Add to Flipboard Magazine.

23 Nisan 2009

23 NİSAN Egemenlik Bayramı mı, Çocuk Bayramı mı?


Her ikisi de hepimize kutlu olsun...

23 Nisan 1920, Türkiye’nin en demokratik meclisi olan Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olarak bilinir.

“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı", 23 Nisan 1935 yılından itibaren kutlanan, Türkiye Cumhuriyeti'nin millî bayramıdır.

23 Nisan 1920 yılında TBMM'nin açılışının birinci yılında kutlanmaya başlanan Hakimiyet-i Milliye bayramı ile Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin 23-30 Nisan'ı Çocuk Haftası ve haftanın ilk gününü de çocuk bayramı ilan ettiği 1929'den itibaren kutlanmaya başlanan bayramdır. Bu iki bayram 23 Nisan 1935 yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adı altında bir araya getirilmiştir.

Hakimiyet-i Milliye bayramı , Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM'nin açılışını kutlamak amacını taşırken ; Çocuk bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımakta idi.” http://tr.wikipedia.org/wiki/23_Nisan_Ulusal_Egemenlik_ve_%C3%87ocuk_Bayram%C4%B1

Oysa, hikaye yukarıda anlatılandan biraz ve esasen önemli olarak değişiktir: 1935’de kanunlaşarak tatil ve resmi bayram ilan edilen kısmı “Ulusal Egemenlik”, yani “Hakimiyet-i Milli” kısmıdır. Oysa, 23 Nisan’da, Ankara’da, İstanbul’da kurulanın karşıtı olarak etkinliğe başlamış olan Himaye-i Etfal Cemiyeti (Etfal=Tıfıl’ın [çocuk’un] çoğulu. Bu Cemiyet daha sonra “Çocuk Esirgeme Kurumu” olarak dernek statüsünden çıkartılmış ve devlet kurumu yapılmıştır. İstiklal Savaş sonrasında bugün karşımız deve-let kurumu olarak çıkartılan bir çok kurum, bizzat Atatürk tarafından kurulmuş DERNEK, yani, güncel deyimiyle Sivil Toplum Kuruluşu, ya da doğru terimiyle NGO-Hükümet Dışı Kuruluş’tu) Çocukların Esirgenmesi Derneği, 23 Nisan’ı, BBMM’nin kuruluşundan bağımsız olarak “çocuk haftası” ilan etmişti. Bu iki bayram, ancak 1981’de cuntacı Kenan Evren’in, ulusal egemenliği temsil eden TBMM’ni ortadan kaldırması (ilga) ile boşalan durumu kurtarmak için Mart 1981’de alelacele kanunlaştırdığı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak birleşti. Yani, 1939’dan bu yana, 1981 yılına kadar, kanunen tek bayram olarak yanlış biçimde kutlanıyordu. Esasında aynı zamanda, iki ayrı Bayramdı.

Özellikle, 1940’da TTK Başkanlığına getirilen Şemseddin Günaltay’ın o muteber başlangıç çabalarıyla, 1939’dan itibaren tarihten bu kadar nasipsiz bir millete döndürülen Anadolu topraklarının insanları tarihlerini yeniden öğrenecekler. Laikçi çarpıtmacılarla, dinci inkârcıların peşine takılmayacak ve 23 Nisan’ı, tarihin en demokratik meclislerinden biri olarak Kongre’ler sonrası kurulan BBMM’inin bayramı olarak kutlayacaklar; tabii bunun içinde geleceğin ulusal egemenliğini temsil eden çocuklar büyük bir yer kapsayacak.

23 Nisan Çocuk Haftası’nı da içeren, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı kutlu olsun. Daha doğrusu 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı ve Çocukları Esirgeme Haftası hepimize kutlu olsun.

12 Nisan 2009

ÜNİVERSİTEDE BÖLÜNMEYE KARŞI OLMAK, DOĞRU BİLGİ İLE OLUR...

Yeni bir şey zannededuralım, Vistilef beş altı kez yazmıştı ve bölünmeyi hep desteklemişti... Neden?

Üniversitelerin ve özellikle İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesini karşı çıkan ilk kişi, hukuksuz işlemler yaptığı için görevinden alınan o zamanki rektör Kemal Alemdaroğlu olmuştu. İşte neden bu! Alemdaroğlu ve hempaları ne derse, karşıtı bilimsel ve akademik olarak doğrudur çünkü...

16 Ocak 2003’de, Radikal’den eğitim muhabiri Hilal Köylü’nün verdiği habere göre, 2 Kasım 2002’de yeni göreve başlayan AKP Hükümetinin, acil eylem planı doğrultusunda, öğrenci sayısı 60 bini aşan üniversiteleri ikiye bölmeye hazırlanırken, bölünmeye en yoğun direnişi İstanbul Üniversitesi’nin o zamanki Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu göstermişti. Şöyle demişti K. Alemdaroğlu: “Biz 49 biniz: Öğrenci sayılarındaki fazlalıkla ilgili iddialar gerçeği yansıtmıyor. İstanbul Üniversitesi'nin lisans öğrencisi sayısı 49 bin olup, dünya üniversiteleri incelendiğinde Avrupa, ABD, Güney Amerika ve Asya'da bu sayının üç katına varan öğrenci sayısı ile nitelikli eğitim veren pekçok saygın üniversitenin olduğu görülecektir. Üniversiteler birleşir: Bugünün Batı dünyasında ve özellikle Batı Avrupa'da eğilim; üniversitelerin bölünmesi değil, birleşmesi yönündedir.”

Rektör K. Alemdaroğlu, tıp bilimi alanı içinde ne kadar kaliteli biridir pek bilemeyiz ve değerlendirmek bizim işimiz de değil ama, adının karıştığı intihal olayına bakarsak ve rektörlüğü döneminde İletişim Fakültesi’nde yasa dışı topladığı fakülte kurulu’na katılarak, profesörler de dahil tüm hazeruna “mikroplar” diyebilecek kadar tıpçı jargona aşina olduğuna göre, “Batı Avrupa’da eğilim üniversitelerin bölünmesi değil, birleşmesi yönündedir” hipotezini desteklemek üzere verdiği örnekleri Internet vasıtasıyla bir hipotez testinden geçirmek elzem oldu.

