sanıyorum malum) ve sadece Türk'e özgü olan olan "Teke Zonklatması/Oğlak Hoplatması" zeybek-oyununa davet anlamına geliyor...Böylece aynamak isteyen gelinler ve dematler bakalım yerim dar mı diyecekler yoksa yenim dar mı?
Yani bu yaz sıcakları ve karşısında zabah akşam duvarları zonklatan Hibrahim ustalar nasıl bir vesileyi amil olup oğlaklak uçurmuşlardır Hikmet Bey'in muhayyilesinde, İngilizler görse kafayı kuma gömerler vallahi. Çünkü biz bunca yıl bu adama bu kadar Anglo-Sakson pozitivizm yükledik, geldi burda metamorfoz geçirdi ve Karacaoğlan oldu diye bayağı bir very worriend olurlar.
Ama aziz dostum Hikmet Bey:İngilizleri boşveriniz bizde eğlence daha çok
"Pencereniz cam cama
Sıkı durun yan yana
Oğlaklar oldu kebap
Hepsini söyle amcama"

* "Bazılarımız ise, sayıları toplam üç kişiyi geçmiyor, oldukça mutlu. İdare onlarla beraber. Evet, bu kişilerin toplam sayısı üç. Bir de İdare, dört. Dayanakları Duvarcı Ustaları. Türkiye’de Duvarcı Ustalarına bel bağlayanlar avuçlarını yalamışlardır. Bunlar da avuçlarını yalayacaklardır. Ben bazı Duvarcı Ustalarıyla yan yana çalıştım, biliyorum."

(Meraklısına Not: Okulun röngeni ikinci paragraf) (İÇ)

Önceki, Hikmet beyin iki mektubuna mevzu olan mektup:

The Long Hot Summer şartlarında
RÖNTGEN VE RÖNTGENCİLİK MEVZUUNA DAİR:MEKTUBUN MEKTUBU

Aziz dostum Hikmet Bey'in yazıları nedense bana hep ilham veriyor...Sağolsun kendileri, çünkü hem kaligrafik olarak hem de eda itibariyle latif türkçe kullanıyorlar...Sayın Senetör Prof.Dr. veysel BATMAZ'ın filozof Serdar TAŞÇI'nın tanısından yola çıkarak herhalde yaptığı röntgen konsültasyonunu bir nebzecik öğrenebildim. Bütün bu kadar ihtiyat kaydı koymamın nedeni sözkonusu raporun Çince yazılmış olması dolayısıyla ancak arada bazı Türkçe kelimelerini anlayabilmiş olmamdır. Hem de mevzu böylesine esrarangiz bir "taş-tufar" metaforu ile yeni bir açılım kazanmışken bu metnin Çince olmasının da bir sebebi hikmeti var mıdır diye insan şüpheye düşüyor vallahi...:))) "Duvar arasında gördüm ben seni" türkesünde olduğu gibi... Çünkü biz sadece taş-duvar gerçekliklerini Ahmet Arif'ten öğrenmiş bir jenarasyondan geliyoruz. "Haberin var mı taş duvar" diye tefekkür etmiş bir devrin ahvadıyız elhamdülillah...
Bu konu tabi epey yayılmış aleme. Yani metnin Çince tercümesi bayağı yayılmış. Tabi, yazarı bir medya-manüpülatörü de olunca demek sihirli formülleri var Veysel Hoca'nın...Yani bu konuyu sağır sultanlar bile duymuş...Ancak Veysel Hoca'nın çektiği röntgenin görüntülerinde yorum hataları var diye konuşuluyor. Daha bu gece ziyaretime gelen bir dostum, Trakya taraflarında henüz katıldığı katıldığı bir "oğlak çevirme" partisinde bu konunun satır aralarında komik bir geyik olarak geçtiğini anlattı bana. "Ya hu sizin oralarda zaten zemin yok, orda "duvar ustası yok" eğer olsa zaten bu kadar çürük binalar olur muydu dedi. Sonra da "haa, belki "hıbarcı" vardır dedi. O da ne dediğimde, "ya onu doğulular bilir, doğu Türkçelerinde taş duvar örülürken taşları dengelemek için arasına konulan parçacıklar" "hıbarcı" da bir nevi usta yamağı yani. Keşke memlektte her mesleğin erbablar bu yapıcılar kadar hassas olsa ne iyi olur güzel yurdum diye düşündüm...
Yaz sıcaklarında böyle seyrangâhlar da olmazsa insan nasıl serinler diye ne güzel söylemiş Bilge Tonyukuk öğe değil mi Hikmet Bey? Bir de Çince öğrensek kim bilir neler öğreneceğiz...:)))

İrfan Çiftçi

(Fotoğraf: Can Yücel ve bir şiiri)