07 Ağustos 2005
YORUMSUZ
İstanbul'a yeni dönmüştüm. Bir iki yıl önceydi yani, İş Bankası'nın Leventteki merkezinde tam adını hatırlayamıyorum Anadolu müziğinin bir dinletisi vardı. Orda ben bunların farlkı versiyonlarını keyifle dinlemiştim.
Nesimi de dinleriz, Şeyh Galip'te, Katip Çelebi'de; Peter Gabriel'de. Neyzen'le hüzünlü ruhun labirentlerinde kaybolur; Hayyam'la kaybettiğimizi bulup, kaybolduğumuz yerde yeniden buluruz. Başımız döndüğünde İbn-i Arabi'nin İlahi Aşk'ı soğuk demirhindi şerbeti gibi serinletir yüreğimizi. Sonra Sartre'a Camus'ya rastladığımızda bilgiç ve istihzalı güleriz "hangi seyranda bu kadar oyalandın da geç kaldın meclise mirim" diye ve onların mahçup bakışlarını gençliklerine vererek.
Koçi Bey de okuruz, Bedreddin de. Ve mesela Bedreddin'in padişahla karşılaştığındaki diyaloğu ile hiç ilgisiz gibi görünen bir başkasının, başka bir padişahla karşılaştığında söylediği varsayılan çıkışında benzerlikler buluruz.
Hallac'ı nasıl yorumluyorsak Nesimi'ye de hakkını veririz; ne demiş se veririz, verdiğimizi de helal ederiz.
Human all too human (İnsanca pek insanca) diyen Nietzsche'yle Kamu alem bir dir bize diyen Yunus arasında da insan egosunun iki görüntüsü ve bunların refleksiyonu (yansıtma) arasında hınzırca bağ kurarız.
Battal beyin bu ikinci versiyonu göndermesinin ayrıca bir faydası da İrfan beyle polemik konusu yaptığı şeyin tesbiti oldu. Yani zahiri açıdan sadece hükmetmek seyretmek oluyorsa, zortlatmak da zonklatmak olabilir pek tabi ki. Gerekçe politik olmuş, coğrafi yada kültürel bu bağlamda pek itibar taşımaz.
Ha; bir de ordaki kaf sanırım inceltme işaretli kÂf olacak yaren demektir. ama bu ayrıntının ayrıntısı takılmamak lazım
eyvallah
Doç. Dr. Hikmet Kırık