Hilal Köylü’nün 2003 yılındaki haberinde, bu hipotezi desteklemek için şu bilgileri veriyor Alemdaroğlu, Vistilef olarak tek amacımızın İstanbul Üniversitesi’nin niteliğini arttırmak olduğu için, bir bilimci gibi, tek tek ele alıyoruz ve hipotez testine tabi tutuyoruz:

Birinci Örnek: Alemdaroğlu diyor ki: “Örneğin 1998' de İtalya'da Modena ve Reggio Emilia üniversiteleri birleşerek 156 bin öğrenci kapasiteli hale gelmiştir.”

Bu tam bir yanlıştır. http://www.collegeabroad.com/university-of-modeno-and-reggio-emilia.html linkinde, bu üniversitenin sadece 10 bin kayıtlı öğrencisi bulunduğu söylenmektedir. Üstelik Wikipedia’nın verdiği bilgiler daha enteresandır: Bu iki üniversite, 1500-1600’lerde birleşmiştir. http://en.wikipedia.org/wiki/University_of_Modena . Ayrıca, http://www.mathnet.ru/php/organisation.phtml?option_lang=eng&orgid=2000 linkinde de 1998 yılında olan işlemin birleşmek değil, zaten birleşik olan üniversitenin iki ayrı kentte yeni fakülteler açması, yani bir anlamda ayrışmasıdır.

İkinci Örnek: Alemdaroğlu diyor ki: “Kanada'da McGill ve Concordia üniversiteleri birleşerek 100 bin öğrencili bir üniversite olmuştur.”

Bu da yanlış: McGill's student population includes 21,765 undergraduates and 9,160 graduate students (2004/05). http://www.upto11.net/generic_wiki.php?q=mcgill_university . Concordia Universitesi’nin de 2007’deki öğrenci sayısı (In 2007-2008, we had almost 44,000 students enrolled in credit and non-credit course http://www.concordia.ca/about/) sadece 45 bin kadardır. Bu iki üniversite birleşmedikleri gibi, birleşmiş olsalardı, sadece 70 bine yakın bir öğrenciye sahip olacaklardı, 100 bin değil… Ayrıca Bkz: http://www.mcgill.ca/about/history/ ve http://www.concordia.ca/about/whoweare/ourhistory/

Üçüncü Örnek: Alemdaroğlu diyor ki: “ABD'de Derexel ve MCP Hahnemann birleşerek 90 bin öğrencili üniversitelere dönüş[tü]...”

Bu da kocaman bir yanlış: Hahnemann Amerikanın ünlü eğitim hastanesidir ve Drexel ile birleşmesi sözkonusu değildir. Ancak, Drexel gibi zaten federatif bir fakülteler yapısına sahip olan bir üniversite içinde, mühendislik ağırlıklı olan ve tıp fakültesi olmayan Drexel’in bir tıp fakültesi haline dönüşmüştür: Drexel was the nation's first major university to operate a fully wireless campus. It houses impressive resources for teaching and research, as well as facilities to serve a growing population of residential students. In April 2002, Drexel's mission, services, and opportunities expanded further when MCP Hahnemann University, a major Philadelphia health sciences institution, became Drexel University College of Medicine, College of Nursing and Health Professions, and School of Public Health. This historic event extended the resources of Drexel and led to many productive synergies in teaching and research. In 2006, Drexel became the first major research university to open a new law school in 25 years. The Earle Mack School of Law is one of only two law schools to follow a cooperative model. Drexel University enrolls more than 19,500 full- and part-time students in programs leading to associate's, bachelor's, master's, doctoral and professional degrees (including M.D. and J.D.)
Alemdaroğlu’nun Drexel yanlışı içinde iki boyut var: Birincisi, Drexel kendine sadece bir fakülte kuruyor ama bunu yaparken halihazırdaki bir eğitim hastanesini kendine bağlıyor; bunu yaptıktan sonra bile, öğrenci sayısı sadece 20 bine varıyor; Alemdaroğlu nereden buluyor o 90 bini?

Alemdaroğlu’nun verdiği dördüncü örnek kümesi: “Kuzey Londra Üniversitesi ile Guildhall Üniversitesi (sadece tek binadan oluşan iki üniversite); Northern College ile Aberdeen ve Dundee üniversiteleri, Manchester ile Umist Üniversitesi, Imperial College ile University College London, Bretton College ile Leeds Üniversitesi, Danimarka Üniversitesi ile Horsholm Üniversitesi 2000-2002 tarihleri arasında birleşmelerini tamamlamıştır.”

Bu üniversitelerin olanlarının tamamı İngiltere’dir hepsi neredeyse tek binalı küçük kent üniversiteleridir. Birleşmeleri ise zaten büyük bir olay değildir çünkü herbiri küçük öğrenci sayılarına ve dar bilim alanlarına sahiptir.

Kuzey Londra ile Guildhall birleştikten sonra sadece 34 bin kadar öğrenciye sahip olmuştur: With over 34,000 students London Met is the capital's largest unitary university. Our diverse student body includes nearly 8,000 international students from 155 countries. They are supported throughout their studies by 2,400 academic and non-academic staff. http://www.londonmet.ac.uk/about/facts.cfm

http://www.abdn.ac.uk/central/univ/index.shtml ve http://www.northern.ac.uk/ , http://www.dundee.ac.uk/main/about.htm linklerinde ise ; Northern College ile Aberdeen ve Dundee üniversitelerinin birleştiklerine dair bir bilgi bulamıyoruz.

Manchester ve Umist içinse şöyle bir bilgi var: “The University of Manchester has been created by bringing together The Victoria University of Manchester and UMIST, two of Britain's most distinguished universities, to create a powerful new force in British Higher Education. Manchester has a long tradition of excellence in Higher Education. UMIST can trace its roots back to 1824 and the formation of the Manchester Mechanics' Institute, whilst The Victoria University of Manchester was founded as Owens College in 1851. After 100 years of working together, these two great institutions formally combined to form a single university on 22 October 2004.” http://www.manchester.ac.uk/aboutus/facts/history/

Bu durumda da Alemdaroğlu’nun iddia ettiği birleşmenin, 150 yıllık bir beraberlikten sonra gelen bir işbirliğinin aynı adla anılmasından başka bir şey olmadığını görüyoruz. Öğrenci sayıları ise hiç de öyle birleşince muazzam bir biçimde artmış değil, Undergraduate - 26,160; Postgraduate taught - 5,722; The University of Manchester received over 53,300 undergraduate applications in 2008, making us the most popular university in the UK. http://www.manchester.ac.uk/aboutus/facts/statistics/studentsandstaff/

Alemdaroğlu’nun verdiği örneklerden en güzeli ve olmayanı ise Danimarka Üniversitesi. Böyle bir üniversite yok; inanmıyor musunuz, isterseniz ekşisözlüğü tıklayın: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=danimarka+%C3%BCniversitesi Daha da ilginci, Internet’in yalancısıyız ama Horsholm diye de bir üniversite yok.

Zaten Alemdaroğlunun tüm listesinde yok, yok: Alemdaroğlu’nun bir başka örneği de Bretton College. Oysa böyle bir yer de yok. Leeds University ile Bretton’un ilgisi ise, bir eğitim binası olarak 2007’de Leeds Üniversitesi’ne taşınmış olması: Bretton Hall near Wakefield, has been involved in education since 1949. In the summer of 2007 all departments closed and moved to Leeds University Campus. http://www.bretton-hall.com/

Imperial College içinse bilgiler şunlar: Founded 1907; 12,129 full-time students (06-07) ; 11.2 student/staff ratio (2006-07). University College London ise bildiğimiz ünlü Londra Üniversitesi, bir çok kolejden oluşuyor, Imperial College de bunlardan biri. http://en.wikipedia.org/wiki/University_College_London#History UCL’in toplma öğrenci sayısı 20 bin kadar.

İşte, Alemdaroğlu’nun "yeni moda" dediği "üniversiteler birleşmesinin" haberde yer alan kendisinin verdiği örnekleri bu kadar. Tamamı yanlış. Yani, Alemdaroğlu’nun “Batı Avrupa’da eğilim üniversitelerin bölünmesi değil, birleşmesi yönündedir” hipotezi desteklenmedi; yanlışlandı.

Peki, şimdi soruyoruz? Üniversite birleşmeleri moda mıymış? Ya da bölmenin modası geçmiş mi? Yoksa, “uydurma” üzerinden bilim yapılınca ne olur? “Hiç bir şey” diyenleriniz, bölünmeye karşıdır.

Unutmayalım, dünyanın en ünlü ve eski üniversitelerinden biri olan Padua Üniversitesi, Blogna Üniversitesi’nden “akademik özgürlük talebi” için ayrılan bir yığın öğrenci ve öğretmen tarafından 1222 yılında kuruldu. Tıpçılar bilirler: Organizmalar da, birleşerek değil, bölünerek çoğalıyorlar... Hayatın kuralı bu...

Şimdi o günkü haberi okumadan önce genel bir üniversite tarihi dersi de verelim ama İngilizce ve kaynaklı. Buradaki bir bilgi var ki, biz, İstanbul Üniversitelileri de çok ilgilendiriyor:

Padua University was founded in 1222 when a large group of students and professors left the University of Bologna in search of more academic freedom ('Libertas scholastica').

The
University of Constantinople, founded as an institution of higher learning in 425 and reorganized as a corporation of students in 849 by the regent Bardas of emperor Michael III, is considered by some to be the earliest institution of higher learning with some of the characteristics we associate today with a university (research and teaching, auto-administration, academic independence, et cetera).

Though some higher education institutions like the
Nalanda University or University of Constantinople claim to be the oldest universities, the first universities in the modern sense (academic degree-granting higher education institutions) in western religious world were the University of Al-Karaouine (established in 859) and Al-Azhar University (established in 975). A different case is the University of Constantinople, which was founded in the 9th century as a secular institute of higher learning, to support the state administration.

The University of Bologna (
Italian: Alma Mater Studiorum Università di Bologna, UNIBO) is the oldest continually operating degree-granting university in the world:, the word 'university' being first used by this institution at its foundation. The true date of its founding is uncertain, but believed by most accounts to have been 1088.

Şimdi de Alemdaroğlu’nun bölünmeye karşı olduğu enformasyonunu veren o eski haberi okuyalım. Ama daha önce şunu da eklemeliyiz. Alemdaroğlu’nun örnekleri tümüyle yanlış, yukarıda saptadık. Analizleri de yanlış: Örneğin İstanbul Üniversitesi’nin bütçesinin tamamını Tıp Fakülteleri alıyor, arttırsanız da onlar alacak. Interdisipliner çalışmanın sınırları vardır. Sosyal Bilimler ve Sağlık Bilimlerinin interdisipliner çalışma yaptığı alanlar o kadar sınırlıdır ki, olmasa da olur. Sabit yatıımların ölçekle ilgisi yoktur. Eğer 100 bin öğrenciniz varsa 50 binlik yurt ihtiyacınız olur; 20 bin öğrenciniz varsa, 10 binlik yurt. Hangisi ucuz? Eğer ulusal çapta yaklaşırsanız ölçek ekonomilerine o zaman da ulusal bütçeden tüm üniversitelere ne kadar pay ayıracağınıza ideolojiniz ve politikanız karar verir; üniversite büyüklükleri ile ilgisi yoktur kaynak dağıtmanın. Şimdi okuyalım Alemdaroğlu neler demiş?:

HİLAL KÖYLÜ (Arşivi), 16/01/2003, Radikal, ANKARA - Hükümet, acil eylem planı doğrultusunda öğrenci sayısı 60 bini aşan üniversiteleri ikiye bölmeye hazırlanırken, bölünmeye en yoğun direnişi İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu gösterdi. Alemdaroğlu, 'üniversitelerin bölünmesi' düşüncesini neden reddettiğini şöyle anlattı:
Biz 49 biniz: Öğrenci sayılarındaki fazlalıkla ilgili iddialar gerçeği yansıtmıyor. İstanbul Üniversitesi'nin lisans öğrencisi sayısı 49 bin olup, dünya üniversiteleri incelendiğinde Avrupa, ABD, Güney Amerika ve Asya'da bu sayının üç katına varan öğrenci sayısı ile nitelikli eğitim veren pekçok saygın üniversitenin olduğu görülecektir. Üniversiteler birleşir: Bugünün Batı dünyasında ve özellikle Batı Avrupa'da eğilim; üniversitelerin bölünmesi değil, birleşmesi yönündedir. Örneğin 1998' de İtalya'da Modena ve Reggio Emilia üniversiteleri birleşerek 156 bin öğrenci kapasiteli hale gelmiştir. Kanada'da McGill ve Concordia üniversiteleri birleşerek 100 bin öğrencili,
Kuzey Londra Üniversitesi ile Guildhall Üniversitesi (sadece tek binadan oluşan iki üniversite); Northern College ile Aberdeen ve Dundee üniversiteleri, Manchester ile Umist Üniversitesi, İmperial College ile University College London, Bretton College ile Leeds Üniversitesi, Danimarka Üniversitesi ile Horsholm Üniversitesi 2000-2002 tarihleri arasında birleşmelerini tamamlamıştır.
Bölmenin modası geçmiş: Üniversite bölmenin modası geçmiştir. Birleşmelerin ise başlıca nedenleri, üniversitelerin bilim dalı yelpazesini genişletmek ve interdisipliner çalışmalara ortam sağlamak, eğitimi küresel ve teknolojik değişimlere paralel olarak yeniden yapılandırmak olarak özetlenebilir. Üniversitelerin bölünmesi, ölçek ekonomisine ilişkin pek çok sorunu da birlikte getirecektir. Özellikle sabit yatırımların (yemekhane, kütüphane, spor tesisleri, yurtlar...) ve enformasyon teknolojilerine yapılan yatırımların verimli kullanımı tüm dünyada bölünmenin değil, birleşmenin sağlanmasına neden olmakta ve eğitim maliyetleri bu yolla düşürülmektedir.
Daha fazla bütçe: Tüm dünyada yanlışlığı anlaşılmış bölünme sürecine gidilmesi eğitimde kalite artışının bu yolla sağlanmaya çalışılması anlaşılmaz bir gelişmedir. Eğitimde kaliteyi artırmak isteyenlerin, üniversiteleri bölmek yerine bütçeden eğitime daha fazla kaynak ayırmayı planlamaları Türk yükseköğretimi açısından gerçekçi çözüm olacaktır.”

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=63088

Bu yazı Prof. Dr. Veysel BATMAZ tarafından derlenmiştir.

09 Nisan 2009

İ.Ü. Rektörlüğü YÖK'ü yanlışladı...

İstanbul Üniversitesi'nin Bölünmesiyle İlgili Üniversite Mensuplarına ve Kamuoyuna Duyuru:

Medyada yer alan, Anadolu Ajansı (AA) kaynaklı 09.04.2009 tarihli haberlerde, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Sn. Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın "öğrenci sayıları 40 bini aşan üniversitelerin bölünmesi konusunda İstanbul Üniversitesi’nden talep geldiği"ni söylediği iddiası yer almıştır. İstanbul Üniversitesi’ne, Yükseköğretim Kurulu tarafından bu konuda bir görüş sorulmadığı gibi İstanbul Üniversitesi tarafından da Yükseköğretim Kurulu’na konu ile ilgili hiçbir talepte bulunulmamıştır. Türkiye’nin en köklü ve en büyük üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesine, tüm öğrenci ve çalışanların karşı olduğu, İstanbul Üniversitesi mensuplarına ve kamuoyuna duyurulur.

Prof. Dr. Yunus SÖYLET, İstanbul Üniversitesi Rektörü

Vistilef'in Notu: Bölünme konusunda, üniversitenin resmi yönetiminden talep gelip gelmemesinin önemi olmadığı gibi; üniversite içinde sağlıklı ve özgür olarak tartışma ortamı yaratılmadan, "bölünme" ve "ayrılma" ile ilgili resmi demeçlerin, üniversitedeki demokratik işleyişe ve karar süreçlerine katkıda bulunmayacağı çok açıktır. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN önemli bir konuyu gündeme getirmiştir ve YÖK'ün kurulduğu günden bu yana belki de ilk kez, üniversitelerde akademik niteliğin arttırılması ve "öngörülebilir idarenin" tesisi açısından yaptığı bu işlemin özgür bir tartışma olmadan ve üniversitedeki yasal kurulların gerektiği gibi toplanmadığı bir idari yapı içinde nihai karara varılmış gibi gösterilmesi, YÖK önerisinin ruhuna aykırıdır.

08 Nisan 2009

EVET, İSTİYORUZ... İŞTE ÖNERİMİZ...

YÖK bu üniversiteleri bölüyor !
İstanbul, Marmara, Gazi, Selçuk ve Uludağ'ın da aralarında bulunduğu bazı üniversiteler bölünüyor...
08 Nisan 2009 / 10:51 aa


YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, bazı üniversiteleri, “çok büyüdükleri ve idareleri zorlaştığı için yeniden yapılandıracaklarını” bildirdi. Bu konuda YÖK'te bir komisyon oluşturulduğunu belirten Özcan, özellikle öğrenci sayısı 40 binin üzerindeki üniversitelerin değerlendirileceğini belirtti.YÖK Genel Kurulu toplantısında gündeme gelen “İstanbul, Marmara, Gazi, Selçuk ve Uludağ üniversiteleri ile nüfusu 40 bini geçen diğer bazı üniversitelerin bölünmesi” konusunda araştırma yapmak üzere oluşturulan komisyon, hangi üniversitenin kaça bölüneceği, isimlerinin aynı kalıp kalmayacağı gibi konular ile önerilerin dile getirildiği bir rapor hazırlayarak Genel Kurula sunacak. Konu üzerinde uzlaşma sağlanması halinde kanun teklifi hazırlanacak. Özcan, ilk aşamada 5 üniversiteyi düşündüklerini ifade ederek, “Bunlar kocaman üniversiteler. Öğrenci nüfusları fazla ve idare etmek çok zor oluyor. Ayrıca dağınıklar, şehrin her tarafına dağılmış durumdalar” diye konuştu.
“KENDİ BAŞLARINA BİR ÜNİVERSİTE OLACAKLAR”
Bölünecek üniversitelerin isimlerinin aynı kalıp kalmayacağı konusundaki soru üzerine Özcan, bu konudaki çalışmanın henüz tamamlanmadığına işaret ederek, şunları söyledi:“Kendi başlarına bir üniversite olacaklar. Eskisi olduğu gibi kalacak. Ayrılana da yeni rektör seçilir, idari kademelerin hepsi olur. Yani yeniden teşkil edilecek. Yeni bir üniversite gibi düşünün. Mesela Paris'teki Sorbonne Üniversitesi-1, Sorbonne Üniversitesi-2 gibi Gazi-1, Gazi-2 de olabilir, başka isimler de verilebilir.”Üniversitelerin görüşlerinin alınıp alınmayacağı sorusuna Özcan, “Bu üniversitelerin çoğu zaten kendileri istedi. Mesela Selçuk Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi bunu istedi” yanıtını verdi. Özcan, çalışmanın “en kısa zamanda tamamlanacağını” kaydetti. (aa)

VİSTİLEF ÖNERİSİ:

YÖK’ün üniversiteleri bölmesini destekliyoruz. İşte, İstanbul Üniversitesi için önerimiz:

Her biri birbirinden bağımsız ayrı rektörlükle idare edilecek olan ve kendine özgü bir yasa ile kurumlaşacak yeni bir yapı kurulacak:

İstanbul Fatih Hayat Üniversitesi: Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakülteleri, Eczacılık Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü (Bu üniversiteye Beslenme Fakültesi kurularak, Biyoloji Bölümü buraya bağlanacak)

İstanbul Beyazıt Toplum Üniversitesi: Hukuk Fakültesi, İktisat Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İletişim Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, İşletme Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konservatuar

İstanbul Avcılar Teknoloji Üniversitesi (New York’taki Hunters College’e nazire): Mühendislik Fakültesi, Orman Fakültesi, Fen Fakültesi, Su Ürünleri Fakültesi, Fen Bilimleri Enstitüsü; (opsiyon olarak İşletme Fakültesi bu üniversiteye de bağlanabilir; Bu üniversiteye Su ve Petrol Fakültesi kurulacak.)

Yerleşkeler:

İstanbul Fatih Hayat Üniversitesi: Olimpiyat Köyü ve Cerrahpaşa ve Çapa Kampüsleri (Eczacılık bu kampüslerden birine taşınacak; Biyoloji Bölümü buraya taşınacak)

İstanbul Beyazıt Toplum Üniversitesi: Merkez Beyazıt Kampüsü ve çevresi (Eczacılık ve Fen Fakültesi kendi yerleşkelerine taşınacak; İletişim, İlahiyat, Fen Fakültesine taşınacak)

İstanbul Avcılar Teknoloji Üniversitesi: Avcılar Kampüsü (Veteriner, Su Ürünleri –Küçükçekmece gölünü ve denizi kullanacak-- ve Orman bu kampüse taşınacak)

Orman Fakültesi yerleşkesi, her üç üniversitenin ortak rekreasyon ve dinlenme tesislerini barındıracak. Baltalimanı yine her üç üniversiteye tahsis edilecek. Horhor’daki binalar İstanbul Beyazıt Üniversitesi’ne verilecek.

Bu üç üniversitede, kendi aralarında kredi sistemi ile ders alınabilecek ve diğer öğrenim kolaylıkları sağlanacak.

DEKANLAR SENDROMU 2

Olan bitene Prof. Dr. Ahmet Aydın'ın cevabı ve yorumlar:

1) 32 yılı aşkın meslek safahatımda büyük bir çoğunluğu, Rektör Yardımcılığı, Mühendislik Fakültesi Dekanlığı, Eğitim Fakültesi Dekanlığın gibi çeşitli rektörlerle üst düzey yöneticiliklerinde bulundum. 2 dönemden beri (7 yılı aşkın bir süre) DPÜ Eğitim Fakültesi’nin kurucu Dekanlığı da dahil olmak üzere Dekanlığını yapmaktayım. Hakkımda şikayette bulunan Ali ÖZEL’de dahil olmak üzere birçok kişinin (40’ın üzerinde öğretim elemanı) eğitim fakültesine kazandırılmasını sağladım. Ali ÖZEL de 7 yıldan beri yardımcılığımı yürütmüştür.
2) Ali ÖZEL, hırslı ve kısa zamanda biryere gelme çabası içerisindedir. Benim Rektörlük seçimlerinde muhalif isimlerle olan birlikteliğimi ve yönetimle olan ilişkilerimin bozuk olduğundan yararlanan Ali ÖZEL, görev süremin bitimine 1 hafta kala bir manevra yaparak Rektörün gözüne girmek ve bir yerlere gelmek çabasıyla hareket etmiştir.
3) Yapılan hareketler bir komplodur. Bunda Rektör ve yönetiminin Ali ÖZEL’e verdiği destek ve cesaret vardır. Vaktiyle hakkımda nafile soruşturmalar açan Rektörlük, Ali ÖZEL yoluyla beni yıpratıcı ve zarar verme çabasına girmiştir.
4) Ali ÖZEL, hakkındaki bu kanaatlere Dekanlık görevimin bitimine 1 hafta kala mı varmıştır? 7 yıldır iyi bildiği Dekanı son 1 hafta içinde mi kötü olmuştur? Burası çok manidardır?
5) Ali ÖZEL, Doçentlik sınavına henüz kazanmıştır. Şaibeli bir durumdan (aşırma=intihal) şahsın sorumlu tuttuğu zanlıyla kin ve intikam duygusuyla ve Rektörlükten aldığı cesaretle bu işi yapmıştır.
6) Ali ÖZEL görev süremin bitimine kısa bir süre kala Dekanlık makamına dilekçe vererek şahsımdan Bölüm Başkanlığı ve Yönetim Kurulu üyeliği istemiştir. Giderayak böyle bir atamanın etik olmayacağını söyleyince, karalama kampanyasına başlamıştır.
7) Ali ÖZEL, tüm Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinin katıldığı bir toplantıda öyle bir iş yaptığını söylemiştir ki, bu deklere yaptığı işin kendisini öyle bir batağa düşürdüğünü sonradan farkına varınca bu heyezan ve öfkeyle ne yapacağını bilmeden hareket eden bir duruma düşmüştür.
8) Haberde bahsedildiği gibi şuanda soruşturma konusu tamamen Ali ÖZEL’in “toplantıda deklere ettiği” konudadır. Soruşturmanın konusu çok ciddidir. Bunu ifşa etmem mevzuata aykırıdır. Ancak şunu söyleyebilirim, yürütülen soruşturma kişisel değil, kurumsaldır.
9) Hiç hak etmediğim ve tamamen iftira niteliğinde olan şahsım, kızım, işim ve mesleğim ile ilgili konularda asılsız haber yapılmasına neden olan Ali ÖZEL ile ilgili kişisel hususlara ilişkin yasal işlemler avukatım aracılıyla başlatılmıştır. Kamuoyunun bilgisine saygıyla arz ederim. Prof.Dr. Ahmet AYDIN, DPÜ Eğitim Fakültesi Dekanı

YORUMLAR:

Üniversitelerde Padişahlık Rejimi
Orhan AKBABA

Dekanlar rektörler padişah. Bakınsanıza kimse hesap soramıyor. Her türlü rüşvet haksız kazanç ve partito ilişki.. İstediği adamın ipini kesiyor, istediğini yükseltiyor... Böyle gitmemesi gerekir. Hükümetin Çağdaş ve demokratik ülkelerdeki üniversite modellerini ülkemiz sistemine oturtması gerekir. Demokratikleşecek isek bunlar şart. Lakin bu düzenlemeler yapılmazsa kimse de kendisini kandırmasın demokratik sosyal bir hukuk devleti olmak o kadar kolay değildir.
07 Nisan 2009 Salı 15:01

Pislik pislik içinde
Selami sami
Dpü son 5 senedir ulusal basında hep pislik haberleriyle gündeme gelmiş bir üniversitedir.Kadın peygamber,Koyun otlatan Rektör,Kayıp Trilyon,Haraççı Rektör,Okyanus çetesi,Ali özel,Ahmet Yamık vb.Bu Dpü nün rektörü ne iş yapar.Yök bunlara Neden Karışmıyor.Pislik içinde pislik Hemde vıcık cıvık.Yazık oluyor dpü ye,Bir Cumhuriyer üniversitesine yakışmıyor.Göreceksiniz dpü de daha çok pislik akacak.Çünkü rektörün basiretsizliği sözkonusu.Balık baştan kokar.
07 Nisan 2009 Salı 16:32

traş
berber
Ben bu adamların ikisini de traş ediyorum.Al birini vur ötekine.Ama asıl sorun bunların rektöründe.Rektör adam dağil.Adam olsa bu sürüngenlerin ikisini de üniversiteden atardı.Ama Rektör ne yapmış.Biri 11 senedir dekan vs.Diğeri doçent,dekan yardımcısı.Bunları kim bu göreve getirdi.Ali özelin hanımıda hoca.Dersine bir girin hocalığını görün.Mustahdem bile yapmazsınız.Ama rektör alinin karısınıda hoca yapmış.Yazıklar olsun.Aldıkları paralar haram zukkum olsun.Birde bilim yapacaklar.Yürüyün anca varırsınız.Birde diyanetten gelme ali koyuncu var.Rektör yardımcısı.bu işleri belkide bu adam tezgahlıyor.Bu hükümete yakın.Belki de rektör olurum diye hem nalına hemde mıhına vuruyor.
07 Nisan 2009 Salı 16:41

AMMA ATIYON AYDIN
mustafA
YA KARDEŞİM BİR YERLERE GELMEK İÇİN BUNLARI YAPTIGINI İDDİA ETTİGİN ADAM ZATEN GELEBİLECEGİ YERE GELMİŞ DOÇENT OLMUŞ, DEKAN YARDIMCISI OLMUŞ PROFESÖR OLMADANDA DEKAN OLAMAYACAGINA GÖRE REKTÖR BUNA REKTÖRLÜGÜNÜMÜ DEVREDECEK YANİ,, BİZDE İLKOKUL MEZUNUYUZ YUTTUK YANİ
07 Nisan 2009 Salı 16:56

SENİN KİMLE ARAN İYİ Kİ
KERİM
AHMET AYDINI BU ÜNİVERSİTEDE ARASI İYİ OLAN VARMIKİ BEN SANMIYOM
07 Nisan 2009 Salı 16:58

DEKAN YARDIMCISI NEDEN
BETÜL
BÖLÜM BAŞKANLIĞI İÇİN DEKAN YARDIMCILIĞINI BIRAKSINKİ ÇOK GARİB BİR DURUM BENİM BİLDİGİM DEAKN YARDIMCILIĞI BÖLÜM BAŞKANLIĞINDAN ÖNCE GELİR.ADAMIN CANINA TAK ETMESE SANMIYOMKİ BU ADAMI ŞİKAYET ETSIİN DEKAN AOYR GİBİ
07 Nisan 2009 Salı 17:01

kurtar bizi baba
yunus emre

Allahını, peygamberini, cumhuriyetini, Atatürkünü , ülkesini seveler kurtarın şu dekanın elinden bizi.nedir bu fakültenin bu adamın elinden çektiği...bahtına düştük baba nolur kurar bizi.hatta bu kainatı kurtar bu adamın elinden.
07 Nisan 2009 Salı 19:09

arkadaş doğru söylüyor
nurdan kaçar

ya adam doçent olmuş , dekan yardımcısı olmuş rektörden ne istesin dahaki,,dekan adama dekan yardımcılığı vermişde adam bölüm başkanlığını isteyincemi vermemiş.dekanın attığı ortada.allha kurtarsn.
07 Nisan 2009 Salı 19:11

bu dekan basına nasıl çıkıp açıklama
bülent eser

yapıyor anlamadım. arkadaşlar.. adam diyorki benim rektörle aram kötü rektör bana kasıtlı ama diger taraftanda çıkıp rektörü basına kötülüyor ismini verrek benim bildigim devlety memuru basına demeç veremez izinsiz olarak..bu işi anlayan varsa bana anlatsın bir.hem adam sana düşmanhemde basına demeç veriyon dekan iki konudan birinde yalan söylüyor belkide iksindede tutarsız.
07 Nisan 2009 Salı 19:14

CUMHURBAŞKANI SAYIN ABDULLAH GÜL
CEMAL ERTEKİN
GÜL VE YÖK BAŞKANI YUSUF ZİYA ÖZCAN'A AÇIK DİLEKÇE, Ülkemizde Anadolu içlerinde üniversitelerin açılması yaygınlaşması için Cumhurbaşkanı Rahmetli Turgut Özal çok çalışmış, buralara bilimsel etkinliği kanıtlanmış hocalar yetiştirilmek üzere sınavla yurt dışına MS. Ve PHD. eğitimi almaları için asistanlar gönderilmişti. Ama bu girişim belli mihraklarca hep akamete uğratıldığı için üniversitelerin çoğunluğu, bilim dünyasında akademik bir yer edinme yerine, liyakata hiç ama hiç bakılmadan eş, çoluk çocuk, akrabai taallukat ile, oda yetmezse yakın dostların işe doldurulup adam kayırmacılığın önem kazandığı, sadece ne yaparsak daha çok maaş alabiliriz hesabı yapılan yerler haline gelmiştir.
07 Nisan 2009 Salı 19:17

he şeyi açıklamış sayın dekan falkat bir
vehbi keser

03 Nisan 2009

YURDUM ÜNİVERSİTTTTELERİNDEN "DEKAN" MANZARALARI...

Şimdi de 'Dekanlar Sendromu' başladı: Dekan Prof. Dr. Ahmet Aydın hakkında YÖK'e gelen mektup...

Vistilef'in Notu: Daha önce Rektörler Sendromu'ndan sözetmiştik. Ancak dekanları da es geçmemeliyiz. Roma Ordusu'nda Onbaşı demek olan Latince kökten gelen "dekan"lar, Türkiye'de kendilerini general zannediyorlar. YÖK, 2547 sayılı Yasanın orası burası ile oynayacağına, bir an evvel Dekanlara 16. maddenin ve 21. maddenin ne demek olduğunu mufassal olarak anlatsın; üniversitede "kurulların" ne demek olduğunu, genelgelerle izah etsin. Yoksa, üniversiter eğitim nafile bir hale giderek geliyor; üniversite, meslek yüksek-okulları haline dönüşüyor...

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Aydın ile ilgili çarpıcı suçlamalar yapıldı. Bir grup öğretim üyesi adına DPÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ali Özel tarafından, Dekan Aydın hakkında Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’na şikayet dilekçesi verildi. İşte DPÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Aydın hakkındaki çarpıcı iddialar…

KIZI VE SAMİMİ ARKADAŞLARINA KIYAK ÜSTÜNE KIYAK YAPTI
Aydın, KPSS’yi kazanamayan kızı Özge Aydın ve onun samimi arkadaşları Banu Özkan ile Funda Kamel’i Eğitim Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak aldı. Daha sonra Funda Kamel’i Gazi Üniversitesi’ne, kızı Özge Aydın’ı Hacettepe Üniversitesi’ne, Banu Özkan’ı ise Marmara Üniversitesi’ne jet hızı ile yüksek lisans ve doktora eğitimi için gönderdi.

İÇTİĞİ ÇAYLARI PERSONELE VE HOCALARA ÖDETTİ
Aydın’a yöneltilen bir başka suçlama da fakültede kantinden içilen çaylar için personel ve öğretim elemanlarından buranın masraflarını karşılamak amacıyla belli miktarda ücret alındığı, fakat Ahmet Aydın’ın kendisi ve Dekan Yardımcısı Aytunga Oğuz’un çay parasını ödemediği; odasına topladığı ve akşama kadar rektörü devirme planları yaptığı arkadaşları ile ekibi için bütün çay paralarını böylece personele ve diğer öğretim elemanlarına ödettiği öne sürülüyor.

‘BENİM İKİ OY HAKKIM VAR’ DEYİP İSTEDİĞİ ADAYI SEÇTİ
Aydın, 3 yıl önceki Fakülte Yönetim Kurulu Yardımcı Doçent Temsilci seçiminde yapılan oylamada kurul üyelerine, Yrd. Doç. Dr. Aytunga Oğuz’u seçmeleri konusunda baskı uyguladı. Aytunga Oğuz’un Ali Özel ile eşit oy almasını sağladıktan sonra “benim 2 oy hakkım var” diyerek Aytunga Oğuz’u Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği’ne atadı. Dekan Aydın, o dönemde Yardımcı Doçent olan Doç. Dr. Ali Özel’i Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu’na seçtirmemek için, 27 Aralık 2008 yılında Fakülte Kurulu Yardımcı Doçent seçimi için yapılacak olan toplantıya, kurul üyelerine toplantı tebliği yapmadan toplantıdan yarım saat önce telefonla çağrı yaptı.
Fakat buna rağmen Ali Özel seçilince bu kez en azından Fakülte Yönetim Kurulu’na seçilmesini engellemek için, aynı gün yapması gereken Yönetim Kurulu seçimini, 20 gün sonra derslerin bitip Ali Özel ve diğer kurul üyelerinin şehir dışına çıktığı güne denk getirip, yine toplantı tebliği yapmadan kendi ayarladığı birkaç kişiye haber verip kendi istediği adayı seçtirdi. Ayrıca o toplantıda da kendi istediği kişiyi seçtirebilmek için toplantıya çağırdığı üyelere ‘Oyunuzu Yrd. Doç. Dr. Aytunga Oğuz’a verin’ diye telkinde bulundu.

ÖĞRETİM ÜYELERİNDEN ZORLA DİLEKÇE ALDI
Dekan Ahmet Aydın’ın, kendisi ile ilgili açılan bir soruşturmada aleyhine bir sonuç çıkmaması için öğretim elemanları Doç. Dr. Ali Özel, Yrd. Doç. Dr. Nida Bayındır ve Yrd. Doç. Dr. Turgut Karaköse üzerinde baskı kurarak zorla dilekçe aldığı iddia ediliyor.

YÖNETİM KURULUNA KENDİSİNE YAKIN KİŞİLERİ ALDI
Aydın’ın en ilginç işlerinden biri de Eğitim Fakültesi Yönetim Kurulu’na yalnızca bir eğitimciyi ve kendi ekibini yani rektör karşıtlarını seçtirdiği iddia ediliyor. Aydın’ın toplam yedi kişi olan yönetim kurulunu, eğitim fakültesindeki ve diğer fakültelerdeki formasyona sahip olan öğretim üyelerinden değil; eğitimle hiçbir ilgisi ve bilgisi olmayan başka fakültelerden ve kendisine yakın kişilerden, Prof. Dr. Sabri Özyurt –Biolog, Prof. Dr. Hayri Dayıoğlu- Ziraat Mühendisi, Prof. Dr. Hüseyin Ergin- İktisatçı, Doç. Dr. Ali Cımbız – Fizyoterapist, Doç Dr. Ahmet Altuncu – Elektronik Mühendisi, Prof. Dr. Ahmet Yamık – Maden Mühendisi ve Yrd. Doç. Dr. Aytunga Oğuz- Dekan Yardımcısı, oluşturduğu belirtiliyor.

KENDİSİ İÇİN LİSANS VE YÜKSEK LİSANS DERSLERİ AÇTI
Yine Aydın kendisi maden mühendisi olmasına rağmen, Mühendislik Fakültesi’nde çok fazla öğretim üyesi olması ve kendisine fazla ders düşmemesinden dolayı, Eğitim Fakültesi’nde madenle ilgili lisans ve yüksek lisans dersleri açtırdı. Aydın’ın kendisine ders açılmayan bölümlerin programlarını, fakülte yönetim kurulundan geçirtmediği ileri sürülüyor. Çünkü yönetim kurulunda kendisi ne isterse o kararı alacak kişiler bulunduğu belirtiliyor.

GÖREV ALANINA GİRMEYEN İŞLERE BİLE EL ATTI
Ali Özel, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanı olarak ve Bölüm Başkanlığı’na vekâleten baktığı dönemde, sınıf öğretmenliğinin yüksek lisansının açılması için Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne dosya hazırlayıp teklif verdi. Fakat bu yüksek lisansın açılmasını istemeyen Ahmet Aydın, enstitüyü arayarak devreye girdi ve onlara baskı uyguladı. Buradan bu geri çekme işini, dekanlığın değil bölümün yapması gerektiği cevabını alınca Ali Özel’i, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan istifaya zorladı ve diğer anabilim dalı başkanlarından da bu programın geri çekilmesi için zorla dilekçe alarak başvuruyu geri çektirdi.
Haber: Erol Metin/Aktifhaber
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=215754

Öğretim Üyeleri İçin Düzenleme

YÖK, üniversitelerde döner sermayeden pay alan öğretim elemanlarının denge tazminatının kesilmesinin önlenmesi için teklif hazırladı.

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında profesörlere aylık 285, doçentlere 240, yardımcı doçentlere 260, araştırma görevlilerine 305 TL civarında denge tazminatı ödeniyor. Eğer öğretim elemanları döner sermayeden pay alıyorlarsa denge tazminatının yıllık miktarı kadar kesinti yapılıyor. YÖK, bu durumun öğretim üyelerini teşvik etmediği gerekçesiyle, döner sermayeden pay alanlardan denge tazminatının kesilmesinin önlenmesi için teklif hazırladı. YÖK Genel Kurulu toplantısında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de bu doğrultuda düzenleme yapılması yönünde görüş birliğine varıldı.

Öte yandan, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinde de değişiklik yapmayı planlayan YÖK, öncelikle 2547 sayılı Kanun'un konuyla ilgili 53. maddesinin değiştirilmesini benimsedi. Mevcut düzenlemede suç veya cezalar arasında "orantısızlık" bulunduğu gerekçesiyle yürütülen çalışmada, "orantısızlığın giderilmesine" yönelik hükümler getirilmesi öngörülüyor. Bu çerçevede, öğretim üyeliği göreviyle bağlantılı olmayan suçlarla ilgili kovuşturmanın mahkemeler, görevle ilgili suçların kovuşturmasının ise üniversite ve YÖK tarafından yapılması amaçlanıyor. "Bilimsel hırsızlık" olarak nitelendirilen "intihal" konusunun da kanunda ayrıca yapılış biçimlerine göre farklı şekillerde tanımlanması üzerinde duruluyor. Ayrıca, öğretim üyelerinin resmi veya özel kanaldan ücret karşılığı veya ücretsiz olarak üniversite dışına hizmet vermesi ile ilgili kurallarda da esneklik getirilmesi hedefleniyor.
(AA)